Sürücüsüz otomobiller ufukta göründü fakat tam olarak ne zaman yollarda da görülmeye başlanacak?
Bir zamanlar sürücüsüz araçlar sadece bilim kurgu filmlerinde karşımıza çıkan teknolojiler iken, 2018 yılı itibari ile gerçek hayata adım atmayı başardılar. Otonom otomobiller Lexus, BMW ve Mercedes gibi markalar tarafından halihazırda geliştirilmekte ve Tesla sayesinde bu teknolojiyi test edebilmiş bulunuyoruz. Dünyanın birçok bölgesinde çalışmalarını srdüren Google ise, söylentiye göre kendi aracını üretmek için BMW markası ile işbirliği içerisinde.
Tamamen sürücüsüz otomobil teknolojisi halen ileri seviye test aşamasında olsa da, kısmi otonom teknoloji birkaç yıldır hayatımızda. Örneğin, BMW’nin 7 serisi lüks otomobilleri, kendi kendine park edebiliyor ve bu uzaktan kontrol edilebiliyor.
Otonom teknolojiler, dünyanın dört bir yanında büyük yatırımlar ile de ilerliyor. İngiltere ise bu alanda başı çekiyor. 2015 yılında İngiliz hükümeti tarafından alınan kararlar ile otonom araç testleri dikkate alındı ve benzeri görülmemiş bir şekilde 20 milyon poundluk teknoloji yatırımı yapıldı.
Bunca yatırım ve ilgi dikkate alındığında, kendi kendine gidebilen araçlar için geri sayımın başladığı düşünülebilir. Fakat tüm bunlara rağmen, yollarda bu araçları görmemize halen hatırı sayılır bir zaman var. Otonom araçları yolları doldurması için öncelikle üreticilerin bazı teknik ve etik engellerin üstesinden gelmeleri gerekecektir. Otonom teknolojinin önündeki en büyük savaş ise, kendisine en fazla risk teşkil eden insan faktörü.
Google Otomobil
Otonom otomobiller birçok farklı sensör sistemleri aracılığı ile çevrelerindeki dünya ile etkileşim içerisindedir ve Google’a ait prototip araçta sekiz adet sensör bulunmakta.
Bu sistemlerden en dikkat çekeni ise, aracın üzerine konumlandırılmış olan, 32 ya da 64 lazer kullanarak nesnelerin uzaklığını belirleyen, 200 metre çapında bir alanın 3 boyutlu haritasını oluşturabilen ve otomobilin tehlikeleri fark etmesini sağlayan LIDAR sistemidir. Otomobil bunun dışında standart kameralardan da yardım alıyor. Ön camdan dışarı doğru yöneltilmiş bu kameralar, yayaların, bisikletlerin ya da diğer araçların konumlarını, trafik işaretlerini ve trafik ışıklarını algılamak için kullanılıyor. Tamponlarda bulunan radarlar ise, hem öndeki hem de arkadaki araçları takip ederek hız kontrolüne yardımcı oluyor.
Aracın dışında uydular aracılığı ilecoğrafik konum bilgilerini toplayan bir sistemin yanı sıra, tekerler üzerinde, aracın hareketlerini takip eden sensörler de bulunuyor. Araçta bunlar dışında bulunan altimetreler (yükseklik ölçer), jiroskoplar ve takometre aracın konumu ile ilgili daha net veriler sunuyor. Tüm bu ekipmanlar sayesinde, otomobil güvenli bir şekilde hareket edebiliyor.
Tüm bu ekipman, Google otomobilinin yolu insana benzer şekilde okumasına imkan verse, her birinin kendine özgü sınırları bulunuyor. Otonom araçlarda insan gözü yerine geçen kameralar, yoğun güneş ışığı, kötü hava koşulları ya da bozuk trafik ışıkları gibi engellere karşı savunmasız bir halde. Günümüzdeki otonom araçlarda, teknolojinin bu tip durumlardaki kararları ölüm ile yaşam arasındaki fark anlamına gelebilir.
Kendi kendine gidebilen otomobilini görücüye çıkaran Google, bu alandaki çalışmaları için Waymo adlı şirketi kurdu.
Birbiriyle İletişim Kuran Otomobiller
Birçok insanın düşündüğü gibi, Audi, BMW ve Mercedes gibi büyük firmalara araç içi teknolojileri sağlayan Herman firmasının teknoloji pazarlama bölümü yöneticilerinden Christoph Reinfenrath da “Otomobil ile otomobil ve otomobil ile altyapı arasındaki iletişim, otonom araçların hayata geçirilmesi için ulaşılması gereken bir nokta” sözleriyle bu durumu açıklıyor ve devam ediyor: “Örneğin kırmızı ışığa yaklaştığınızda size bilgi vereceğiz. Tam bu gerekli bilgileri her bir araç için nasıl sağlayabiliriz? Bu sorun için bir çözüm sunulması, otonom araçların trafik ışıkları olan bölgelerde çalışabilmesi için elzemdir.”
Otomobil ile trafik alt yapısının iletişim halinde olmasını savunan en büyük sektörlerden birisi de Alman otomotiv endüstrisi. Kısa süre önce aralarında Daimler, BMW ve Audi’nin de bulunduğu üreticiler, Nokia tarafından sağlanan HERE harita servisi ile 3.1 milyar dolarlık bir anlaşma yaptı ve bu platformu araçlar ile altyapının etkileşimi için kullanmaya karar verdi. Konsorsiyum tarafından bu anlaşma ile ilgi yapılan açıklamada, aşağıdaki cümlelere yer verildi:
Nokia Here, gelecek nesil mobilite ve yer bazlı hizmetler için altyapı sağlıyor. Otomotiv sektörü için bu yeni bir destek sistemi ve nihayetinde tamamen otonom sürüş anlamı taşıyor. Fazlasıyla net dijital haritalandırma ile birlikte kullanılacak olan gerçek zamanlı araç verileri sayesinde yollardaki güvenlik seviyesi artacak ve ilerici yeni ürün ve servisler için fırsat domuş olacak.
Etkili bir çözüm olabilmesi için, insanlar tarafından kullanılanlar da dahil olmak üzere, bu sistemin tüm araçlar tarafından kullanılıyor olması gerekiyor. Zira ambulans ya da polis arabaları gibi acil durum araçlarının halen insanlar tarafından kullanılacağı varsayılıyor ve bu araçlarla da iletişim halinde olunması gerekiyor.
Reifenrath “Acil durum aracının nerede olduğunu ve sizin konumunuza tam olarak ne zaman ulaşacağını bilmeniz gerektiği için bu bilgi aktarımı ve paylaşımı yapılmak zorunda” sözleri ile durumu özetliyor.
İnsan Problemi
Her ne kadar araçlar daha iyi ve altyapı ile daha fazla iletişim halinde olarak daha işlevsel hale gelse de, halen önlerindeki en büyük ve öngörülmez sorun insanlar olarak duruyor. Hem sürücüler hem de yayalar bazında, insanlar otonom araçlar için büyük bir sorun teşkil ediyor. Zira insanların öngörülemez doğası teknoloji için büyük bir zorluk anlamı taşıyor.
Bugüne dek en fazla test yapmış araçlardan biri olan Google sürücüsüz otomobilinin insan sürücüler ile karşılaşmaları, sürücüsüz araç teknolojisinin zayıf noktalarını gün yüzüne çıkardı. Google sürücüsüz otomobilinin karıştığı ilk yaralanmalı kazanın sebebi sistem arızası değil, insan hatasıydı.
Google tarafından geçen yaz açıklanan ve Temmuz ayında yaşanan kaza, başka bir araçtaki şoförün durması gereken yerde durmadığı için yaşandı. Trafik ışıklarında bekleyen Google sürücüsüz otomobiline, dikkatsiz bir şoför çarptı. Her ne kadar gelişmiş sensörlere ve teknolojilere sahip olsa da, sürücüsüz aracın bu durumda yapabileceği fazla bir şey bulunmuyordu. Neyseki ufak tefek yaralanmalarla atlatılan bu kaza, otonom araçların insan şoförler nedeniyle her zaman risk altında olacağını gösteren bir kilometre taşı olarak tarihe geçti.
Google Otomobil projesinin lideri Chris Urmson, kazaya karışanlardan biri ve daha sonra yaptığı açıklamalar ile ayrıntıları anlattı. Urmson “Trafik ışığı yeşildi fakat ileride trafik sıkışık olduğu için biz de dahil üç araç frene bastık ve kavşakta kalmamak için durduk.” dedi ve “Durduktan sonra bir araç arkadan bize saatte 27 kilometre hız ile çarptı, frene dahi basmadı.” diye bitirdi.
Gelişmiş sistemlere sahip olmasına rağmen, sürücüsüz araçların insan şoförler için bir “B” planı henüz yok. İnsanlar birbirleri ile etkileşime girip, gerektiğinde birbirlerine yol verebilirler fakat birçok küçük hata yapmaktan da vazgeçmezler. Bu küçük hatalar ise, sürücüsüz araçların ayak uyduramayacağı değişkenlerdir. Bahsettiğimiz kazada Google sürücüsüz otomobilinin yapabileceği pek bir şey olmasa da, yaşanan kaza otonom araçların en büyük engelini gözler önüne koyması açısından önemli bir yere sahip.
Yayalara Karşı Alınacak Önlemler
İnsan şoförler sürücüsüz araçlar için tehlike anlamına geliyor olsa da, bu araçların yayalar karşısındaki davranışları aynı şekilde riskler doğuruyor ve ahlaki sorulara yol açıyor
Otonom araçlar yayaların davranışlarını anlayabilmeli ve bunu yaparken onlardan beklendiği şekilde, gerçek bir insan direksiyondaymış gibi hareket edebilmeli. Bilgisayar etiği yorumcusu Ben Byford bu konuda “İnsanlar diğer insanların nasıl tepki vereceğini tahmin edebilir. Eğer bir otomobilin önüne çıkarsanız ve şoför sizi farkederse, nasıl tepki vereceğini tahmin edebilirsiniz. Öte yandan, eğer ben saatte 100 kilometre hız ile giden bir Google sürücüsüz aracının önüne çıkarsam, aracın nasıl davranacağına dair gerçek anlamda bir fikrim olamaz.” açıklamasında bulundu.
Diğer yandan, bu bakış açısı nedeni ile programlama da riske girebilir. Otomobillerin davranışlarını daha öngörülebilir bir hale getirmek, dışarıdan manipülasyonlara açık olmalarına neden olabilir. Byford bu durumu şöyle açıklıyor: “Eğer bir aracın aynı şekilde davrandığını kabul edersek, bana çarpmayacağından emin bir şekilde otomobilin önüne atlayıp, başkalarının zarar görmesini sağlayabilirim.”
Dahası, her otomobil üreticisinin kendi sürücüsüz araç çözümü için çalışması, bu tür davranışların da birbirlerinden daha fazla ayrılmasına neden oluyor. Eğer bu problemin üstesinden gelinemez ise, gelecekte karşımıza çıkacak sürücüsüz otomobiller, yayalar açısından belirsiz bir hal alacak demektir.
Byford’a göre “eğer tüm üreticiler farklı yönlere gitmeye karar verirse, bu işin bir anlamı kalmayacak ve sorun çığ gibi büyüyerek insanların anlamadığı ve güvenmediği araçlar ortaya çıkaracak. Eğer tüm araçların uyacağı merkezi bir etik anlayışı olursa, en azından belli başlı durumlarda ne yaşanabileceği bilinebilecektir.”
Hacklenme
Sürücüsüz araçlar bugüne dek var olanlardan çok daha fazla teknolojik ekipmana sahip ve bu nedenle hackerlara karşı hiç olmadıkları kadar savunmasızlar. Bu gelecekte başa çıkmamız gereken bir sorun gibi görünse de, otomobil hacklenmesi durumu şimdiden yaşanan bir sıkıntı.
Fiat Chrysler firması, haclenmeye karşı savunmasız olduğu gerekçesi ile 1.4 milyon Jeep Cherokees aracı geri çağırmak zorunda kaldı. Güvenlik uzmanı Charlie Miller ve Chris Valasek, kablosuz ağ sayesinde hızlanma, ön panel ve radyo gibi aksamları kontrol ederek sürücüyü savunmasız bırakmayı başardı.
Tamamen bilgisayar sistemlerine bağlı olacak olan sürücüsüz bir otomobil için ise, böyle bir durum korkunç sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, İngiltere’de çıkarılan sürücüsüz araç yasası “Otomobillerin dışarıdan izinsiz bir şekilde ulaşılabilmesini engelleyecek düzeyde güvenliğe sahip olması gerekmektedir” ifadelerine sahip.
Teknik olarak hackleme olmasa da, trafik tabelalarına yapıştırılan çıkartmalar ile, sürücüsüz araçlardaki sensörlerin hata yapmasına neden olunabileceği tespit edildi. Bu tabelalar arasında “DUR” levhaları da bulunuyor. Yani sürücüsüz araçlar dur işaretine uymaması için manipüle edilebilir ve bunun sonucu ölümcül olabilir.
Önümüzdeki Süreç
Yukarıda da anlattığımız gibi, otonom teknolojiler kendi kendine park ve şerit değiştirme gibi amaçların çok ötesinde de kullanılabilir. Birbirlerine ve trafik altyapısına bağlı araçlar bu yolda önemli bir adım ve bu iletişim sağlanmadan, sürücüsüz otomobillerin yola çıkması hem bu otomobiller için hem de insanlar için tehlikeli olacaktır. Yollarımızı ve altyapımızı iyileştirmeden ve geliştirmeden, sürücüsüz araç teknolojisi hata yapmaya açık sensörlere bel bağlamaya devam edecektir ve öngörülemez insan davranışlarına karşı savunmasız kalacaktır.
Fakat, otonom araçların yayalara karşı sahipleneceği tutum ise bahsi geçen konular arasında en önemlisi ve bu konuda ciddi araştırmalar ile büyük bütçeli çalışmalar yapılması gerekmekte. Günümüzdeki sürücüsüz araçlarda kullanılan yapay zeka teknolojisi bu işin altından kalkabilecek düzeyde olsa da, ahlaki taraf ve insan davranışlarını taklit etmek oldukça zorlu görevler.
Tüm bu sorunlara yeterli çözümler sunulmadan, tamamen sürücüsüz otomobillerin yollara çıkması, bu yollarda bulunan herkes için tehlike arz edecektir. Şu anda bu araçlar sadece diğer sürücüsüz araçların arasında ve dikkatle takip edildiği sırada güvenli.
Önümüzdeki yıllarda bir nebze de olsa sürücüsüz araç teknolojisinin bazı nimetlerinden faydalanacağız. Bunlar arasında şerit değiştirme yardımı, kaza önleme sistemleri ve benzeri teknolojiler bulunuyor. Fakat tamamen sürücüsüz otomobillerin hayatımızda yer etmesine daha uzun zaman var. Dahası, bu araçlar tamamen izole bir şekilde test edilmeye devam edilmeli. Bunun için de en iyi seçenek Michigan Üniversitesi’nin kurduğu otonom şehir gibi yerler en iyi seçenek. Sonuç olarak, en kötü şoför bile şu anda sürücüsüz bir araçtan daha güvenilir olabilir.