Walt Disney’in var olmadığı bir hayat düşünsenize! Nasıl olurdu sizce? Sevilen karakterlerin ve rüyalarınızı süsleyen şarkıların hiç var olmadığı, sihirlerin ve görsel hikaye anlatımının hayal dünyanızın fitilini ateşlemediği ve birbirinden şaşırtıcı olayların yaşandığı tema parkların çocukların fantezi dünyasını gün yüzüne çıkarıp onları heyecanlandırmadığı bir hayatımız olmaz mıydı?
Walt Disney ve yaptığı tüm çalışmalar tek kelimeyle efsanevi. Çizgi film dünyasında başlayan kariyer yolculuğunu baş döndürücü tema parklara kadar uzatabilen Walt Disney, emsalsiz vizyonu ile yediden yetmişe herkesi aynı derecede etkilemeyi başarmıştır. Dünya genelinde her yaştan pek çok insan onun bıraktığı mirastan payını almıştır-ki bu mirası oluşturmak bu denli istikrarlı ve yaratıcı bir girişimci olan Walt Disney için bile o kadar kolay olmamıştır.
Walt Disney hayatı boyunca dört ayağının üzerine düşen, şansı bol bir hayata sahip olmadı hiçbir zaman. Aksine, ağır şartlarda çalışan bir gazeteci çocuk olarak başlayan kariyer hayatı, bin bir uğraş neticesinde mütevazı bir film yapımcısı haline gelmesiyle devam etmişti, ta ki adını tarihin altın sayfalarına bir kez daha yazdırmayı başardığı o parlak fikri bulduğu güne kadar: Disneyland
Her yeni iş girişiminiz başarısızlıkla sonuçlandı ve artık pes etme noktasına geldiğinizi mi düşünüyorsunuz? Cevabınız evetse, gelin istikrarlı girişimci Walt Disney’in hayatına birlikte bakalım, ondan öğreneceğiniz çok şey olduğuna eminiz.
Walt Disney’in Çocukluğu
Walt Disney, 5 Aralık 1901’ de Chicago’nun küçük bir kasabasında dünyaya geldi. Karmaşık kökenli bir ailenin beş çocuğundan biriydi.
Dört yaşına geldiğinde ailesi Missouri’ye taşındı ve sanat yeteneğinin ilk kıvılcımı işte tam da burada, komşularından bir doktorun ona atını çizdirmek istemesiyle başladı. Genç Walt sanata tutulmuş ve büyük bir istekle babasının okuduğu gazetedeki çizgi romanları kopyalamaya başlamış, ne yaptığının son derece farkında bir genç olarak yeteneklerini geliştirmeye çalışmıştı. Bu işi öyle ciddiye almıştı ki,7 yaşındayken hayat mücadelesi veren ailesine destek olmak üzere yaptığı çizimleri satmaya karar vermişti.
Walt okul hayatında silik bir öğrenciydi. Öğretmenleri onu genellikle ders esnasında hayal kurarken veya hayvan ya da doğa resmi çizerken yakalıyordu. Büyüdükçe bu özelliklere bir de hikaye anlatmak eklendi. Sınıf arkadaşlarına sıra dışı hikayeler anlatıyor bununla da kalmayıp anlattıklarını tebeşirle resmediyordu.
Walt, 10 yaşındayken ailesi ile birlikte dayısının onun için tren garında aperatif yiyecekler ve gazete satmakla görevli olacağı bir iş bulduğu Kansas şehrine taşındı. Tüm yazı trenler arasında geçirmek Walt’ın hayal dünyasını tamamıyla doldurmuştu. Trenlere hayrandı. Nerden mi biliyoruz? Yaratmış olduğu tema parkları bir düşünsenize!
Walt her sabah 4.30 gibi uyanıp erkek kardeşi Roy ile gazete satmaya gidiyordu. Okul öncesi ve okul sonrası olmak üzere iki tur gazete satılıyordu. Bu iş son derece yorucuydu ve Walt sık sık sınıfta uyuyakalıyordu. Buna rağmen gazete satışına tam 6 yıl boyunca devam etmişti, çünkü ailesine destek olması gerekiyordu.
Ordu Günleri ve Kısa Süreli İş Macerası
Walt Disney eğitim hayatına Chicago’daki Mckinley Yüksek Okulunda devam etti. Burada, okul gazetesinde yayımlanmakta olan I. Dünya Savaşına ilişkin kahramanlık hikayeleri resmediyordu. Geceleri Chicago Güzel Sanatlar Akademisi’nde çizim kursları alıyor, yeteneğini geliştirmeye çalışıyordu.
16 yaşındayken utangaç olduğu kadar kararlı olan Walt Disney okulunu bıraktı ve Almanlarla savaşmak üzere orduya katılmaya karar verdi. Ancak resmi yaş sınırı olan 17 yaşını doldurmamış olduğundan kabul edilmedi. Walt pes etmedi, orduya katılmak konusunda ısrarcı davranıp şansını yeniden denedi. Bu sefer Kızıl Haç’a başvurdu, üstelik sahte bir doğum sertifikası ile. Kabul edilir edilmez de gemi ile Fransa’ya gönderildi; burada bir yıl boyunca ambulans şoförlüğü yaptı.
Savaşın tüm keşmekeşi içinde bile Walt günlük hayatı sürdürüyordu. Huzuru ancak geleceğin çizgi film yaratıcısı olarak üreteceği filmleri ve karakterleri hayal etmekte buluyordu. En kötü zamanlarında dahi Walt ambulans aracına sınırsız hayal dünyasından kopup gelen çizimlerle adeta hayat vermiş, aracının her köşesini çizimlerle doldurmuştu. Yaptığı bazı çalışmalar ordu gazetesinde yayımlanmıştı.
Ordudaki görevi bitince Kansas’a geri döndü. 18 yaşındaydı ve karikatür sanatçısı olmak istiyordu. Erkek kardeşi Roy Pesmen-Rubin sanat atölyesinde ona bir iş ayarladı. Burada çizgi film sanatçısı Ub Iwerks ile tanışma fırsatı buldu.
Bir yılı doldurmadan, sert bir kriz şirketi vurdu ve Walt işten çıkarıldı, üstelik “hayal dünyasının yeterince geniş olmadığına “ dair bir bahane ile.
Böyle bir söylemin pek çok hevesli sanatçının motivasyonunu düşüreceğine inanılır, ancak bu söylem dahi Walt’ı yıldırmadı. Sonu gelmez iyimserliği ve arkadaşı Ub’un katkılarıyla ilk işletmesini açtı. Birlikte “Iwerks-Disney Ticari Sanatçıları” kurdular.
Maalesef yeterince müşteri çekmeyi başaramadılar ve şirketleri bir aya kalmadan iflas etti. Walt hayal kırıklığına uğramıştı, ama hayallerinin peşini bırakmayı aklından dahi geçirmiyordu.
“Önüme çıkan tüm engeller bana güç verdi. Yaşarken bunu anlamıyorsunuz elbet, ama başınıza gelen her karın ağrısının hayatınızdaki en güzel şeye dönüşebilme ihtimali her daim var.”
İlk Ticari Başarı ve İflası
Walt hedeflerine ulaşma konusunda öylesine kararlıydı ki, hiçbir şey onu gerekli mali yardımı bulmak konusunda yıldıramazdı. Bu nedenle, hiç gecikmeden Kansas Film ve reklam şirketinde işe başladı, burada kısa metraj filmler çekti.
Evde de boş durmuyor, vaktini farklı bir animasyon tekniği üzerine denemeler yaparak geçiriyordu. Nasıl mı? Bir yerlerden ödünç aldığı bir kamera ve bir kitap kullanarak. Hatta sonraları çalıştığı reklam ajansını bu yeni tekniği uygulamaya sokmak adına ikna etmeyi denemiş, ancak başarısız olmuştu.
Walt artık söylenmeyi bırakıp harekete geçme zamanının geldiğini anlamıştı. Bu yüzden, çalıştığı ajanstan ayrılıp ikinci işini kurdu. Walt, Ub ve bir avuç hevesli insan, Laugh-O-Grams adını verdikleri kısa çizgi filmleri üretmek için durmaksızın çalışıyordu.
Bu 7 dakikalık çizgi filmler peri masallarının modern versiyonu gibiydi ve şehrin yerel tiyatrosunda gösteriliyordu. Gördüğü ilgi işin devam etmesini sağlamak için yeterliydi. Ancak aldıkları fon gün geçtikçe azalıyordu. Yaşanan bu maddi sıkıntı şirketin iflasına ve Walt’un bir kez daha elde avuçta bir şeyi kalmadan ortada kalmasıyla sonuçlanmıştı. Ancak bu hazin son aynı zamanda güzel bir şeye de vesile olmuştu. Walt bu sayede bilindik bir hikâye olan Alice Harikalar Diyarında’nın animasyon versiyonu üzerinde çalışma fırsatı bulmuştu.
22 yaşında, iki ayrı girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış ve sırtında bunun yükünü taşıyan biri olarak Walt, kurtuluşunun ancak ve ancak hayallerine sorgusuz sualsiz inanmaktan geçtiğini biliyordu. Bu nedenle, bavulunu topladığı gibi Hollywood’a gitti. Hayatının yeni dönemi tam da burada başladı.
Kendi Kurduğu Şirketi Terk Etmek Zorunda Kaldı
Walt ile tüberkülozu yeni atlatmış kardeşi Roy bir araya gelip güçlerini birleştirdiler ve dayılarına ait garajda küçük bir dükkan açtılar. Walt her Allahın günü Hollywood stüdyolarının yollarını aşındırıyor, Alice serisini satmaya uğraşıyordu. Birkaç kez geri çevrilmesinin ardından Margaret J. Winkler isimli New Yorklu bir çizgi film dağıtımcısının taze çizgi film serileri arayışında olduğunu duydu. Aradığı fırsatı bulmuştu.
Walt ve Roy’un mutluluklarına diyecek yoktu. Ofislerini kiralık bir odaya taşıdılar. Walt animasyonlarla, Roy ikinci el kameralarla ilgileniyordu. Daha sonraları selüloit kağıtlar üzerindeki çizimlerin kopyasını çıkarıp boyamak üzere iki kızı işe aldılar.
Ofisleri küçüktü ve eleman eksikliği çekiliyordu, ancak dış kapıda her şeye bedel bir tabela asılıydı: “Disney Kardeşler Bürosu”. Bu, Walt için kayda değer bir teşvikti.
Walt’ın Alice serisi büyük ilgi gördü, bu sayede stüdyo iki eleman daha alabildi. İlk işe alınan arkadaşı Ub Iwerks oldu, bunu sonraları evleneceği animasyon mürekkepçiliği yapan bir kız izledi. Stüdyo çok sayıda kısa animasyon yarattı ve en nihayetinde neşeli ve maceraperest bir karakter olan Şanslı Tavşan Oswald’a hayat verdi.
Her şeyin yolunda gittiği 5 yılın ardından Walt, Oswald serisi için biraz daha yüksek bir ücret talep etmek üzere görüşmeye niyetlendi ancak serinin dağıtıcılarının fiyatı daha da düşürmenin peşinde olduğunu anlaması çok uzun sürmedi. Hatta sonrasında Winkler ve kocasının, şirketin en iyi çalışanlarını kandırıp kendi firmasına çekmeye çalıştığı ortaya çıktı. Ayrıca Winkler, Şanslı Tavşan Oswald’un telif haklarını da çalmıştı, Walt daha düşük bir ücretle çalışmayı kabul etmek ya da stüdyoyu terk etmek gibi bir tehditle karşı karşıyaydı. Walt seçimini yanına sadık arkadaşı Ub’u da alarak işten ayrılmaktan yana kullandı.
27 yaşındaki Walt hayal kırıklığına uğramış bir halde Hollywood’a giden bir trene oturmuş, akıp giden yolu seyrediyordu. Felaket çok yakınındaydı. Yepyeni bir fikre ihtiyacı olduğunu biliyordu. Aklının bir köşesinde hep yüksek potansiyel taşıdığına inandığı oldukça sempatik bir fare karakteri vardı. Bu fikri hayata geçirmek üzere not defterini açtı ve fikrini kağıda fütursuzca resmetmeye başladı. Sonuç, sonraları karısının ısrarıyla Mickey Fare adını alacak Fare Mortimer’dı. Yeni karakter son derece özeldi; insani, maceraperest ve oldukça iyimserdi. Tıpkı Walt Disney gibi. Alelacele yaptığı taslak çizimi arkadaşı Ub’a gösteren Mickey’nin görüntüsünü daha da iyileştirmeye çalışırken o da karakterini tanımlamaya uğraşıyordu. Ekibi de bu karakterin başarıyı yakalayacağı konusunda hem fikirdi. Acaba seyirciler Fare Mickey’i sevecek miydi?
Pamuk Prenses ve Disney’in Korkulan Sonu
Fare Mickey’nin göründüğü iki film de dağıtım konusunda sınıfta kalmıştı. Bu, Walt için yeni bir durum değildi, başarısızlığa alışmıştı ve nasıl ayağa kalkıp yola devam edeceğini ondan daha iyi bilen biri daha olamazdı. Walt ve ekibi Steamboat Willie adındaki bir kısa filme ses entegre etmeye karar verdi. Animasyon bölümünden sorumlu Ub ve kendi sesini verdiği Mickey ile birlikte Walt, New York Colon Tiyatrosu’nun ilk sesli çizgi filmi yaratmış oldu.
Filme gelen olumlu tepkiler beklenenin de ötesindeydi. Mickey’i ticarileştirme fikri çıkıvermişti bir anda ortaya. Çok geçmeden herkes Walt’un şirketi ile anlaşma yapmak için sıraya girer olmuştu. Daha önce ağzı fena halde yanan Walt bu sefer temkinli davranıp Mickey’nin telif haklarını asla satmadı. Tutkulu ekibinin de desteğiyle Disney Stüdyolarını kurdu ve sesli çizgi film serileri yaratmaya devam etti. Zamanla eğlenceli çizgi filmleri ve sevimli karakterlerinin ünü iyiden iyiye yayılmış, ülke genelindeki tüm televizyon kanallarında yayınlanır olmuştu.
Başarılı geçen 6 yılın ardından, ilk uzun metrajlı filmi Pamuk Prenses ve Yedi Cüceleri duyuran Walt Disney animasyon dünyasının sınırlarını zorlamaya devam etti. Herkes bunun berbat bir fikir olduğuna inanıyordu. Karısı da kardeşi de bu konu hakkında kendisiyle defalarca konuşmaya çalışmış ancak Walt kimseye aldırmadan banka kredisi alıp önündeki 3 yılı bu filmi hayata geçirmeye harcamıştı. Kendi ekibi dahi filmin Disney Stüdyolarının sonu olacağını düşünüyordu.
Ancak Walt Disney yine pes etmedi ve söz konusu film 1937 yılının en iyi animasyon filmi seçildi. Tonlarca ödül kazandı ve uğruna harcanılan her bir kuruşun hakkını vermekle kalmayıp tüm borçları bir kalemde sildi.
Sihirli Dünyadan Kültürel Bir Miras Yaratma
Filmi farklı pek çok animasyon film serisi izledi ve ikonlaşmış pek çok karaktere imza atıldı, ancak Walt iş kolik bir hayalperest olarak biliniyordu ve zihni her daim çığır açacak fikirlerle doluydu.
Bir cumartesi günü parktaki banka oturmuş fıstık yerken bir taraftan da dönme dolapta oynayan kızlarını seyrediyordu. Onları izlerken çocukların ve ailelerin bir arada eğlenebileceği bir yerin hayalini kurmaya başladı Bir tema parkı yaratma fikri orada filizlenmişti. Kurmayı tasarladığı park dünya üzerinde eşi benzeri olmayan, her yaştan insanın merakını uyandıracak bir yer olacak; fantastik deneyimlere ev sahipliği yapacak bir yer olacaktı.
Disneyland onu sabırsızlıkla bekleyen insanlara kapılarını 1954 yılında açtı. Cep yakan biletlere ve yaşanan onca teknik aksaklığa rağmen tez zamanda başarıyı yakaladı ve gerçek anlamda sihirli bir dünya olarak bilinir oldu.
O dönem 50 yaşlarını aşmış olan Walt, en büyük hayalini gerçeğe dönüştürmeyi başarmıştı. Animasyon şirketleri gelişmeye devam ediyor, karakterleri çoğu insan tarafından seviliyordu. Yaptığı işler ülke sınırlarını aşıp dünyaya yayılmış durumdaydı. Eğlence sektörünü kökten sarsmış, yarattığı onca sıra dışı görüntü ve deneyimle her yaştan insanı heyecanlandırmayı başarmıştı.
Walt yakın zamanda yeni bir tema park kurmanın planlarını yapıyordu. Ancak ne yazık ki henüz inşaat tamamlanamadan hayatı boyunca içtiği sigaranın gazabına uğrayıp 1996 yılında yakalandığı akciğer kanseri neticesinde hayata gözlerini yumdu. Tamamlayamadığı son girişimini devralan kardeşi Roy, 1971 yılında Walt Disney World’u açmayı başardı.
Ölümünün ardından kaç yıl geçmiş olursa olsun Walt Disney animasyon dünyasının önemli bir ismi olarak anılmaya devam edecek.
Ünü yıllar geçtikçe azalmış gibi görünse de, Amerika için ulusal bir hazine olma özelliğini koruyan Walt Disney, bugün tüm dünyayı etkilemiş kültürel bir figür olarak anılıyor. Hayallerinin peşini bırakmama huyu sayesinde Walt Disney nin bıraktığı kültürel miras bugün nesilden nesile aktarılmaya devam ediyor. Toplam 22 Oscar ödülünün sahibi olma rekorunu ise kırabilen çıkmadı henüz.
Walt Disney bugün yaşasaydı size samimiyetle şunları söylerdi: Başarıya giden direkt bir yol yoktur, bu deneyimle sabit bir gerçektir. Başarı yalnızca devam etme azmi ve istekliliğe bağlıdır. Her şeyin anahtarı hiç umulmadık hayaller kurmaktadır. Eğer hayal edebiliyorsanız, yapabilirsiniz de.
Unutmayın: