Konu çalışma koşulları olunca son 100 yıl içinde insanlık büyük bir mesafe kat etti. Üstelik bu durum dünyanın her yeri için geçerli. Küresel işsizlik oranı 2008’deki krizden sonra düşüşe geçti. Teknolojik gelişmeler pek çok yeni istihdam alanları yarattı. Yani teknoloji yok ettiği iş sayısından daha fazla iş imkanı üretti.
Ortamın güllük gülistanlık olduğunu iddia etmiyoruz. Bugün bile penceresi olmayan çağrı merkezleri, kanserojen koşulların cirit attığı fabrikalar bulunuyor. Ancak insanlık tarihi açısından bakarsak bugün çalışma koşullarının hiçbir çağda olmadığı kadar iyi ve gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüzde çalışanlar da müşterilere sunulan memnuniyetten faydalanmak istiyorlar. Yani maaşı iyi olsa bile saygın olmayan meslekler artık revaçta değil. İnsanlar işlerinde bir anlam ve amaç istiyor. Kendi kişiliklerine oturan meslekleri icra etmek istiyorlar.
İnsanlar esneklik, makul bir gelir ve kendilerini gösterebildiklerini, yaratıcılıklarını eyleme dökebildikleri işlerde çalışmak istiyor.
Büyük firmalar da bu beklentinin farkında hareket ederek piyasanın en iyi insanlarını kendilerine çekmek için mücadele ediyor.
Buna karşın hala yeterince farkına varılmamış bir mesele daha var: Bitkinlik, aşırı stres, iş yorgunluğu, mental yorgunluk olarak adlandırabileceğimiz “burnout” kavramı.
Bugün sadece ABD’de iş yeri stresi nedeniyle ekonominin yıllık 300 milyar dolar zarar gördüğü ifade ediliyor. Yani insanların sudan bahanelerle işe gitmeme günlerindeki artış, düşük verimlilik, yasal ve tıbbi faturaların toplamı 300 milyar dolara mal oluyor.
Tabii bu iş yorgunluğu ve stres hakkında yapılan pek çok çalışma mevcut. Bu çalışmalar aşırı yorgunluğu ve stresi; iş yeri kazaları, yaralanmalar, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı gibi durumların ana nedenlerinden biri olarak işaret ediyor.
Dünyanın en büyük ve en popüler firmalarında bile bu durumlar görülüyor. Genel manzaraya baktığımızda ise bu olumsuz durumların “kötü liderlik ve kötü yönetim”den kaynaklandığını görüyoruz.
Teorik açıdan baktığımızda liderler, kendilerini takip eden kişileri korur, onların stres yaşamasını engeller, onlara zor zamanlarda destek olurlar.
Fakat realiteye baktığımız zaman bizatihi liderlerin korkuya ve strese neden olduğunu görmekteyiz.
Dünya genelinde milyonlarca çalışan kötü liderlikten muzdarip. İşine yabancılaşma, stres, depresyon, ruhsal ve bedensel sağlığın kötüye gitmesi gibi çoğu şeyin altında kötü liderlik yatıyor.
Yöneticilerin suistimale varan eylemleri bunda çok büyük rol sahibi. Genelde yönetici kendi kifayetsizliğinin acısını ekibinden çıkarır ve çalışanlarını demoralize eder. Teknik bilgi sahibi olmadan çalışanların performanslarını herhangi bir bağlama dayanmadan acımasızca eleştirir, çalışanların görüş ve önerilerine kulak tıkar. Bu özellikler kötü bir liderin özellikleridir.
Şirketler ve kurumlar (ve hatta devletler) çalışanlarının performansını artırmak istiyorsa, önce kendi liderliklerini geliştirmek durumundadır. Sırf bu bile iş yerindeki stresin azalması için yeterlidir.
Bu bağlamda iş yerindeki stresi azaltmak için liderlerin yapması gereken bazı şeylere bakmalıyız.
Önlem almaktan daha etkili bir reçete yoktur:
Davranışlarımızı tahmin etmek, onları değiştirmekten daha kolaydır. Araştırmalar, bir liderin stres kaynağı olma ihtimalinin bilimsel ve verilere dayanarak önceden tahmin edilebileceğini gösteriyor. Yani ekibini sürekli mutsuz eden, onların işe gelmemesine neden olacak kadar mobbing uygulayan bir yöneticiyi işe almanın hiçbir açıklaması olamaz. Dahası, iyilik, şefkat, adalet duyguları yaratılışında olmayan kişilere bu özellikleri sonradan kazandırmak da oldukça zordur.
Bu açıdan şirketler liderlik ve yöneticilik pozisyonu için başvuran adaylara büyük özen göstermelidir. Bu kişilerin geçmiş performanslarından ziyade mevcut potansiyellerine bakılmalıdır.
- Doğru uzmanlıklara sahip mi?
- Meraklı ve zeki mi?
- Çabuk öğrenebiliyor mu?
- Duygusal zeka sahibi mi?
- Öz farkındalık sahibi mi?
Bilimsel değerlendirme tekniklerinin de yardımıyla bir liderde olması gereken özellikler tespit edilerek liderlik pozisyonuna en uygun kişilerin getirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Berbat birini işten çıkarmak, şahane birini işe almaktan çok daha kazançlıdır:
Harvard Business School’da yapılan bir araştırmaya göre toksik ve kötü bir yöneticiyi işten çıkarmak, başarılı ve iyi bir yöneticiyi işe almaktan iki kat daha kazançlı. Zira bu kötü yöneticinin neden olduğu olumsuzluklar, olumlu şeylerden daha çabuk yayılır. Şirket kültürü bu kötü yönetici sayesinde büyük zarar görür.
Bu bakımdan şirketler liderlerin güçlü yönlerine değil, aynı zamanda potansiyel zaaflarına da dikkat etmelidir.
Bu kişinin kötü huyları var mı?
İçinde karanlık ve kötü bir insan olduğunun emareleri var mı?
Bu gibi sorular araştırmalı. Yukarıda bahsettiğimiz araştırmaya göre ortalama üstü bir yeteneğe sahip iyi huylu bir lider adayı, kötü huylu bir ve aşırı yetenekli bir lider adayından daha çok fayda sağlamakta.
Sıkıcılık genelde iyidir:
İnsanlar farklı konulardan ötürü stres yaşasa bile en büyük streslerinden biri belirsizliktir.
Sıkıcı yöneticiler genelde ekiplerinin stres olmasına daha az neden olur. Havalı, karizmatik yöneticilerin ise ne zaman ne yapacağı belli olmaz ve çalışanlar üzerinde daha fazla strese neden olurlar.
Şirketlerin bu açıdan lider ve yönetici belirlerken kısa süreli etkileşimleri (mesela iş görüşmesi) baz alarak hareket etmemesi gerekir. İş görüşmesinde bir insanın etkileyici olması ve iyi performans göstermesi o kişinin liderlik özellikleri hakkında çok az şey söyler.
Bunun yerine yönetici adayının geçmiş işlerine, referanslarına bakarak bu kişinin stili ve karakteri hakkında bilgi edinilmelidir. Yani ekstra bir araştırma şarttır.
Esneklik, kötü liderlerin kendisini gizlemesine neden olabilir:
İş hayatında en çok aranan özelliklerden biri “esneklik”tir. Zira çalışanların kötü bir patron veya yönetici ile iyi geçinebilmek için esnek hareket etmesi gerekir.
Benzer şekilde yetersiz ve kötü liderler de kendi yetersizliklerini saklamak için duygusal zekası yüksek ve esnek kişileri işe almaktadır. Bu sayede çalışanlarına kötü davransa bile yine de kendini haklı çıkaracak bir senaryo bulur.
Bu bakımdan duygusal olarak stabil kişileri işe almakta yarar vardır. Eğer analitik düşünebilen ve dürüst bir kişi yerine aşırı mutlu ve neşeli birini iş alırsanız, liderlikteki problemleri tespit etmek hayli zorlaşır. Yani bu biraz şuna benzer: 5 yıldızlı, süper pozitif ve “tanıdık” müşteri yorumlarını okumak sizin şahane bir iş yaptığınız anlamına gelmez. Yani sorunu tespit etmek için bunun bir sorun olduğunu söyleyen kişilerin de ehliyetine bakmak gerekir.
Sonuç
Yani tüm bu anlattıklarımızı şuraya bağlayabiliriz: Eğer şirketler, çalışanlarının başarısını, sağlığını ve performansını önemsiyorsa; ofis tasarımı, happy friday, şirketçe yoga eğitimi gibi şeylere değil; bu çalışanların başına iyi ve kaliteli bir yönetici getirmeye çalışmalıdır.
İnsanların gereksiz yere strese girmesini önlemek için yetenekli ve makul kişileri yönetici yapmak gerekir. Doğru kişiyi bulmak zaman alabilir, ancak doğru kişinin liderliğinde faaliyet gösteren bir şirketin başarı oranı da bir hayli artış gösterecektir.