Belki gönlünüzü hemen kaptırdınız. Belki de duygularınız zamanla gelişti. Emin olduğunuz tek bir şey var, o da herkesin aradığı fakat çok az kişinin erişebildiği bir işe sahip olduğunuz gerçeği: Severek yaptığınız işiniz. Hal buyken, siz işinizi bırakmak üzeresiniz.
Yaptığınız iş harika. Çalıştığınız şirket de. Sorun onlarda değil, sorun sizde ve bu karar bir anda verdiğiniz bir karar değil. Uzun zamandır bunun üzerine düşünüyorsunuz. Pişmanlık duyuyor olsanız bile, sizin için ayrılma vakti.
Hem zaten siz değil miydiniz seçenekleriniz olduğunda kendine hala seçim şansın varken işten ayrılmalısın diyen? Öte yandan konfor arzulamayacak kadar genç ve değeri bilinecek kadar iyisiniz. Sizin yapacağınızı yapamamış olanlara ne olduğunu gözlemlediniz. Bir gün, yakışık almayan bir şekilde, şirkete genç bir yetenek geldiğinde işten ayrılmaları istendi. Diğer bir senaryoda ise, işlerine duydukları sevgi yavaşta yakınmaya dönüştü ve çaresizce iş aramaya koyuldular. Hayır, aynı şeylerin sizin başınıza gelmesine izin veremezsiniz. İşinize duyduğunuz aşkın hatırasına gölge düşüremezsiniz.
Çünkü tüm mesele bu, itiraf edin. Sigmund Freud’un da bir asır önce sık sık söylediği gibi, iyi bir yaşam sürebilmek aşık olmayı ve çalışmayı gerektirir. Günümüzde ise, görünen o ki, çalışmak için aşık olabilmemiz lazım. Artık işimizden beklentilerimiz sadece saygı ve güvenlik hissi ve para değil. Aynı zamanda işimize tutku duymak, işimizden tatmin olmak ve işimiz tarafından şaşırtılmak da istiyoruz. Kısaca ifade etmek gerekirse, romantizm bekliyoruz.
Şirketlerse, öte yandan, çalışanların bu isteklerini dikkate alıyor ve çalışanlarının kalbini kazanabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Artık yeni yetenekleri sadece maddi vaatler sunarak etkileyemiyorlar. Çalışanları işe alırken çalışanlara şirketlerine çalışırken yaptıkları işte anlam bulacaklarına dair sözler veriyorlar. Kişisel gelişim sağlayacağınıza, bir topluluğun önemli bir parçası olacağınıza ve dünyayı değiştirmek için sizin de katkı sağlayacağınıza dair sözler. Şanslıysanız, iyi bir maaş da alabilirsiniz. Bu noktada, ikinci kez düşünmenize ne sebep olabilir ki?
Bilim insanları on yıllardır şirketlerin, çalışanları nasıl etkileyebileceklerine dair çalışmalar yapıyorlar. Buna özdeşleşme deniyor. Çabalarımızın karşılığını avantajlı paketlerle vermeye çalıştığı gibi bize daha ileri bir gelecek sunmaya da çalışan şirketlerimize gönlümüzü kaptırıyoruz.
“Özdeşleştiğimiz” zaman, yaptığımız şeye dönüşürüz. Kendimizi, çalıştığımız şirketin ana değerleri ile uzlaşacak şekilde düşünürüz. Kendimize eğer şirketim açık, titiz ve girişimci bir ruha sahip ise, ben de öyle olmalıyım deriz. Şirketimiz bir güneş gibi parlıyorsa, biz de aynı şekilde parlamak isteriz. Mücadele ettiğinde biz de mücadeleci bir ruh haline bürünürüz. Yaptığımız işler, tüm diğer romantizm dolu ilişkiler gibi, bağımlılığın en hisli ve en sağlıklı hali gibi görünür bize.
İşimiz ile ilgili düşünmeyi bırakamayacağımıza şüphe yok ve bu durum zaman zaman aklımızı kaybetmemize sebep olabilir. Romantizmde işler böyledir. Sizden sürekli talep eder, sizi tüketebilir. Fakat her şey yolundaysa, romantizm size yaşadığınızı hissettirir.
Durum buyken, sık sık bir zamanlar aşkla bağlı olduğu işlerine ilişkin negatif hisler beslemeye başlayan insanlarla da karşılaşmanız mümkün. Bu kişilerin büyük bir kısmı, hissettikleri bu olumsuz hisleri yoluna koyabilmek için, tıpkı bir ilişkide aile terapistine gider gibi, çeşitli koçluk seminerlerine başvururlar. Kim bilir belki siz de bu kişilerden birisiniz ve onları çok iyi anlıyorsunuz. Çekinme duygusu, hafif suçluluk ve biraz da korku var üzerinizde. Acaba biraz sabırsız mı davranıyorsunuz? Belki de bu durumun üstesinden gelebilirsiniz? Belki de daha iyi bir iş bulabilirsiniz? Peki bu durumda işten ayrılırsam gelecekte ne olacağım?
Bazı zamanlarda kendimize sorduğumuz bu tip sorular, işimize olan bağlılığımızın işlevsiz bir bağlılığa dönüştüğünün işaretleri olabilir. Diğer zamanlarda ise, parlaklığını yitiren bu bağlılığımız işimize dair duyduğumuz daha olgun bir sevgiye dönüşebilir. Çoğu zaman ise, bu iki durumu karışık yaşarız, oysa bu iki durumu birbirinden ayırmamız çok önemlidir. En iyi ne şekilde ayrılacağınızı düşünmeden önce neden ayrıldığınızı çok iyi anlamalısınız.
Konunun bir kısmı işlevsiz bir bağlılık yaşadığımızı kendimize itiraf edebilmektedir. Kendinizden çok fazla şey vermişsinizdir, karşılığında ihtiyacınız olan şeyi almamışsınızdır, bu ilişkide gelinen durumun sorumlusunun kendiniz olduğuna inandırılmışsınızdır. Yolları ayırmak zor gelir. Kendinizi psikolojik ve ekonomik olarak köşeye sıkışmış hissedersiniz. İşten ayrılmak istersiniz fakat işsizliği tolere edemeyeceğinizi düşünürsünüz. Hatta dürüst olalım, bunu kendinize itiraf bile edemezsiniz.
Konu diğer bir kısmı da iş ile olan ilişkinizin köklü bir sevgiye dönüştüğünü kavrayabilmenizdir. Tutku sizin için bağlılığa dönüşür. Gerçekte bağlanmaya değecek olanın ne olduğunu ayırt etmeye başlarsınız. Bu noktada bağlanmaya değecek olanın işiniz olup olmadığınızdan emin olamazsınız. İşinizi seviyor olabilirsiniz ama işiniz sizi bunun karşılığında seviyor olmayacak. Yine de yaptığınız işi, iş yerinde olduğunuz kişiyi, bu iş sebebiyle dokunduğunuz insanları sevmeye devam edeceksiniz. Tüm bunlar sizin bağlılığınızı hak ediyor olacak.
Bu noktada, işlevsiz bir bağlılığın içinde olduğunuz sonucunu çıkarıyorsanız, iyi şekilde ayrılmak için yapabileceğiniz tek bir şey var: Olabildiğince çabuk şekilde işinizden ayrılın. Sizi destekleyebilecek, ihtiyacınız olan şeyi – başka bir iş ya da bir arkadaş grubu – bulun ve temiz bir başlangıç yapın. Tüm işiniz olmasa bile işinizi birkaç parçası ile ilgili benzer bir durum yaşıyorsanız şayet, aynı şekilde bunlarla aranıza belirgin bir çizgi çekin. Artık çok daha iyi olduğunuzu hissettiğiniz zaman, özgürleşmeye devam edeceksiniz.
Çoktan, cazip bir teklif, çevrenizden güçlü bir destek gibi alternatifler edindiyseniz ve hala emin değilseniz, rotayı değiştirmeniz gerekmektedir. Sevginizi mesleğinizden işinize aktarıyor olabilirsiniz, bu noktada eskiyi onurlandırıp yeniyi kucaklamanız faydalı olacaktır. Dolayısıyla, bir kez özgür kılmak istediğiniz şeyler, bir kez de arkanızda bırakamayacağınızı hissettikleriniz için olmak üzere, ayrılmadan önce iki kere düşünün. Daha sonra da, arkanızda bıraktığınız şeyin yasını yeteri kadar tuttuğunuzdan emin olun ve yeni olanla yolunuza devam edin.
Sizi siz yapan bir işi bırakmak her zaman hızlı ve kolay olmayabilir. Bu nedenle, bu süreci hızlı hale getirmeye ve kolaylaştırmaya çalışmayın. Sizin için acı verici olacak ve zaman kaybı yaratacaktır. İnsanlara ve bulunduğunuz ortama hoşça kal diyebilmek için kendinize zaman ayırın. Son yaptığınız işi hatırlayın, herkesin olduğu bir toplantıya katılın. İnsanlar sizi tebrik ettiğinde, kendinizi iyi hissettiğinizi bilmelerine izin verin. Kötü hissetmek, size kendinizi yanlış bir şey yapıyormuşsunuz gibi hissettirebilir. Gerçekten de öyledir. Fakat başka bir ihtimal olarak ise, o zamana kadar doğru işler yaptığınız ve bunları geride bırakacağınız için kendinizi üzgün hissediyor olabilirsiniz.
İşinizin size son bir şey öğretmesine izin verin: kaybın tadını çıkarmak. Günümüzün ve çağımızın mobil iş ortamında, iş değiştirmek, bulunulan yere bağlılık duymak kadar önemlidir. İkisini de yapmadığımız ölçüde, bu durum bizi düşündüğümüz kadar yetkin göstermeyebilir. Dolayısıyla, işimize aşık olmak tek başına yeterli değil. Buna ek olarak, zamanı geldiğinde aşık olduğumuz işimizi bırakabilmeliyiz de. Fakat kabul edin ki, güçlü şekilde sevmek ne kadar zor ise, güçlü şekilde ayrılmak çok daha zordur.
Yürek burkan vedalarınızı ederken, işten ayrılırken yanınıza çok fazla şey almamanız gerektiğine ilişkin fikrin hatalı olduğunu unutmayın. Aklınız geçmişte kalmasın diye yanınıza alabileceğiniz her şeyi alın. Artık başka bir iş ortamında yapacak olsanız bile, yapmaya devam edeceğiniz işe odaklanın. Artık geride bıracakacağınız iş yerinin yaptığınız işi sınırlamayacak olmayışını düşünün. İş hayatınızda teması kesmek istemediğiniz insanlara, ilişkinizi sürdürmek, bu ilişkiye daha farklı formlar kazandırabileceğinizi açıkça ifade edin. Bu yeni formların neler olabileceğini çoktan biliyorsanız, bunu yüksek sesle dile getirin. Liste yapmaktan keyif alan biriyseniz, hayatınızın geri kalanında beraber olacağınız insanlar ve işiniz ile ilgili bir liste de hazırlayabilirsiniz.
Son olarak, konuyu şirketinize getirelim. Şirketinizi bırakmayı seçmiş olabilirsiniz fakat burada öğrendiğiniz değerleri ve edindiğiniz alışkanlıkları sürdürmeye devam edebilirsiniz. Özdeşleşmenin en güzel tarafı da budur: şirketten ayrılırken bu değer ve alışkanlıkları, bilgisayar ya da çalışma masanız gibi ayrılmadan önce iade etmek zorunda değilsiniz. Birçok insan çok uzun zaman önce ayrıldıkları şirketlerde geçirdikleri zamanı el üstünde tutar ve bu zamanlara sadık kalırlar. Çünkü bu iş yerleri, onlara kendilerini bulmaları, neler yaptıklarını görebilmeleri ve yapabileceklerini keşfetmeleri konusunda yardımcı olmuştur. Bu tip çalışma yerlerine “kimlik iş yerleri” de denilebilir. Günümüz ve çağımız mobil dünyası bu tür iş yerlerini cazip bulmaktadır çünkü buralar bize kendimizi rahat hissettirir. Böyle bir iş yerinden ayrılsak bile hala bizimle kalmaya devam ederler.
Yaptığımız işi daha çok sevebilmek için bazen çalıştığımız iş yerinden ayrılmamız gerekir. Çünkü doğru ve güçlü şekilde sevmenin temelinde yalnız olabilme kapasitesi yatar, bunu size iş tanımınız ya da şirketiniz öğretemez. Bir kez yalnız olabilmeyi becerdiğimiz zaman, sevgi bir gereklilik değil, keyif kaynağı olacaktır. Bizler hayatta katı sınırlar koymaya daha eğilimliyizdir, ki bu da kendimizi açığa vurmadan diğer insanlar ve işimizle yakın ilişkiler kurmamızı kolaylaştırır. Yalnız kalabildiğimiz zaman, sömürülme ve kötü niyet karşısında daha az kırılgan oluruz. Gerçekten işimize bağlanabiliriz, çünkü artık esir değilizdir.
Şirketinizi ve şirketteki pozisyonunuzu sevmek her şeye değer bir şey olmayabilir. Çünkü bir kez daha tekrar edelim; ne pozisyonunuz ne de çalıştığınız şirket karşılığında sizi seviyor olacaktır. Fakat, bir iş pozisyonu ya da şirket size sevginizi hak edecek insanlar ve iş bulma konusunda yardımcı olacaktır. Tam da bu noktada, böylesi bir iş pozisyonu ya da şirket, hem mevcut durumda hem de bu şirketten ayrıldığınızda hayatınızdaki değerini korumaya devam edecektir.