Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana SayfaLiderlikLiderlik ve Müziğin Ortak Özellikleri

Liderlik ve Müziğin Ortak Özellikleri

Müzik ruhumuzu, bedenimizi, enerjimizi hatta tüm varlığımızı adeta zapt eder. Bazen harika bir şarkıya verdiğiniz tepki o kadar içten, o kadar içgüdüseldir ki sonsuza dek ona bağlı kalacağınızı bilirsiniz. Bu şarkıyı duymak sizi bir an için de olsa zamanının gerisine götürebilir, hatta çoğu zaman size değer verdiğiniz bir başka kişiyi de hatırlatacaktır. Şarkıyı ne zaman duysanız, tekrardan o kişinin-ya da insanların- yanında olur, o harika anları yeniden yaşarsınız. Bu aynı zamanda her liderin çalışanları ile kurmayı arzulayacağı türden bir bağdır: çalışanlarına tıpkı bu harika müzikler gibi ilham kaynağı olmak ve onları harekete geçirmek.

1996’da Zucchero ve Pavarotti gibi dünyanın dört bir yanından gelen şarkıcıların sahne aldığı muhteşem bir konser izlemiştim. Sanatçıların performansı beni adeta büyülemiş, ancak bunun da ötesinde, beni şaşkınlığa uğratan asıl şey müziğin perde arkasına gizlenmiş liderlik dersleri olmuştu. Nihayetinde bu konser, birlikte çalışma fırsatı bulduğum harika insanların hikayelerini ve iç görülerini bir araya getirerek bugünkü liderlik anlayışımı geliştirmemi sağlamıştı.

Bu nedenle, bir yönetici danışmanı olarak liderler ile müzisyenler arasındaki ortak özelliklere değineceğim bu yazıda sizlere liderlik tavsiyelerimi de bu benzersiz metafor üzerinden aktarmaya çalışacağım.

 

1- Lider hem şarkıcı hem de söz yazarıdır.

İnsanlar, anlattığınız şeylerin asla unutulmamasını sağlayacak duygusal bir etki yaratamadığınız sürece sizi gerçekten dinleyemezler. Bir lider olarak çalışanlarınızın kalplerine ve zihinlerine aynı anda dokunmanız gerekir. Söyledikleriniz, yani şarkınızın sözleri, anlamlı bir hikaye anlatmalıdır – ayrıca bu hikayeyi söyleme şeklinizin, yani kullandığınız müziğin de dinleyicinin kalbinde yankı bulması şarttır.

Yöneticilerin çoğu kalpten çok zihne odaklanma eğilimindedir. Ancak, çalıştığım yöneticilerin bir tanesi bu konuda kendini bir hayli geliştirmişti. Kendisi aynı zamanda çalıştığı şirketin kurucusuydu, dolayısıyla herkes onu şirketin baş sorumlusu olarak görüyordu. Halbuki o, şirket genelini kapsayan her toplantıda bugünkü konumlarını çalışanlarının da yardımıyla elde ettiklerinden bahseder ve onlara karşı son derece olumlu bir tavır sergilerdi. Onların değer yargılarına ve mükemmele olan bağlılıklarına odaklanırdı. Onun liderliğinin müziği tam olarak buydu, naif ancak bir o kadar da güçlü notalara sığınmıştı.

Küçük şeylere dikkat ederdi. Örneğin, beslenme uzmanlarından şirketin dinlenme odasında bulunan atıştırmalıkları incelemelerini ve hepsinin besin değeri yüksek gıdalar olup olmadığından emin olmalarını istemişti. İnsanlara “seni umursuyorum” demek ile bu ilgiyi onlara hissettirebilmek apayrı şeylerdir.

Sizce de öyle değil mi?

Bu şirketin çalışanları dinlenme odasına girdiklerinde her daim ne denli çok umursandıklarını hatırlayacaklardır. Bu, entelektüelce alınmış bir karar gibi gözükse de aynı zamanda -en çok ilgi duyduğunuz alana yönelik bir karar olduğundan- sizi duygusal olarak da etkileyecektir. İşte liderlik ile müziğin ilişkisi tam da bu noktada başlar.

Bu konuda gerçekten iyi olan başka bir liderden de bahsedeyim. Ünlü medya patronu ve CNN’in kurucusu Ted Turner da genel kanıların aksine içgüdülerini kullanmayı tercih eden ve bu özelliği sayesinde çalışanlarının yüreğine dokunmayı başarmış bir liderdi-çalışanlarını normal iş kararlarının çok daha ötesinde bir bakış açısıyla düşünmeye zorlar ve nihayetinde zihinlerinden önce kalplerini kazanmayı başarırdı. Kendisi bir dönem küresel ölçekli haber kanalı CNN kanalının yaratılmasına yol açacak stratejik bir çalıştayın çerçeve programını hazırlama konusunda benden yardım istemişti. Çalıştay esnasındaki tartışmaların birinde konu bir anda şu noktaya geldi, şirketin her biri MBA eğitimi almış yöneticileri kara kara haberleri Almanca, Çince vb. dillerde yayınlamanın yolunu bir an evvel bulmaları gerektiğini ve bunu nasıl gerçekleştirebileceklerini düşünüyorlardı.” Ve Ted Turner onlara şöyle söyledi: “Biliyorum, biliyorum bu size işletme okulunda öğrettikleri bir şey, ama biz bunu yapmayacağız. Kaçınız Babil Kulesinin hikayesini biliyor? ” Yöneticilerin her biri şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bu adam neden bahsediyordu? Ted devam etti:”CNN’ yayınlarını İngilizce olarak gerçekleştireceğiz.Dünyaya ortak bir dil öğretmek, böylece insanların birbirlerini anlamasını sağlamak dünya genelinde bir barış ortamı yaratabilir.” Sizler de entelektüel tartışmanın anında sona erdiğini ve müziğin kontrolü ele aldığını görebildiniz mi? Bana güvenebilirsiniz, o çalıştaydaki hiç kimse bu anı asla ama asla unutamamıştır.

Babil Kulesinin hikayesine gelince…

“İnsanlar Tanrı’yı o kadar çok merak ediyorlarmış ki, onu görebilmek için göğü delecek bir kule yapmaya karar vermişler. Kule kısa zamanda yükselmiş. Bütün işçiler uyumla, şevkle çalışmaktaymış. Ancak tam da göğün yedinci katının, yani Tanrı katının sınırları zorlandığı sırada Tanrı her işçiye ayrı bir dil bahşetmiş. Artık kimse birbirini anlayamadığından inşaat durmak zorunda kalmış.”

Etkileyici, değil mi?

 

2- Herkesin aynı notaları gördüğünden emin olun.

Hani şu gittiğim, hatta yazımın da kaynağını oluşturan konserdeki herkes- kemancı, davulcu ve şarkıcı- neden orada olduklarını ve rollerinin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Sonuç ise kusursuz bir uyumdu. Aynı uyumu yakalamak işletmeler için de elzemdir. Her çalışanın aynı sayfaya odaklanması, yani aynı notaları aynı bakış açısı ile incelemesi gerekir. Üstelik bu notalar herkesçe görülmeli, anlaşılmalı ve duygusal olarak içselleştirilmelidir.

Yeni bir şirketle çalışmaya başladığımda, söz konusu şirkete gider, oradaki kilit isimlerle konuşur ve öğrendiklerime dair bir rapor hazırlarım. Şirketlerin biri ile yaptığım bir görüşmede de 15 şirket çalışanına şunu sormuştum: “Bu şirketin vizyonu nedir?” Soruma on beş farklı yanıt aldım. Raporumu bu gerçek üzerinden yazdım ve birlikte çalıştığım yöneticinin söz konusu grubu bir atölye çalışması için saha dışına çıkarması, vizyon ifadesi oluşturmalarını sağlaması ve çalışanlardan bu vizyonu gerçekleştirmeye yönelik üç stratejik hedef belirlemelerini istemesini tavsiye ettim. On sekiz ay sonra geri döndüm ve aynı grup ile beraberindeki birkaç kişiden oluşan toplam otuz çalışanla görüşmeler yaptım. Onlara şirket vizyonlarının ne olduğunu sorduğumda herkes aynı cevabı verdi. Artık herkes aynı sayfadaydı, aynı notalara bakıyor ve kendi rolleri ile başkalarının rollerinin birleşiminin ne denli stratejik bir uyum yaratacağını çok iyi biliyorlardı.

 

3-Şirketinize has akılda kalıcı ve basit bir vizyon cümlesi geliştirin – sonra bu vizyonu tekrarlayın.

Bir şarkının sözlerinin nasıl da kendisini tekrarladığını fark ettiniz mi hiç? Şarkılar neredeyse sizin yüreğinizden kopmuşcasına tanıdık gelmez mi sizlere de? Onları varlığınızın bir parçası olarak görmediniz mi hiç? Evet, mi? O halde etkili bir vizyon ifadesinin de aynı etkiyi yaratacağını bilmelisiniz.

Bir lider olarak şirket vizyonunuzu kelimelere dökmek sizin görevinizdir üstelik bunu öyle bir yapmalısınız ki tüm çalışanlarınız bunu görüp anlayabilmelidir. Dahası, bir uyum yakalamanız da şarttır. Vizyonun ne olduğuna dair 15 farklı fikre sahip olan şirketi hatırlıyor musunuz? Şirket yeni bir vizyon beyanı geliştirmeyi başardığında şirketin CEO’su tüm çalışanları kapsayan bir toplantı düzenlemiş ve şu sözleri söylemişti: “Departmanınıza ilişkin alacağınız her kararda kendinize şu soruyu yöneltin: “Aldığım karar şirket hedefleri ile uyum içinde mi?” Söz konusu şirket çalışanlarının ofislerine bakarsanız, her birinin çalışma masalarında şirket vizyonunu içeren bir karta da yer verdiklerini görürsünüz. Daha da şaşırtıcı olanı çalışanların şirket vizyonunu karta bakmadan dahi aktarabildikleri ve her birinin kilit stratejik hedeflere hakim olduğu gerçeğidir. Tıpkı ezbere bildiğimiz ve iç sesimizi yansıtan şarkı sözleri gibi, vizyonlar da çalışanların benliklerinin ayrılmaz bir parçası olup işlerini yapma biçimlerinin temel belirleyicisi olmayı başarmıştır.

Çalışanların bağlı bulundukları şirketin misyonu ve vizyonunu bilmesini ve herkesin üstüne düşen görevi anlayıp onu içselleştirmesini sağlamak liderlerin görevidir. İnsanlar tanıdık olana, yani geçmiş deneyimlerine odaklanma eğilimindedirler. Şirket vizyonuna odaklanmalarını ve bu vizyona olan bağlılıklarını devam ettirmelerini sağlayacak olanlar ise liderlerden başkası değildir. Onlar şirketin neyin peşinde olduğunu gerekirse defalarca anlatmak ve çalışanların bunu tekrar tekrar duyup görmelerini sağlamak zorundadırlar, çünkü hikayeniz ancak bu şekilde hafızalara kazınacak, mutlak ve sezgisel bir vizyon odaklılık ancak bu şekilde mümkün olabilecektir.

Vizyonunuz basit, imgesel ve tek bir cümlelik bir şey olmalıdır, aksi takdirde bir anlamı olmayacaktır.

Mutlaka okuyun: Misyon ve Vizyon Nedir? Örnekleri Nelerdir?

 

4- Doğru kişilerle bir arada olun.

Konserler farklı pek çok milletten veya etnik gruptan insanların, çocukların, yaşlıların, kadınların ve erkeklerin bir arada görev aldığı etkinliklerdir, ancak bu kalabalık ve kozmopolit ortamda dahi müzik etkileyiciliğinden hiçbir şey kaybetmez. Nihayetinde katılımcıların her biri kendisini mükemmelliğe ve ortak bir amaç için birbirleri ile uyum içinde olmaya adar. Müzik söz konusu olduğunda kültürel çeşitlilik, etkileyici sonuçlar üretmek adına kendisinden yararlanılan bir uyum ve güç unsuru oluşturur. İşletmeler için de durum aynıdır.

Çalıştığım şirkette insanları işe alırken her daim dağ gibi bir öz geçmiş yığınını gözden geçirirdim. Elbette bana gelen öz geçmişlerin her biri iyiydi – herkes eşit derecede nitelikliydi. Bu yüzden son aşamaya gelen adaylara yalnızca şu iki soruyu sorardım. İlk sorum “Bana hayatınızdan bahseder misiniz?” olurdu, çünkü insanların kim olduklarını ve onları oldukları kişi yapan unsurların neler olduğundan bahsettiklerini duymak isterdim. İkinci soru ise hayatlarındaki en önemli beş şeyi sıralamaları olurdu. Sıralamanın önemli olduğunu mutlaka belirtirdim. Bazı insanlar bu soruya para, inanç, aile vb. bir cevap verirken, kimileri de inanç, aile, para vb bir sıralama kullanırdı. Herkesin farklı bir cevabı vardı. İnsanların hikayeleri ve sorularıma verdikleri cevaplar bana karakterleri hakkında ipucu verirdi. Onları gerçekten dinler ve tepkilerini gözlemlerdim. Mülakat bittikten ve aday odadan çıktıktan sonra kendime şu soruyu sorardım: “Okyanusun tam ortasında bir gemidesin ve fırtına yaklaşıyor, yani başın fena halde dertte. Yanında kim olsun isterdin?” İşte tam da bu insanları işe alırdım. Onlar, işler iyiden iyiye zorlaştığında dahi güvenebileceğim sağlam karakterli insanlardı. Her işletmenin zor zamanları vardır, öyle değil mi? Bu zor anlar geldiğinde etrafınızda gerçekten güvenebileceğiniz kişilerin olmasını istersiniz. Bu nedenle, ben her daim karakter ve tavrı yeteneğin üzerinde tutmayı tercih ettim ve ancak bu sayede doğru insanlarla bir arada çalıştığıma emin olabildim.

Mutlaka okuyun: Harika Bir Ekip Kurmak ve Yönetmek

 

5- Başkalarının parlamasını sağlayın.

Yazımın başından beri bahsettiğim bu konserin bir şekilde görünmez olmayı başarmış üç ayrı orkestra şefi de vardı. Zucchero ve Pavarotti için de durum aynıydı. Bir bakmışsınız yıldız misali parlıyor, bir bakmışsınız arka planda yer alıp gitar eşliğinde şarkı söyleyen çocuklara eşlik eden herhangi bir şarkıcı oluyorlardı. Odak noktası bireylerde değil müzikte idi. Aynı şey şirketler için de geçerlidir. Odak noktası her daim iletilen mesajda ve liderliğin müziğinde olmalıdır.

Nasıl mı?

Bir örnek üzerinden açıklamaya çalışayım.

Çalıştığım yöneticilerin bir diğeri de 150 kişilik gruba liderlik eden bir özel ordu komutanıydı. Ordu, liderlerinin ve birliğinin savaşa hazır olma durumunu derecelendirmek adına birliklerine düzenli olarak tatbikat yaptırırdı. Birlikte çalıştığım bu komutan da bir gece kademeli bir gece saldırısı tatbikatını başlatmak üzereydi. Tatbikat başlamadan hemen önce, değerlendiricisine dönmüş ve şöyle demişti: “Başlamadan önce şunu söylemeliyim. Ben şu anda bir ölüyüm, birliklere mühimmat ikmal etmekle görevli çavuşlarımdan biri ile Teğmenlerimden birini de kaybettik.” Değerlendirici “Aklınızı mı kaçırdınız? Biriminiz testte başarısız olacak!” deyince komutan kendisine bu işi onsuz yapamazlarsa, birliğine hiç de iyi hizmet edememiş olduğunu anlayacağını söylemişti.

Peki, ne oldu dersiniz?

Bu birim diğerlerine kıyasla en yüksek puanı elde etmeyi başardı. Komutan bu sayede birliğinin iyi eğitimli kişilerden oluştuğunu da ispatlamış oluyordu. Birlik öngörülemeyen hatta elverişsiz şartlarda dahi harekete geçebilme konusunda kendisine sonsuz bir güven duyuyordu. Bu nedenle liderleri ön saflarda olmasa da, hatta orada hiç bulunamasa dahi gerekeni yapmaktan çekinmiyorlardı. Asıl yıldız komutanlar değil, birliğin ta kendisiydi.

Anlayacağınız, liderler de tıpkı bu perde arkasına gizlenmiş orkestra şefi ya da ordu komutanı gibi görünmez birer kahraman olmayı başarmalıdırlar.

Mutlaka okuyun: Yeni Yöneticiler Patronlarına Yaranmak Yerine Ekiplerine Yardımcı Olmaya Çalışmalı!

 

6- İşe duyulan bağlılık ve hevesi artırmaya odaklanın; unutmayın, bu duygular bulaşıcıdır.

Konser anına geri dönelim. Müzik seyircinin kalbine ulaştığında, herkes bir yandan alkış tutup bir yandan da şarkıya ve orkestraya eşlik etmeye başlamıştı. Şarkının sonuna gelindiğinde, şarkıcılar, orkestra ve izleyicilerden oluşan bu 1.000 kişilik grup tek bir amaç uğruna birleşmeyi başarmışlardı.

Bir keresinde birkaç emeklilik fonu yöneticisi ile şöyle bir konuşma yapmış ve onlara şu soruyu yöneltmiştim “Niçin buradasınız?”  İçlerinden birinin cevabını öylesine sevmiştim ki bugün dahi hatırlarım: “Buradayım çünkü eğer başarılı olursam, insanlara bir ekmek kapısı açmış olacağım. Bizim gerçek müşterilerimiz söz konusu fona, yani burda ihtiyaç duyan öğrenciler ile onların geçimlerini bu fona borçlu olan aileleridir. ” Anlayacağınız,  “Bu emeklilik fonu veya bu üniversite için ciddi bir yatırım yapıyoruz” şeklinde düşünen insanlar ile “İnsanların hayatlarını idame ettirebilmelerini sağlıyoruz” diyenler arasında belirgin bir fark vardır. Bu türden bir bağlılık şirket kültürünü de olumlu anlamda etkileyecektir.

Tecrübelerime göre, gerçek anlamda bir fark yaratabilmeyi başarmış insanlar kendilerini olduklarından çok daha büyük bir şeye adayanlar arasından çıkmaktadır. Bu tarz insanların yaptıklarını yalnızca bir iş olarak görenlere kıyasla çok daha önemli bir etkiye sahip olduğunu gösteren yeni araştırmalar dahi mevcuttur. Sahip oldukları coşku öylesine bulaşıcıdır ki düşüncelerini kısa zamanda eyleme döker ve normalliğin fersah fersah ötesine geçerler. Diğerlerine düşen ise harekete geçmedeki bu kararlılık karşısında saygıyla eğilmek olur.

 

7- Kendinizi sizden çok daha büyük bir nedene adayın.

Konser yalnızca bir müzik ziyafeti vaat etmiyordu; elde edilecek tüm gelir Bosnalı mültecilere bağışlanacaktı. İnsanlar kendilerinden de büyük bir amaç uğruna hareket ettiklerine inanırlarsa sizi takip etmeleri çok daha kolay olacaktır.

Gönüllü olarak dünyanın 40 ayrı ülkesinde liderlik geliştirme programlarının oluşturulmasına yardımcı olmuş biri olarak bu konuya ilişkin sizlere söyleyebileceğim tek şey, bir gönüllünün kalbi ile asla yarışamayacağınızdır. Bu tarz liderlik programlarında yardımcılık ve koçluk yapmak adına gönüllü olarak çalışan, binlerce şirket yöneticisi vardır; onlar her türlü masrafı bizzat üstlenerek Orta Doğu, Güneydoğu Asya veya Orta Avrasya’da karşılığında en ufak bir ücret dahi talep etmeksizin iki hafta geçirirler. Büyük işler ancak ama ancak insanlar başkalarına karşılığında bekleyecekleri hiçbir şey olmadan iyilik yaptığınızı hissettirdiğiniz zamanlarda gerçekleşir.

Orta Doğu’daki iki haftalık liderlik programının katılımcılarından biri Umman’da duyma engelli insanlara hizmet eden yerel bir sivil toplum kuruluşuna gitmişti. Buradaki gönüllülerin çabalarından öylesine büyük bir ilham almıştı ki kendisinin kurmuş olduğu sivil toplum kuruluşunun ilk Arapça Braille(görme engelli alfabesi) kitabını basmasını istemiş ve bunu gerçekleştirmeyi başarmıştı. Dilerseniz süreci bir de katılımcımızın ağzından dinleyelim: “Bu program bana kendimden de büyük bir şeyi başarmam gerektiğini; bu programın, ailemin ya da ülkemin dahi ötesinde bir işe imza atmamın şart olduğunu öğretti. Kendi kendime, bu insanlar evlerinden kilometrelerce uzaktaki bu yere gelip bana yardım etmek istiyorlarsa neden ben de Orta Doğu’ya hizmet etme çabalarımı daha da genişletmeyeyim ki dedim ve sonucunda böylesine anlamlı bir işe imza attım.”

Liderlik ve müziğin ortak noktalarından yeterince bahsettim. Söylediklerimi özetlemek adına, liderlik müziğini anlamlandırmanın kilit noktasında çalışanlarının duygularını anlayabilen ve hedefe giden yolu nasıl aydınlatacaklarını bilen gerçek liderlerin olduğunu da belirteyim. Müziği oluşturan her bir nota nasıl birbirine uyum içinde ise liderlik vasfına gerçekten sahip olan kişiler de etrafındakilerle mükemmel bir uyum içindedirler. Üstelik, yeni bir şarkı söylemeye başlayıp insanları yepyeni bir hedefe yönlendirebilecekleri doğru zaman geldiğinde gereken neyse yapmaktan asla çekinmezler.

 

İlginizi çekebilir

Harika Liderlerin Özellikleri
İş Hayatında Başarılı Olmak İçin Bir Sihirbaz Gibi Düşünün!
Liderlik Hakkında Her Şey
Mutlaka Okunması Gerekenler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar