Günümüzde insanlar küçük işletme sahibi olmak konusunda hiç olmadığı kadar hevesli. Hatta Y ve Z jenerasyonu da kendi işinin patronu olma peşinde. Bu yüzden yazımızda küçük işletme trendlerinden bahsedeceğiz.
Gelişen teknoloji sayesinde artık insanların aklına onbinlerce küçük işletme geliyor. Bu fikirler e-ticaretten danışmanlık hizmeti vermeye kadar çeşitlilik gösteriyor. Ancak söz konusu küçük işletme fırsatlarıysa ‘ne’ sorusu bizi cevaba ulaştırmıyor. ‘Kim’ ve ‘neden’ soruları da büyük önem arz ediyor.
Küçük işletme sahiplerinin yalnızca yüzde 35’i 50-59 yaşları arasında. Ayrıca yüzde 91’i erkek, yüzde 9’u da kadın. Motivasyonlarının ne olduğu sorulduğundaysa yüzde 23’ü tutkularının peşinden gitmek olduğunu söylüyor.
Y jenerasyonu bile tartışmalara dahil olarak yüksek öğrenim görmenin küçük işletme sahibi olmak için bir ön koşul olmadığını söylüyor. Girişimcilik atmosferi oldukça olumlu görünüyor.
Yine de küçük işletmenizi yönetirken dikkat etmeniz gereken bazı trendler var. Size en büyük etkiyi sağlayacak 10 tanesini aşağıda sıraladık.
1. Olumlu Atmosfer: Fazla mı Olumlu?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi günümüzde küçük işletme kurma konusunda işler oldukça parlak görünüyor. Ancak bazı verileri dikkate alarak hevesinizi kontrol altında tutmanız sizin faydanıza olacaktır: küçük işletmelerin sadece üçte biri 10 yıldan fazla faaliyet gösterebiliyor. Ayrıca işletmelerin sadece yarısı 5 yıldan fazla faaliyetlerine devam edebiliyor.
Eğer rahat bir emeklilik için yeterince para biriktirdiyseniz bu veriler sizin için bir sorun teşkil etmemeli. Beş yıldan fazla faaliyetlerine devam edebilen işletme sayısı 2006’da yüzde 45.4 iken 2011’de bu sayının yüzde 51’e ulaştığını da belirtelim.
Başka bir deyişle, gelecek parlak görünebilir ama bu işleyişi çok da değiştirmiyor. Küçük işletme kurarken karşılaşacağınız engelleri ve zorlukları ortadan kaldırmıyor. İşletme sahibi olmak isteyen herkesin bu engeller ve zorluklardan haberdar olması gerekiyor. Bu sayede olumlu bakış açımızı gerçek sektörel verilerle dengeleyebiliriz.
Örneğin, Y jenerasyonu kendi işinin patronu olmaya meyilli olabilir. Ancak küçük işletmelerin karşı karşıya olduğu başka sorunlar da var. Küçük işletmelerin en büyük sorunu sermaye ya da nakit akışı eksikliği. Hatta küçük işletmelerin yüzde 33’ü bu sorunu yaşadığını belirtiyor. Üstelik yüzde 15’i pazarlama ve reklamla ilgili sorunlar yaşarken yüzde 13’ü zaman yönetimi, işe alım ve çalışanların elde tutulması ve idari işlerde zorlandıklarını belirtiyor. Buna rağmen küçük işletmelerin sadece yüzde 10’u muhasebe işlerini dışarıya yaptırıyor.
Küçük İşletmelerin Zorlukları
Küçük işletmelerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri gerekli özel becerilerin yokluğudur. Türkiye’deki küçük işletme sahiplerinin yarıdan fazlası lise ve ilkokul mezunu.
Bu bize öncelikle küçük işletme sahibi olmak için yüksek öğrenimin gerekli olmadığını gösteriyor. İkinci olarak ise çoğu işletme sahibinin öğrenimine devam etmemesi sebebiyle gerekli becerilerden yoksun olduğunu da gösteriyor. Bu yüzden işletme süreçleri dışarıya yaptırılıyor ve operasyon sürecinin çoğu safhası sorunlu hale geliyor.
Elbette gelişen teknoloji küçük işletme sahiplerinin yoksun olduğu becerilerin boşluğunu doldurabiliyor. Örneğin küçük işletmeler pazarlama ve reklam operasyonlarıyla ilgili sorunlar yaşıyorsa pazarlama otomasyon araçlarına yatırım yaparak bu sorunlardan kurtulabiliyor.
Bu seçeneğin muhasebe ve insan kaynakları için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. SaaS ( kullanıcıların sadece internet üzerinden bağlandığı ve kullandığı bulut tabanlı uygulama çözümlerine verilen isim) çözümlerinin ulaşılabilir olması ve mevut teknoloji sayesinde tüm bu seçenekler daha da kolaylaşıyor.
Bu özellikle çalışanı olmayan ve küçük işletmelerin yüzde 80’ini oluşturan firmalar için çok önemli bir gelişme. Küçük işletmelerde, emeğin kaynağı işletme sahibidir. Eğer böyle bir işletme sahibiyseniz işletme süreçlerinizi yürütmenizi kolaylaştıracak teknolojileri araştırmanızı öneririz.
Küçük İşletmeler: Bir Gereklilik
Günümüzde çoğu startup yeni hayatta kalma oranlarına bakıyor. 2016’dan 2017’ye kadar 5 işletmeden 4’ü bir yıldan fazla hayatta kalmayı başardı. Ayrca 2005’ten 2017’ye kadar hayatta kalma süresi bir yılı geçen işletmelerin oranı yüzde 78.6.
Ayrıca çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren küçük yüksek teknoloji firmalarının oranlarında da değişiklikler yaşanıyor. Yazılım yayıncılığındaki küçük firmaların oranı yüzde 12.3 arttı. Bunun yanında ilaç ve tıp alanlarında çalışan küçük firmaların sayısında yüzde 6.3’lük bir artış olurken bilimsel araştırma ve geliştirme ile bilgisayar sistemleri tasarımı alanlarında sırasıyla yüzde 4.1 ve yüzde 4.0’lık artışlar gözlemlendi.
Bu, değer yarattıkları sürece küçük işletmelerin de yüksek teknolojili sektörlere kabul edildiğini gösteriyor. Firmaların yüzde 99.9’unu küçük işletmeler oluşturuyor, ayrıca maaşlı çalışanları olan firmaların da yüzde 99.7’si küçük işletme. Yani bir anlamda Türkiye ekonomisinin belkemiğini küçük işletmeler oluşturuyor. Ancak hangi sektöre ve pazara gireceğinize karar vermek bilgelik, sezgisellik ve verilere dayanan bir karar verme sürecini gerektirir. Girişimci olmak isteyenler için cevaplaması oldukça zor bir soru.
Günümüzde küçük işletmelerin en çok hizmet verdiği sektörler; ticari hizmetler (yüzde 11), yiyecek ve restoran (yüzde 11) ile sağlık, güzellik ve fitness sektörü (yüzde 10). Bu sektörleri yüzde 7 ile genel satış ve yüzde 6 ile ev hizmetleri takip ediyor. Bu bize iş dünyasında hala girişimcilik için yeterince alan olduğunu gösteriyor. Her ne kadar ticari hizmetler sektöründe yüksek teknoloji kullanılıyor olsa da, küçük işletme sahibi olmak için yüksek teknolojili bir iş kurmak zorunda değilsiniz.
İyi Tarafından Bakmak
Küçük işletmelerin çoğalıp büyümesi için yeterince alan var. İşletmenin başarılı olması için ya büyük işletmelere fayda sağlamaları ya da nihai tüketicinin hayat kalitesini yükseltmeleri gerekiyor. Küçük ve hırslı firmaların ortaya koyacağı yenilikler için masada her zaman yer vardır. Aytekin Tank’ın kurucusu olduğu JotForm gibi teknolojik bir yenilik sunmanız ya da sadece büyük firmalar için parça üretiyor olmanız fark etmez, küçük işletmelerin başarılı olma şansı hep vardır. Girişimci olmak isteyenler sektöre giriş yapmadan önce ödevlerine iyi çalışarak heyecanını dizginlemelidir. Her ne kadar küçük işletme sahiplerinin yüzde 78’i işlerinin karlı olduğunu belirtse de bunların yüzde 37’sini on yıldan fazla süredir faaliyet gösteren, sahiplerinin deneyimli olduğu sağlam firmalar oluşturuyor.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Küçük işletmeler insan kaynakları, finans ve pazarlama/reklam alanlarında sorunlar yaşadığını bildirmiştir. Küçük işletmelerin yüzde 20’den azı bu alanlarda dışardan hizmet almaktadır. Bu durumu düzeltmek için düşük maliyetli SaaS çözümlerinden faydalanılabilir.
- Mevcut girişimciler ve girişimci adayları için küçük işletmelerin içinde bulunduğu durum parlak görünüyor. Ancak tarihsel başarı oranları yüksek başarı olasılığının bir göstergesi değildir. Zaten aşina olduğumuz bir gerçeği yansıtıyorlar: küçük işletmeler sektörle alakalarını kaybetmemek ve hayatta kalmak için müşterilerine değer sağlamanın yollarını bulmaları gerekiyor.
- Yüksek teknoloji kullanılan sektörler ticari işleri daha verimli hale getiren çözümler sunan küçük işletmelerin başarı sağlayabileceği sektörlendendir. Ayrıca küçük işletmelerin en başarılı olduğu alanlardan biri olan kişiselleştirilmiş hizmet için de talebin arttığı bir trend görüyoruz. Yiyecek ve restoran, ev hizmetleri, sağlık, güzellik ve fitness gibi sektörlerin de küçük işletme sahipleri için verimli sektörler olduğunu söyleyebiliriz.
2. Amazon FBA (Fulfillment by Amazon) Giderek Popülerleşiyor
Küçük işletmelerdeki trendler nedir diye sorarsanız ilk alacağınız cevap e-ticaret olacaktır. Peki dünyadaki en iyi online pazar yeri neresidir? Tabii ki Amazon. Elbette Facebook da kendi pazar yerine sahip. Gittigidiyor ve n11 de uzun zamandır e-ticaret platformu olarak hizmet veriyor. Ancak depolama, paketleme, kargolama ve ürün iadesi gibi işlerle uğraşmadan satış yapmak istiyorsanız adamınız Jeff Bezos, çözümünüz ise Amazon FBA olmalı.
Günümüzde Amazon FBA’i iş modellerine dahil eden işletme sayısı hızla artıyor. Ayrıca bazıları da iş modeli olarak sadece FBA kullanıyor. 2019’un ikinci çeyreğinde dünya çapında online pazar yerlerinde satılan ürünlerin yüzde 54’ünden Amazon sorumluydu. Dahası uzmanlar önümüzdeki beş yıl içinde daha fazla satıcının Amazon kullanmaya başlayacağını yani bu trendin durmak bilmeyeceğini söylüyor. Bugün markaların yüzde 54’ü zaten Amazon’da satış yapıyor. Önümüzdeki beş yıl içerisinde bu oranın yüzde 74’e çıkması bekleniyor.
Birinci Taraf, Üçüncü Taraf ya da Karma
Amazon satış yapabilmenizin üç yolu bulunuyor. İlki, birinci taraf satıcı olmanız. Bu düzende ürünleri siz üretir ve Amazon’a toptan satışını yaparsınız. E-ticaret devi sizden satın alım yapar, depolama, kargo ve iade süreçlerinizle ilgilenir. ASIN (Amazon Standard Identification Number) numarasına sahip bütün ürünlerinizin üstünde “amazon.com tarafından satılır ve kargolanır” ibaresi bulunacaktır. Bunun avantajı güvenilir bir ticaret devinden toplu siparişler almanız olacaktır. Ancak toptan fiyatlardan satış yapmanızın, marjlarınızın düşük olması gibi dezavantajları da var. Bununla beraber fiyatları da Amazon belirliyor. Fiyatlar üzerinde bir kontrolünüz bulunmuyor. Bunlar Amazon’la birlikte anılan güvenilir bir marka olmak için ödemeniz gereken bedeller.
İkinci seçenek ise üçüncü taraf satıcı olmanız ve ürünleri Amazon üzerinden satmanız. Bunun mağazalar ya da online pazar yerleri gibi diğer satış kanallarının kullanımından bir farkı yok. Eğer bu yolu seçerseniz kargolama ve envanterden siz sorumlu oluyorsunuz. Bunun sonucunda ürünleri deponuzdan kargolamaya devam edebilir ya da bunun için üçüncü bir taraftan hizmet alabilirsiniz. Ancak yine Amazon FBA’den yararlanabilir ve siparişleri FBA üzerinden tamamlayabilirsiniz. Böylece üretim ve pazarlamaya odaklanmak için daha fazla vaktiniz olur. FBA’in avantajı budur. Öte yandan satış yapmaya devam edebilmek için satıcı skorunuzu da yüksek tutmanız gerekmektedir.
Son olarak karma bir satıcı olmayı tercih edebilirsiniz. Bazı ürünleri birinci taraf diğer ürünleri de üçüncü taraf satıcı olarak satabilirsiniz. Bu her iki tür ilişkide de yaşayacağınız kayıpları engellemek için başarılı bir karma strateji olacaktır. Hangi satış seçeneğini seçerseniz seçin yine de bütün iş süreçlerinizde gereken özeni göstermeli ve sorumluluklarınızı yerine getirmelisiniz.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Markaların yüzde 54’ü hali hazırda Amazon’da satış yapıyor. Bunun sebepleri arasında en iyi arama motorlarından biri olmasını, online pazar yeri olarak popülerliğini ve hizmetlerini verimli bir şekilde yerine getirmesini gösterebiliriz.
- Önümüzdeki beş yılda Amazon’daki satıcıların sayısı hızla yükselecektir. Rakipler ve ikame mallar çoktan Amazon’daki yerini aldı. Dolayısıyla görünürlüğünüzü ve satış kanallarınızı buna göre optimize etmeyi düşünmelisiniz.
- Amazon’da kullanabileceğiniz üç strateji bulunuyor. İlki birinci taraf satıcı olup doğrudan Amazon’a toptan satış yapmak. İkincisi Amazon’u herhangi bir satış kanalı olarak kullanıp üçüncü taraf satıcı olmak. Sonuncusu ise karma bir strateji kullanmak ve hangi ürünler üzerinde kontrol sahibi olacağınıza sizin karar vermeniz.
Mutlaka okuyun: Amazon’da Nasıl Satış Yapılır?
3. Serbest Çalışma Ekonomisi
2018 yılında 1 milyondan fazla kişinin bağımsız bir şekilde çalıştığı saptanmış. 2014’ten beri çalışanların yüzde 36’sını serbest meslek sahipleri oluşturuyor. Serbest meslek sahipleri belirli aralıklarla gelir sağlamak ya da 9-5 çalışma rutininden kaçmak için geçici iş ilişkileri içerisine giriyorlar. Bu sayede kendi işlerinin patronu gibi hissedebiliyorlar. Ayrıca tutkulu oldukları projelerde çalışma imkanına da sahip oluyorlar. Üstelik teknolojinin gelişmesi serbest çalışmayı birçok kişi için normalleştirdi.
Örneğin sadece ABD’de serbest çalışmayı destekleyen decacorn şirketler (10 milyar dolar değere sahip şirketlere decacorn deniyor) arasında Uber, WeWork, Airbnb ve Stripe bulunuyor. Bu şirketler pazar yerleri ve maaş yönetimini kullanarak freelance diye tabir edilen geçici işleri destekliyorlar. Ayrıca Çin’deki DiDi isimli şirket gibi freelance çalışma şeklini destekleyen decacorn şirketler bulunuyor. Bu bize global ekonomilerin de pazar yerlerini ve destek hizmetlerini önemsedikleri kadar serbest çalışmayı da önemsediklerini gösteriyor. Bu da bize serbest çalışma konusunda yönetim ve destek sağlayacak firmalar için fırsatların mevcut olduğunu haber veriyor. Bu hizmetleri sağlayabilir misiniz? Eğer cevabınız evet ise giderek kalabalıklaşan bu alanda sunabileceğiniz bir şeyler var demektir. Dahası bu trendin binlerce olası sonucu bulunuyor. Aşağıda küçük işletmeleri ilgilendiren birkaç tanesinden söz edeceğiz.
Devre dışı kalmak
Proje bazlı çalışanlar için pazar yerlerinin olmasının avantajı sağlıklı bir rekabet ortamı sunmasıdır. Burada hepimizin bildiği daha üstün malların ve hizmetlerin daha aşağı olanlara tercih edildiği serbest piyasa düşüncesini görüyoruz. Eğer siz de decacorn şirketlere değer biçenler gibi bu düşünceyi destekliyorsanız o zaman serbest çalışma ekonomisine dikkat etmenizin vakti gelmiş demektir. Neden mi? Eğer serbest çalışma ekonomisi büyümeye devam ederse devre dışı kalacak şeyler olacaktır.
Tam zamanlı çalışmayı devre dışı bırakmak: dış kaynaklardan faydalanmayı göz önünde bulundurun
Öncelikle küçük işletmeniz için gerekli olan bazı tam zamanlı işleri devre dışı bırakabilir, online pazar yerleri sayessine aynı işi tamamen dış kaynakları kullanarak halledebilirsiniz. Ekipman ve uzmanlık için dış kaynak kullanarak kaynaklarınızdan ve zamandan tasarruf edebilirsiniz. Belki de dışarıda tam zamanlı çalışanlarınıza kıyasla aynı işi daha hızlı ve daha ucuza yapacak kişiler vardır.
Beş yıldır aynı şirkete çalışan bir reklam yazarını düşünün. Bu kişi sürekli farklı projelerle uğraşan birine kıyasla daha sınırlı bir iş deneyimine sahip olacaktır. Freelance çalışan bir reklam yazarı ise deneyiminden dolayı büyük ihtimalle daha yaratıcı çözümler bulacaktır. Dolayısıyla sabit bir yerde çalışan biri yerine, proje bazlı çalışan reklam yazarlarını tercih etmeniz sizi yararınıza olabilir.
Alternatifleri Göz Önünde Bulundurun: Devre Dışı Kalan Siz Olabilirsiniz
Sunduğunuz ürünleri ve hizmetleri aynı hizmet ve ürünleri sunan proje bazlı çalışanların yaptıklarıyla karşılaştırmanız gerekir. Eğer kurulum ve teslimat hizmeti veriyorsanız sizinle proje bazlı çalışacak kişileri bulmak için proje bazlı iş ilanı verebileceğiniz platformlara yönelebilirsiniz. Bu trendi takip etmek pazarlar değişip evrimleştikçe oyunun dışında kalmamanız için büyük önem taşıyor.
Proje bazlı çalışanlar aldıkları bir projeyi diğer projelere açılan bir kapı olarak görür. Eğer iyi bir iş çıkartırlarsa yeni bir proje daha alabilirler. Teoride, sundukları hizmetin ve müşterileriyle ilişkilerinin kalitesine gereken önemi vermezlerse tam zamanlı çalışanlara göre kaybedecekleri daha fazla şey olduğunun bilincindedirler. Öte yandan şirketler yaptıkları tek bir satışı o kadar çok önemsemezler. Müşterileri bazen çantada keklik görebilirler. Proje bazlı çalışanların eğer yeterince para kazanmak ve bir sonraki projeyi de almak istiyorlarsa böyle bir yaklaşım sergilemesi mümkün değildir.
Maaşlı bir iş sahibi olmak ile serbest meslek erbabı olmak arasında temel bir zihinsel fark vardır. Aynı farkı maaşlı çalışanlarınız ile proje bazlı çalışanlarınız arasında da görebilirsiniz. Proje bazlı çalışanların hırslı olmak için daha fazla motivasyonu vardır. Becerilerini geliştirmek için eğitim almaya maaşlı çalışanlara göre daha meyilli olurlar. Bu yüzden ortalama bir çalışanınıza göre daha iyi hizmet sunabilir, hatta aldıkları projeye daha fazla zaman harcayabilirler. Bunları aklınızdan çıkarmayın.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Türkiye’de milyonlarca kişi serbest çalışma deneyimine sahip. Ayrıca freelance çalışanlar toplam iş gücünün yaklaşını yüzde 36’sını oluşturuyor. Serbest çalışma ekonomisi büyümeye devam edecek. Bu yüzden küçük işletmeleri etkileyebilecek trendlerden haberdar olmalısınız.
- Dünyada değeri 10 milyar doları geçen, pazar yerleri ve destek hizmetleriyle serbest çalışmaya alan açan bir çok decacorn şirket mevcut. Bu ekonomilerin proje bazlı çalışmayı desteklediğini gösteriyor. Burada faydalanabileceğiniz fırsatlar olabilir.
- Serbest çalışanlar aldıkları her bir projeyi bir sonraki için bir adım olarak görürler. Bu onları tam zamanlı çalışanlardan farklı kılan temel düşünce yapısıdır. Dolayısıyla proje bazlı çalışanların tam zamanlı çalışanlardan daha iyi hizmet sunabileceğini aklınızdan çıkarmamalısınız.
Mutlaka okuyun: Gig Ekonomisi Nedir?
4. Uzaktan Çalışmanın Durdurulamaz Yükselişi
Serbest çalışma gibi uzaktan çalışma da yükseliş gösteriyor. Proje bazlı çalışanlar aynı zamanda uzaktan da çalışmayı tercih edebiliyor. Her iki çalışma şekli birbiriyle bağlantılı olsa da uzaktan çalışanların tam zamanlı olarak bir ofiste çalışanlara göre daha motivasyonlarının daha yüksek olduğunu düşünmek için elimizde iyi sebepler var. Bir araştırmaya göre uzaktan çalışanların büyük bir kısmı kendilerine bir çalışma alanı yaratmak için yatırımda bulunmuş. Aynı zamanda uzaktan çalışanların yüzde 67’si alanlarında gelişmek için daha fazla eğitim almak istiyor.
Ayrıca bu yıl uzaktan çalışmanın daha fazla kabul gördüğüne tanık olduk. Dünyada şirketlerin yaklaşık %66’sı uzaktan çalışmaya izin veriyor. Ek olarak şirketlerin yüzde 16’sı elemanlarının tam zamanlı olarak uzaktan çalışmasına izin veriyor. Dijital ekonomiye geçiş yaptıkça bu rakamların daha da büyüyeceğini düşünüyoruz. Peki bu trend küçük işletmeleri nasıl etkiliyor? Gelin bir bakalım.
Zamandan Tasarruf, Kaynaktan Tasarruf
Sabit maliyetler bir şirketin çökmesine sebep olabilir. Havalandırmanın harcadığı elektrik, ofis ekipmanlarının eskimesi ve kağıt ihtiyacı gibi yaratacağı masrafı kontrol edemeyeceğiniz şeyler vardır. Bunlar şirket yönetmenin bir parçasıdır. Ancak farklı yöntemler kullanarak bu masrafları azaltmanız mümkün. Bunun bir yolu çalışanlarınız için bir uzaktan çalışma planı belirlemeniz. Bu sayede elektrik ve kağıttan tasarruf edebilir, ofis ekipmanlarınızın daha az yıpranmasını sağlayabilirsiniz.
Bunun yanında zamandan da tasarruf edersiniz. Çalışanlar ofise gidip gelmek zorunda kalmazlar. Geç kalmaları için hiçbir sebep yoktur. Başka bir çalışanla konuşmak için masanızdan ayrılıp başka bir kata gitmenize gerek kalmaz. Bunu şirketiniz için bir sosyal ağ yazılımı kullanarak dijital ortamda, çalışanınızla teke tek ve güven içerisinde halledebilirsiniz.
Ek olarak çalışanlarınınızın işi saat başına ücret aldığı danışmanlık ya da tasarım gibi bir işse faturalandırma ve üretkenliğe destek olması için bir zaman takip yazılımı kullanabilirsiniz.
Çalışanlarınızın Motivasyonunu Yükseltin
Daha önce uzaktan çalışmadıysanız kafanızda bu senaryoyu bir canlandırın. Aynı işi, aynı maaş ve yan haklar ile yapmaya devam ediyorsunuz. Ama bu sefer evinizin rahatlığında, canınızın istediği kıyafeti giyerek hatta belki de yatakta uzanarak çalışabilirsiniz. Kulağa çok çekici geliyor değil mi? Aynısı çalışanlarınızın için de geçerli.
Uzaktan çalışan kişiler şirketlerinin onlara güvendiğini hisseder. Bu sezgisel olarak çalışan motivasyonunu artırır. Ayrıca uzaktan çalışanların üretkenliğinin yüzde 35 ile 40 arası daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bilgi işçilerinin tepesinde dikilmek pek de yardımcı olmuyor. İnternet bağlantısı olan herhangi bir yerden yapabilecekleri bir iş için ofiste durmaya zorlanan çalışanlar bazen böyle hissedebiliyor.
Araştırmalara göre çalışanların işleri üzerinde daha fazla kontrole sahip olduğu zaman motivasyonlarının yükseldiğini, geliştiklerini ve streslerinin azaldığını tespit edilmiştir. Sabah dokuz akşam beş çalışma rutini ve sekiz saat boyunca oturmak sağlıklı bir çalışma şekli değil. Uzaktan çalışmada ise yıpranma daha az olduğundan çalışanların hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı olumlu yönde etkileniyor.
Ayrıca çalışanların yüzde 14’ü işe gidip gelmeye harcadıkları zaman yüzünden iş değiştirmek zorunda kalmış. Uzaktan çalışmayı teşvik etmek çalışanlarınızın iş değiştirme ihtimalini de azaltabilir. Ayrıca yeni eleman aramak ve işe almak masraflı bir süreç olabilir. Dolayısıyla zaman zaman çalışanlarınıza evden ya da kendilerini üretken hissettikleri başka bir yerden çalışma imkanı tanımayı düşünebilirsiniz.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Şirketlerin yüzde 66’sı uzaktan çalışmaya izin veriyor. Gelecekte daha fazla şirketin bu trendi takip etmesi bekleniyor.
- Uzaktan çalışma zaman ve kaynaktan tasarruf etmenize yardımcı olabilir. Bu özellikle her zaman ofiste bulunması gerekmeyen bilgi işçileri çalıştıran şirketler için geçerli.
- Uzaktan çalışmanın çalışan motivasyonunu ve gelişmesini olumlu şekilde etkilediği gözlemlendi. Ayrıca stres ve yıpranmayı da azaltıyor. Dahası evden çalışanların bir çok durumda daha üretken olduğu saptandı. Bu yüzden şirketinizde uzaktan çalışmayı teşvik etmeyi göz önünde bulundurmalısınız.
Şirketler İçin En Popüler Sosyal Ağ Yazılımları
- Slack. Tüm mesajlaşma hareketlerini tek bir yerde toplayan bir sosyal ağ ve iletişim platformu.
- Yammer. Şirketteki iç ve dış haberleşmeyi iyileştiren bir sosyal ağ aracı.
- Clarizen. Daha iyi bir takım çalışmasını mümkün bir sosyal ağ ve proje yönetimi çözümü.
- Workplace by Facebook. Facebook’un imkanlarından faydalanan bir sosyal ağ ve takım çalışması platformu.
- Zimbra. Coğrafi olarak birbirinden uzak çalışanları olan işletmelerin güvenli bir şekilde dosya ve belge paylaşımı yapmasını ve çalışanların birbiriyle işbirliği içerisinde olmasını sağlar.
5. Teknolojiyi Kullanmak
Genellikle küçük işletmeler daha büyük olanlarla rekabet halindedir. Sahip olabilecekleri bütün araçlara ihtiyaçları vardır. Üstelik birbirleriyle de rekabet içerisindedirler. Birbirlerine çok yakın bir yerde faaliyet gösterdikleri zaman rekabet iyice kızışır. Bölgelerinin en iyisi olmak isterler hatta yerel arama motoru sonuçlarında bile en üstte olmak için rekabet ederler. Bu yüzden çoğu küçük işletme teknolojinin gücünden faydalanmaya çalışıyor.
Küçük işletmelerin yüzde 38’i dijital araçların satışları ve gelirleri artıracağına inanıyor. Yüzde 31’i ise dijital araçların marka bilinirliğini artırma konusunda yardımcı olacağını inanıyor. Dahası, yüzde 30’u yeni müşterilere ulaşabileceğini ve müşterilerle 7/24 iletişim halinde kalabileceğini düşünüyor. Ancak küçük işletmelerin yüzde 80’i matematiksel analiz gibi gelişmiş dijital araçlar kullanmıyor.
Bu verinin zaman geçtikçe düşmesi bekleniyor. Söz konusu yeni teknolojileri benimsemek olduğunda rakiplerin ve diğer piyasa güçlerinin uyguladığı baskı küçük işletmeleri ilerlemeleri için kamçılıyor. Ancak hala büyük bir kısmı dijital araçların işletmeleriyle bir ilgisi olmadığını düşünüyor. En az dijitalleşmiş şirketlerin yüzde 40’ı operasyonların dijitalleşmeye gerek olmadığını düşünüyor. Yüzde 38’i işletmelerinde teknoloji kullanımının verimlilik sağlamayacağına inanıyor. Eğer siz bu işletmelerden biri değilseniz sağlam bir yerde duruyorsunuz demektir. Önemli bir rekabet üstünlüğüne sahipsiniz.
Dijital Teknolojileri Kullanmanın Avantajları ve Zorlukları
Dijital araçları kullanmak sadece üretkenliği artırmakla kalmaz sizi aynı zamanda kağıt, mürekkep ve seyahat gibi masraflardan da kurtarır. İş süreçlerini otomatikleştirebilir ve uzaktan çalışan elemanlarınızı da bu şekilde yönetebilirsiniz. Dahası küçük işletmeler için pazarlama platformları gibi operasyon süreçlerine özgü araçlar da bulunuyor. Bu tarz araçları kullanarak raporlamalar için geleneksel hesap tablolarını kullanmak yerine görselliği güçlü raporları otomatik olarak oluşturabilirsiniz.
Bu araçlar sayesinde her şeyi tek bir yerde toplayabilir ve hareket halindeyken bile verilerinize ulaşabilirsiniz. Ancak küçük işletmelerin bu teknolojileri benimsemesinin önünde bazı zorluklar bulunuyor. Bunlardan ilki fiyatlar. Küçük işletmelerin yüzde 41’i dijital araçlara yatırım yapmama sebebi olarak yüksek masrafları göstermiş. Ayrıca küçük işletmelerdeki çalışanlar genelde aynı anda birçok işle uğraşmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla yeni teknolojilerle beraber yeni bir iş akışı uygulandığında yaptıkları iş bölünüyor. Bu yüzden küçük işletmelerin yüzde 19’u uygulamadaki zorluklardan dolayı yeni dijital teknolojileri benimsemenin buna değmeyeceğini düşünüyor.
Fark edebileceğiniz üzere bu zorluklar genelde dijital araçların yapabileceklerine dair kötü bir algıdan ibaret. Eğer şirketinizin yeni teknolojilerden fayda sağlayabileceğini düşünüyorsanız şirketinizdeki yöneticilerin bakış açısını değiştirmeye çalışmalısınız. Eğer sizin daha fazla ikna olmaya ihtiyacınız var dijital araçların işletmenize yapacağı katkıları kesinlikle araştırmalısınız.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Küçük işletmelerin yüzde 80’i gelişmiş dijital araçların ve teknolojilerin gücünden faydalanmıyor.
- Yüksek fiyatlar ve uygulama zorluğu dijital araç kullanmama sebepleri arasında gösteriliyor. Ama aslında küçük işletmelerin dijital araçları kullanmamasının sebebi genelde yanlış algı oluyor.
- Dijital araçlar üretkenliği ve verimliliği artırır. Daha atik olmanızı sağlar. Bir çoğu ücretsiz olduğundan denememeniz için hiçbir sebep yok.
Mutlaka okuyun: İş Hayatında Teknolojiye Ayak Uydurmak Neden Bu Kadar Önemli?
6. Nakit Kullanımını Hızla Azalıyor
Dijitalleşmenin gelişiminden umutlu olanlar nakitsiz bir gelecek için oldukça heyecanlı görünüyor. Dijital ödeme seçeneklerinin fazlalığından dolayı bu anlaşılabilir bir tavır. Ayrıca insanlar dijital ödeme seçeneklerini kullanmayı seviyor, hatta bu daha temiz bir yol olabiliyor. Dahası işletmelerin kasiyere ihtiyaç duymadığından tasarruf sağlayabiliyor. Google Pay ve Apple Pay gibi uygulamar sayesinde ödemeler kolaylaşıyor daha güvenli ve doğru hale geliyor. Bu yüzden birçok kişi yakın bir gelecekte nakit kullanımının ortadan kalkacağını düşünüyor. Çin, İsveç, Danimarka ve İngiltere gibi ülkelerin nakitsiz bir geleceğe geçiş yapacak ilk ülkeler olacağı söyleniyor. Ancak yaşlı ve yoksul kesimin bu yeni ödeme biçimlerine ayak uydurması zor gözüküyor.
Peki bu durumda nasıl bir çıkarımda bulunmalıyız? Şirketlerin satışlarını düşürmesi anlamsız olduğu için nakit ödemeleri gelecekte de göreceğiz. Ancak daha az nakit kullanılmasını bekleyebiliriz. Bu yüzden küçük işletmeler söz konusu ödeme seçenekleri olduğunda esnek olabilmelidir. Bu trendle başa çıkmanın ilk adımı doğru ödeme yeri platformunu kullanmaktır. Ayrıca seçtiğiniz aracın anlaşılabilir olmasına ve popüler dijital ödeme seçeneklerinden gelecek işlemleri kabul ediyor olmasına dikkat etmeniz gerekiyor.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Dijital ödeme seçenekler her geçen yıl popülerleşiyor. Bazıları ülke ekonomilerinin gelecekte tamamen nakitsiz işleyeceğine inanıyor.
- Dolayısıyla insanlar artık nakit parayı daha az kullanır olsa da nakit paranın olmadığı bir toplum hayalinin gerçekleşmesi uzak bir ihtimal olarak görünüyor.
- Küçük işletmeler müşterilere sundukları ödeme seçeneklerini çeşitlendirmeliler. Bu yüzden ilk adım uygun ödeme araçlarını belirlemek olmalıdır.
7. Y Kuşağı Küçük İşletme Sahipleri
Elon Musk bir arkadaşından alıntı yaparak “Şirket kurmak ve başarılı olmasını sağlamaya çalışmak cam yemeye, uçurumdan aşağı bakmaya benzer.“ diyor. Yeni bir iş kurmak çoğu kişinin düşündüğü kadar kolay değil. Doğum sancılarını atlatmak için cesaret ve kararlılık gerekiyor. Ancak birçok kişi yeni bir iş kurmanın getirdiği sancıların altından kalkacak güce sahip. İşte Elon Musk’ın onun gibi olmak isteyen Y jenerasyonundan kişilere tavsiyeleri:
1981 ile 1996 yılları arasında doğanlara Y jenerasyonu deniyor. Günümüzde 23 ile 38 yaş arasındaki kişiler bu kuşağa dahil oluyor. İçerisinde otuzlarının ortasına gelmiş ve çoktan kariyerinde yükselip yönetici olmayı başarmış kişilerin de olduğu çok çeşitli bir gruptan bahsediyoruz. Öte yandan büyük bir kısmı ise hala yirmilerinin başında, hayattaki amaçlarını ve kendilerini bulma evresinde. Ancak Y jenerasyonu kendi işini kurma konusunda oldukça umutlu.
Y jenerasyonunu iş hayatına girmeye motive eden en büyük etken kendi işinin patronu olabilme ihtimali. İkinci etken ise tutkularının peşinden gitmek. Diğerleri ise sabah 9 akşam 5 çalışmaktan bıkmış, önlerine çıkan iş kurma fırsatını değerlendiren kişiler. Öte yandan bazıları ise işini kaybettiği için kendi işini kurmaya yönelmiş. Y jenerasyonunun yoğunlaştığı 5 küçük işletme sektörü ise şöyle:
- Sağlık/Güzellik/Spor
- Ticari Hizmetler
- Yiyecek/Restoran
- Genel Satış
- Ev Hizmetleri
Bazıları için kulağa şaşırtıcı gelecektir ama Y jenerasyonunundan küçük işletme sahiplerinin yüzde 80’i mevcut işletmelerinin karlı olduğunu bildiriyor. Bu durum, Y jenerasyonunun önceki kuşaklar kadar kararlı olmadığı ve olgunlaşmadığı düşüncesini haksız çıkarıyor. Kırılganlığın ve kararlı olamamanın kuşaklarla bir alakası yok. Bunlar kuşak farkı gözetmeyen, herkeste olabilecek çok insani duygular. Risk alabilecek ve başarılı bir işletme kurabilecek güve sahip olmayan bir çok kişi bulunuyor, hangi yılda doğduklarının ise bir önemi olmuyor.
Y Jenerasyonunun İş Hayatına Atılmasının Etkileri
Y jenerasyonunu dijital dünyanın yerlileri olarak adlandırabiliriz. Erken çocukluk dönemlerini eski oyun konsollarıyla geçiren ve ilk cep telefonuna orta okul ya da lisede sahip olan bir jenerasyondan bahsediyoruz. Teknolojiye çok hızlı uyum sağlıyorlar ve yeni şeyler öğrenmek için hayatlarının en verimli dönemindeler. Bu yüzden çağımıza en iyi ayak uyduran bu genç işletme sahipleriyle zıtlaşmak oldukça zorlayıcı.
Öncelikle bu jenerasyon her alanda çalışma şeklimizi değiştirmeyi başarmış bir jenerasyon. Örnek olarak müşteri hizmetlerini ele alalım. Y jenerasyonu işletmelerden en başta sosyal medya olmak üzere farklı kanallardan aracılığıyla hızlı bir şekilde cevap alabilmek istiyor. Bu konuda başarısız olmak sadece Y jenerasyonunun arkadaşlarından ve iş ortaklarından değil, aynı sorunu yaşamış tamamen bağımsız kişilerden de tepki görmenize sebep olabiliyor. İşletmeler bu yüzden söz konusu Y jenerasyonu olunca kendilerini diken üstünde hissediyor. İş pratiklerinin iyileştirilmesini talep eden farklı grupların giderek çoğalmasıyla da benzer bir durum ortaya çıkıyor.
İkinci olarak Y jenerasyonu kendi işini kurarken bu endişeleri dikkate alıyor. Bu değerleri işletmelerine uygulamaları daha olası. Bu yüzden bu işletmelerin “dünya dostu” pazarlama mesajları ve satış noktalarına sahip olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda Y jenerasyonundan çoğu küçük işletme sahibi dijital pazarlamanın da faydalarını daha iyi anlıyor.
İşletmelerin yönetim şeklini değiştiren Y jenerasyonu kendi işini yönetirken de müşterilerin tercihlerini taklit eden yollar kullanıyor. Bu da sosyal medyayla daha fazla uyum içinde olduklarını ve önceki jenerasyonlara göre sezgilerinin daha kuvvetli olduğunu gösteriyor.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler:
- Y jenerasyonu kendi işinin patronu olmak ve tutkularının peşinden gitmek için iş hayatına atılıyor. Y jenerasyonunun kırılgan ve kararlı olmadığı yönündeki düşüncelere rağmen Y jenerasyonundan küçük işletme sahiplerinin yüzde 80’i mevcut işletmelerinin karlı olduğunu söylüyor.
- Bu jenerasyon çalışma şeklimizi tamamen değiştirdi. İş pratiklerini iyileştirmeleri için şirketlere baskı yapmaktan dijital kanalların kullanıldığı kaliteli bir müşteri hizmeti deneyimi talep etmeye kadar farklı alanlarda şirketleri değişime zorluyor. Ayrıca sürekli iç içe oldukları için sosyal medya dünyasına da önceki jenerasyonlara göre daha fazla uyum sağlamış durumdalar.
- Y jenerasyonu dijital dünyanın yerlileridir bu yüzden ürün ve hizmetlerini pazarlamak için dijital araçları ve üretkenlik araçlarını kullanmaya daha meyillidirler.
8. Z Jenerasyonunu Ele Almak
Z jenerasyonu da aynı Y jenerasyonu gibi dijital dünyayla tam uyum içerisinde, işletmelerden tam destek bekleyen bir jenerasyon. Ayrıca Y jenerasyonu kadar internet aktivizmine yönelmiş durumdalar. Her ne kadar büyük sosyal değişimler yaratamasalar da yaşıtlarının belli konulara bakış açısını değiştirebiliyorlar. Bu aynı zamanda markalar için de geçerli. Evet Z jenerasyonu sizi vezir de rezil de edebilir. Bu yüzden eğer işletmenizin başarılı olmasını istiyorsanız Z jenerasyonunun tercihlerine dikkat etmeli ve önem vermelisiniz.
Bu yaklaşım sadece pazarlama ya da diğer harici iş pratiklerini kapsamıyor aynı zamanda iş süreçlerine de uygulanması gerekiyor. Z jenerasyonunu 1995 ve 2015 yılları arasında doğanlar oluşturuyor. En yaşlıları bugün 24 yaşında. Bu kişiler ya hali hazırda çalışıyor ya da kariyerlerinin henüz başındalar. Bazıları işletmenizde çalışıyor bile olabilir. Bu yüzden bu jenerasyondan kişilerle nasıl verimli bir şekilde çalışacağınızı öğrenmek sadece daha fazla müşteri kazanmanızı sağlamaz aynı zamanda gelecek günlük operasyonlarınızı yürütmeyi daha da kolaylaştırır.
Z Jenerasyonuyla Alakalı Bazı Şeyler
Göz önünde bulundurmanız gereken ilk şey Z jenerasyonunun markalarla kişisel bir ilişki içerisinde olmayı tercih etmesi. Bunun iyi tarafı ilişkilerinin büyük bir kımısını dijital araçlarla sürdürmeleri. Zamanlarının büyük bir kısmını çevrimiçi olarak geçiriyorlar. Dolayısıyla bu yıl dijital temas noktalarınızı optimize etmek için harika bir zaman, bundan bir ya da iki yıl sonrası çok geç olabilir. Bundan 5 ya da 10 yıl sonra Z jenerasyonu sizin müşteriniz ya da çalışanlarınız haline gelecek. Bu yüzden dijitalleşmek başarınıza büyük katkıda bulunacaktır. Ayrıca Z jenerasyonu çoğunlukla kendisini sosyal sorunlara karşı bilinçlenmiş olarak görüyor. Yaptıkları işin bir amacı olmasını istiyorlar. Değerlerine göre hareket ediyorlar ve bu yüzden gelecekte dünya üzerinde olumlu bir etki bırakmaları bekleniyor. Z jenerasyonunun endişelerini hüsnükuruntu olarak görüp geçiştirmek kolay gelebilir ama 60’lara 70’lere bakarsak yine aynı aktivist ruhu görebiliriz. O dönemlerdeki insan hakları hareketlerinin küçük işletmeleri etkilemediğini söylemek büyük hata olur. Sektörleri bile etkilemiştir. Markaların pazarlama şekillerini ve çalışanlarına davranışlarına büyük ölçüde değiştirmiştir.
Z jenerasyonu evcil hayvan dostu işletmeleri tercih ediyor, patronuyla arkadaş olabilmek istiyor. Bunların günümüzde bile hala norm haline gelmediğini biliyoruz. Ancak işletmeler bu konularda esnek olmayı göz önünde bulundurmak zorunda. Elbette bu jenerasyonun kendine özgü taraflarının ve gelişimlerinin nasıl bir yöne evrileceğini henüz bilmiyoruz. Ancak gelecek yıllarda iş dünyasının bir parçası olacakları gerçeği bile bu trendi takip etmek için yeterli.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler
- 1995 ve 2015 yılları arasında doğanlara Z Jenerasyonu deniyor, tanımladığımız en yeni jenerasyon bu.
- Z jenerasyonu dünyayı daha iyi bir yer yapabileceğine inanıyor. Dolayısıyla tercihlerini yansıtan, sosyal sorumluluğa ve amaca sahip işletmelerde çalışmayı tercih ediyorlar.
- Dijital dünyanın esas yerlileri aslında Z jenerasyonu ve yavaş yavaş iş gücüne katılmaya başlıyorlar. Aynı zamanda müşterilerin de büyük bir kısmı Z jenerasyonu oluşturuyor. Dolayısıyla işletmeler bu jenerasyonun tercihlerini dikkate almalı ve trendlere uyum sağlamalı.
9. İnsan Merkezli Tasarım ve Müşteri Deneyimi (UX)
Y ve Z jenerasyonunun iş dünyası ve pazarlarda sayısının artmasıyla insan merkezli tasarım ve UX yeni trendlerin arasında yerini aldı. İnsan merkezli tasarım kullanıcıya öncelik veren tasarımdır. Kullanıcılar için değer sağlayacak ürünler, hizmetler ve deneyimler tasarlamaktır. Bu sadece dijital seviyede müşteri deneyimiyle sınırlı değil. İnsanlar merkezli tasarım dijital temas noktalarından fiziksel mağazalardaki etkileşimlere kadar her şeyi kapsıyor. İş süreçlerinin de yakın zamanda bu yönde değişim göstereceği güçlü bir trendle karşı karşıyayız.
Pratik sebeplerden dolayı Y ve Z jenerasyonu markaların yardımsever olmasını ve hızlı bir şekilde geri dönüş yapmasını bekliyor. Dahası markaların toplum için olumlu değişimler yaratmasını da bekliyorlar. Dolayısıyla müşteri deneyimini tasarlarken bu tercihleri de göz önünde bulundurmalısınız. Markanın sunduğu her şey ve temas noktaları bu trend göre tasarlanmalı. Bu yüzden insan merkezli tasarıma ve müşteri deneyimine yaptığınız yatırımlar sayesinde büyük trendleri herkesten önce yakalayabilirsiniz.
İnsan merkezli tasarım kullanıcı hatalarının sayısını azaltarak, kullanımı kolaylaştırarak, ürünler, hizmetler ve markanın kendisini hakkında bilgi sahibi olmayı kolaylaştırarak performansını iyileştiren bir yaklaşımdır. Sizinle müşteriler arasında köprü kurmanın bir yoludur.
İnsan Merkezli Tasarıma Hızlı Bir Bakış
İnsan merkezli tasarım kullanıcıların önceliğini dikkate alan bir tasarım yaklaşımıdır. Elbette karlı da olması gerekiyor. İnsan merkezli tasarım üç aşamada gerçekleştirebilir: Dinlemek, Yaratmak, Sunmak.
- Dinlemek – Bu araştırmaya hazırlık yaptığınız ve müşterilerin ne istediğine, ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceğinize kulak verdiğiniz bir süreçtir
- Yaratmak – Bu aşamada öğrendiklerinizi kullanarak çözümler üretir ve test edersiniz
- Sunmak – Bu aşamada ise son ürünü yaratmadan önce prototipler yapar ve çözümlerinizi tekrar teste tabi tutarsınız.
İnsan merkezli tasarım metodolojisi hızlı bir şekilde prototip üretme ve süreç boyunca test yapmayı kapsar. Bu sayede müşterilerinizle uyum yakalar ve en hızlı şekilde uygulanmaya müsait iç görülere sahip olursunuz. Süreç boyunca müşteri tercihlerine uygun olacak şekilde tasarımınızı değiştirebilir ve daha fazla değer sunabilirsiniz. Tabi bunun insan merkezli tasarım yaklaşımına genel bir bakış olduğunu unutmayın. Kendi araştırmanızı yapıp farklı kaynaklardan beslenebilirsiniz. Dahası insan merkezli tasarıma olan talep her geçen gün artıyor.
UX profesyoneli olmak için özel bir eğitim almamış olabilirsiniz ama endişelenmenize gerek yok. Doğru eğitim ve pratikle bu alanda profesyonelleşebilirsiniz. UX profesyonelleri sadece bu alana özel bir eğitim almazlar. UX tasarımcılarının mezun olduğu bölümler genelde İngilizce, bilgisayar bilimlerleri, iletişim, psikoloji ve tasarım oluyor. UX sürekli öğrenmeye odaklanan bir uğraş. Dolayısıyla herkes bu yaklaşımı öğrenebilir.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler
- İnsan merkezli tasarım trendi şirketleri kullanıcılara öncelik vermeye ve onlar için değer sağlayan deneyimler tasarlamaya itiyor.
- İnsan merkezli tasarımın amacı kullanım kolaylığını artırarak, kullanıcı hatalarını azaltarak ve marka ve sundukları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmayı sağlayarak, üretkenliği iyileştirmeye odaklanmaktır.
- Bu etkili yaklaşımı işinize uygulamanıza yardımcı olacak bir sürü online kaynak mevcut. İnsan merkezli tasarım yaklaşımını ne kadar erken uygulamaya koyarsanız o kadar karda olursunuz.
Mutlaka okuyun: Müşteri Deneyimi Nedir? İyileştirmek İçin Neler Yapılabilir?
10. Influencerları Kullanan Pazarlama Trenine Atlayın
Kitlesel medya çağında influencerları kullanan pazarlama yaklaşımı ünlüleri kullanarak reklam yapmaya çok benziyor. Film yıldızlarını ya da müzisyenleri kullanmak yerine markalar, ürünleri sosyal medyada geniş bir hayran kitlesi bulunan kişilerin kanallarına yerleştirerek pazarlıyor. Bunun modern bir örneği sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanan MMA(Karma dövüş sanatları) dövüşçüleri. Sağlık ve spor markaları ürünlerini hedef kitlelerine ulaştıracak, orijinal ve eğlenceli içerik üreten kişilere sponsor olmak için yarış içerisinde.
Günümüzde herkese ulaşmak oldukça kolaylaştığından bu yaklaşımın da pek bir zorluğu bulunmuyor. Neredeyse herkes Twitter ya da Facebook kullanıyor. Markalar artık yüksek profilli ünlüleri kullanmak zorunda değiller. Takipçi sayısı 10 bin ile bir milyon arasında değişen mikro-influencerları ve internet kişiliklerini kullanmaları yeterli oluyor.
Mikro-influencerların en iyi tarafı sosyal medya kanallarının oldukça aktif olması. Takipçileri sadece içerikleri görüntüleyip beğenmekle kalmıyor, influencer ile çok daha fazla etkileşime giriyorlar. Ayrıca ünlülere nazaran influencerlar ile iş yapmak çok daha masrafsız oluyor. Rakipleriniz hedeflediğiniz segmentlerdeki mikro-influencerların hepsini ele geçirmeden bu trendi bir an önce takip etmelisiniz. Bunun için iyi bir sosyal medya gözetleme aracı kullanarak hangi influencerlarla çalışacağınıza karar verebilirsiniz.
Bu Bölümden Önemli Bilgiler
- Mikro-influencerlar sayısı bin ile bir milyon arasında değişen bir takipçi sayısına sahip internet kişilikleridir. Bu hesaplar hedef kitlenizle çok daha fazla etkileşime girer. Dolayısıyla ürününüzü bu şekilde tanıtmak daha fazla etkileşim almanızı sağlayacaktır. Ayrıca mikro-influencerlar ile çalışmak yüksek profilli ünlülerle çalışmaktan daha ekonomiktir.
- Influencerlar çok farklı şekillerde karşınıza çıkabilir. Sadece aktif bir Twitter kullanıcısı olabilirken aynı zaman sporcu, müzisyen ya da podcast yayıncısı da olabilirler.
- Doğru sosyal medya izleme platformlarını kullanarak size uygun influencerları bulmak kolaydır. Tek bir aracı kullanarak istediğiniz influencer ile etkileşime geçebilirsiniz.
Mutlaka okuyun: Influencer Marketing Nedir? Nasıl Yapılır?
Trendler zamanla değişir ya da yok olur gider. Aynısı küçük işletme fikirleri ve fırsatları için de söylenebilir. Varlıkları piyasa işleyişi ve hareketlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bazen bir küçük işletme sahibi olarak piyasa işleyişine pek tanık olmayabilirsiniz. Daha çok yerelde gördüklerimize önem verir ve ona göre hareket ederiz. Ancak etrafımızda olan bitenin de farkında olmak önemlidir. Yaptığımız işi sekteye uğratabilecek daha güçlü etkiler altında kalabiliriz.
Örneğin sosyal medya kullanımının ve sesli aramanın yaygınlaşması yerel arama motoru optimizasyonunu etkilemiştir. Bundan önce bir yerel işletmenin yapması gereken tek şey ürünlerini, tarihini, yeterliliklerini anlatan ve iletişim bilgilerini yazan bir internet sitesi tasarlamaktı. Ancak günümüzde müşteriler işletmelere sosyal medya hatta mesajlaşma uygulamarı üzerinden ulaşmak istediği için internet sitesi açmak yeterli olmuyor. Daha hızlı geri dönüş yapmanızı istiyorlar ve markanızla kötü bir deneyim yaşadıklarında da bunu dile getirmekten çekinmiyorlar.
Dolayısıyla işletme sahipleri dijital temas noktaları konusunda daha bilinçli olmalıdır. Ve bu konuda en büyük yardımcınız bilgileri toplayan, analiz eden ve süreçleri otomatikleştiren dijital araçlar olacaktır. Ayrıca kitlesel medyanın sosyal medya karşısında güç kaybettiği bu iklimde influencerları kullanmak çok daha akıllıca olacaktır. Zaman zaman küçük işletmelerde nelerin trend olduğunu sormamız ve bu trendlere ayak uydurmamız gerekiyor. Doygunluğa ulaşmış pazarlarda yeni fikirler ve fırsatlar bulmanın tek yolu bu.