Pazartesi, Eylül 16, 2024
Ana SayfaGenelKoronavirüs Aşısının Mucidi Pfizer'ın Kuruluş Hikayesi

Koronavirüs Aşısının Mucidi Pfizer’ın Kuruluş Hikayesi

Viagra…

Xanax…

Lyrica…

Terramycin…

Ve son olarak Pfizer-BioNTech COVID-19 aşısı…

Dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden biri olan Pfizer’ı Biontech firması ile ortaklaşa geliştirdiği koronavirüs aşısıyla son aylarda daha sık duyar olduk. Peki dünyanın en çok kullanılan pek çok ilacını üreten bir ilaç devinin kuruluş hikayesi nasıl?

Gelin, Pfizer’ın kuruluş hikayesine birlikte bakalım.

 

Pfizer Nasıl Kuruldu?

Pfizer, 1849 yılında Alman asıllı Charles Pfizer ve Charles Erhart tarafından ABD’de kuruldu. ABD’ye göç eden ikili 20’li yaşların ortasında New York’ta bir kimyasal madde fabrikası kurdu. Sermaye olarak da Charles Pfizer’ın babasından borç alındı. Şirketin ilk ürünü tadı şekere benzeyen bir parazit ilacı oldu. Zira şirketin ortaklarında Charles Erhart aynı zamanda şekerleme ve tatlı ustasıydı. Bu ürün başarılı olunca şirketin geleceği de parlak gözükmeye başladı.

1862’de başlayan Amerika İç Savaşı toplumun tümü gibi ülkede yeni yeni palazlanan ilaç sektörüne olumlu etki etti. Bu dönemde silah üreticileri ile ilaç üreticileri palazlandı. Zira orduda yaralanan askerler için anti-septik ve ağrı kesici gerekiyordu. Bu da Pfizer’ın üretim ağını geliştirmesine vesile oldu. 1868 yılında Pfizer, savaşın başladığı 1862’ye göre kazancını 2 kat artırdı.

Savaş sonrası Pfizer ilaç üretiminin yanı sıra sitrik asit de üretmeye başladı. Bu madde Coca Cola, Dr. Pepper’s gibi gazlı içeceklerin üretiminde bugün bile kullanılıyor… Şirketin büyümesi 1880’ler boyunca devam etti. Ayrıca tartarik asit arzı da savaş nedeniyle durma noktasına gelince Pfizer bu işe de el attı ve ABD’nin en büyük kimyasal madde üreticilerinden biri haline geldi.

Charles Erhart 1891 yılında, Charles Pfizer ise 1906 yılında hayatını kaybetti. Şirketin başına Emily Pfizer geçti ve 1940’lara kadar şirketin başında kaldı. Sonraki yıllarda şirket yönetiminde Pfizer ailesinden kimse yer almadı. Onun liderliğinde şirket AR-GE çalışmalarına büyük önem verdi. 1919 yılında Pfizer bilim insanları küf fermantasyonu yöntemi kullanılarak (sonraki dönemde penisilin de bu yöntemle bulundu) sitrik asit üretimini kendi bünyesinde yapmaya başladı. Böylece sitrik asit tedariği konusunda Avrupalı üreticilere bağımlılık ortadan kalktı. Zira 1. Dünya Savaşı malzeme tedariği konusunda büyük sıkıntılara neden oluyordu.

Pfizer bünyesinde yürüttüğü inovasyon çalışmaları nedeniyle C, B2 ve B12 vitamini üretmeye başladı ve o dönem dünyada çok yeni olan vitamin hapı sektörüne liderlik etti. Büyük ölçekli fermentasyon ve üretim kapasitesi nedeniyle 1941 yılında ABD Hükümeti 2. Dünya Savaşı yüzünden ilaç şirketlerine penisilin ürettirdi. Pfizer, devlet görevlileriyle ortaklaşa projeler yürüttü ve ABD müttefiklerine ciddi oranda penisilin sağlandı.

Modern Pfizer’ın ortaya çıkmasında antibiyotiklerin üretimi önemli bir kilometretaşı vazifesi gördü. Penisilin’den Terramycin 1950’lerde büyük ilgi gördü. 8 kişiyle başlayan Pfizer ilaç mümessili ekibi bugün bir ordu büyüklüğünde…

Pfizer’in uluslararası pazara açılması 1950’lerin başında oldu. 9 ülkeye açılan şirket ilk fabrikasını İngilterede açtı. Bölge insanını işe alan şirket yönetimi halk nezdinde güven ve sempati kazandı. Avrupa’dan ABD’ye malzeme getirmek yerine Avrupa’dan aldığı malzemeleri yerinde üretim aşamasına sokarak ciddi bir verimliliğe de ulaşılmış oldu.

Bu yıllarda şirketin tarım departmanı açıldı. Yine hayvan sağlığı ve takviye gıda alanlarında faaliyet gösteren başka şirketler satın alındı. 1960’lara gelindiğinde Pfizer, çok geniş bir ürün skalasına kavuştu. İlaç, parfüm, evcil hayvan ürünleri, petrokimya gibi farklı alanlarda pek çok ürüne sahipti.

60’lar ve 70’lerde Pfizer ilaç üretimine devam etti. Vibramycin adlı antibiyotiğin üretimi, AR-GE departmanına ayrılan bütçenin 3 katına çıkarılması, Feldene adlı dönemin en çok satan ağrı kesici-ateş düşürücü ilacının üretimi, Glucotrol adlı diyabet ilacının piyasaya sürülmesi, hipertansiyon ilaçları derken… Şirket 1980 ve 1990’lara çok sağlam girdi.

1997 yılında üretilen kolekstrol ilacı Lipitor ile dünyanın en çok satılan reçete ilacı unvanına kavuşuldu. Sadece 2007’de bu ilaçtan 12 milyar dolar kar elde edildi.

Lakin şirketin turnayı gözünden vurmasına neden olan ilaç Viagra oldu. İngiltere’deki tesiste üretilen Viagra ilk olarak tansiyon ilacı olarak düşünülüyordu. Ancak ilacın beklenmedik bir yan etkiye sahip olduğu görülünce ilaca olan ilgi tavan yaptı. Ancak 2000’li yıllarda Cialis ve Levitra gibi cinsel güç artırıcı ilaç üreten başka firmaların da rekabeti nedeniyle Pfizer’ın pazar payı %92’den %50’ye düştü.

Pfizer, ABD siyasetinde en sıkı lobi faaliyeti yürüten ilk 5 şirketten biri olarak kabul ediliyor. Obama’nın sağlık reformu paketinin kabul edilmesi için, sadece bunun için 25 milyon dolarlık bir lobi faaliyeti yürütüldü.

Birçok büyük ilaç firması gibi Pfizer da inişli çıkışlı dönemler geçirdi. 2009 yılında ilaç reklam ve pazarlama konularındaki yöntemleri nedeniyle 2 milyar dolarlık bir tazminat ödemek zorunda kaldı. Yine o dönem dünya genelindeki pek çok üretim tesisini (İngiltere’deki ilk fabrikası da dahil olmak üzere) kapatma kararı aldı. Sadece İngiltere fabrikasında 2400 kişi çalışıyordu. Daha sonradan fabrika kapatılmadı ancak üretim kapasitesi ciddi oranda düşürüldü.

2000’lerin sonunda Pfizer sattığı ilaçların büyük bir kısmının patent hakkını yitirdi. AR-GE alanında başarısızlıkla sonuçlanan pek çok proje şirkete maddi zarar oluşturdu. Anti-kolekstrol ilacının hastalara yarar yerine zarar verdiği ortaya çıktı. Bu gibi olumsuz durumlar şirketin sarsılmasına neden oldu.

Ancak şirket bu sorunları aşmanın yollarını buldu. Jeff Kindler, CEO koltuğuna oturdu. Aslen avukat olan Kindler’ın ilaç şirketine CEO olması tuhaf karşılandı ancak Kindler şirketin hukuki ve ticari faaliyetlerini iyi bir noktaya taşıdı.

Kendi sektörünün en büyük firmalarından biri olan Pfizer, siyasette de kendi menfaatleri doğrultusunda lobicilik faaliyetlerine ağırlık verdi. Sahte ilaç üretimine karşı (Viagra muadilleri) kamuoyu oluşturdu, paralel ticaretin önüne geçilmesini sağladı.

Tüm bu çalkantılara rağmen şirket kurumsal imajına önem veriyor. Yüklü bağışlar yapıyor, fakir ülkelere yönelik AIDS ilaçları bağışlıyor.

2000’den sonraki süreçte Pfizer büyük satın almalar yaptı. 2000 yılında Warner-Lambert, 2002 yılında Upjohn, 2009 yılında Wyeth, 2016 yılında da Medivation’u bünyesine kattı.

2015 yılında şirket enjekte edilebilir ilaç ve biyobenzer madde üreten Hospira firmasını 17 milyar dolara satın aldı. Bu girişim Pfizer’ın patentle korunan ilaçlarını ile patentsiz ilaçlarından ayırma girişimi olarak görünüyordu ancak bu plan sonradan iptal oldu. Hospira, Pfizer bünyesinde faaliyet göstermeye devam ediyor ancak şirket içinde departman bölünmesi hedefi gerçekleşmedi.

2017-2018 sürecinde Pfizer tüketici sağlığı departmanını Proctor & Gamble ve GSK gibi firmalara satmayı denedi ancak pazarlıklar olumsuz neticelendi.

Bu durum Pfizer’in taktik değiştirmesine ve GSK ile tüketici sağlığı departmanlarının birleştirilmesine neden oldu. İki şirketin bu alandaki işbirliği sayesinde yıllık satış oranı 12 milyar doların üstünde seyrediyor. Pfizer ve GSK, bu işbirliğinden ciddi oranda maliyet tasarrufu yapmayı umuyor.

Benzer şekilde 2019 yılında Pfizer, bünyesindeki Upjohn departmanını Mylan ile birleştirdi. Bu birleşmeden Viatris adında yeni bir firma doğdu. Viatris, markasız ürünler ve ilaçlar üreterek bunu farklı ilaç firmalarına satıyor, onlar da kendi logolarını basıyor ilaç kutusuna. Mantık temel olarak bu. Bu şirket şu an dünyada 165 ülkede faaliyet gösteriyor ve yıllık satışı yaklaşık 20 milyar dolar hacminde.

Bu dönemde Pfizer’ın satın alamadığı bazı şirketler de oldu tabii. 2014 yılında İngiltere merkezli ilaç firması AstraZeneca’yı satın almak için 100 milyar dolarlık bir teklif yapıldı. AstraZeneca bu teklife pek sıcak bakmadı. Böyle bir birleşme dünyanın en büyük ilaç şirketinin ortaya çıkması anlamına gelecek ve Pfizer’ın ABD vergi sisteminden “sıvışmasına” neden olacaktı. Böyle bir düşünce Obama tarafından sert bir dille eleştirilmişti.

İngiltere Hükümeti bu girişime dahil oldu. Zira AstraZeneca, İngiltere için çok önemli bir ilaç ve biyoloji şirketi konumunda.  Pfizer elini artırarak 118 milyon dolarlık bir teklif daha yaptı ancak bu rakam da yeterli bulunmadı. AstraZeneca’nın CEO’su şöyle dedi: “Pfizer’ın esas amacının vergiden kaçmak olduğunu düşünüyoruz.” Sonuç olarak AstraZeneca, Pfizer bünyesine dahil olmadı.

Lakin bu durum Pfizer’in genel merkezini ABD dışına taşımasının önüne geçemedi. Ertesi yıl İrlanda merkezli Irish Pharma, Pfizer’ı satın alacak ve adını Pfizer olarak değiştirecekti. Böylece Pfizer’ın vergi muhatabı İrlanda olacaktı. Ama Obama yönetimi bu tür bir vergi kaçırma girişimini önlemek adına sert önlemler aldı ve Pfizer bu düşünceden vazgeçti.

Yaşanan her şeye rağmen Pfizer gücünden hiçbir şey kaybetmedi. 100.000’den fazla personeli olan şirketin sadece 38.000 adet mümessili bulunuyor.

Biontech ile birlikte ortaklaşa geliştirilen koronavirüs aşısı ise Pfizer’ın tüm başarısına rağmen yakın gelecekte çok daha parlak günler yaşayacağını gösteriyor.

Pfizer’ın her sektörde bir parmağı bulunuyor. Kök hücreden tüketici ürünlerine, koronavirüs aşısından moleküler biyolojiye değin ilaç, sağlık, biyoloji alanlarında dünyanın en büyük markalarından biri olan Pfizer 2049’u; kuruluşunun 200. yılını hiç olmadığı kadar başarılı ve güçlü bir şekilde kutlayacak gibi görünüyor diyebiliriz rahatlıkla.

 

İlginizi çekebilir

Başarı Öyküleri
Nasaya Uzay Aracı Yapan Türk Kadın Girişimci: Eren Özmen
Durmuş BAYRAM
Durmuş BAYRAMhttps://www.linkedin.com/in/durmus-bayram/
Bilkent Üniversitesi "İletişim ve Tasarım" bölümünden mezun olduktan sonra DW Türkçe gibi birçok saygın kurumda online gazetecilik ve video üreticiliği yaptı. Sizler için iş fikirleri ve para kazanma yollarıyla ilgili araştırmalar yapıp rehber niteliğinde içerikler hazırlıyor.
Mutlaka Okunması Gerekenler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar