Çoğu insan duydukları onulmaz arzu ve kalplerindeki tüm iyi niyet ile liderlik konumlarını elde etmek için uğraşır, ancak söz konusu konumların gerektireceği iş yükü düşünüldüğünde-her ne kadar geliriniz aynı oranda artacak olsa da- tüm bu iyi niyet ve arzular bir anda un ufak olabilir. Başarılı olmak istiyorsanız, yalnızca istemekle yetinmeyip öz denetim konusunda kendinizi geliştirmek adına da yeterli zaman ve enerjiyi harcamanız gerekir.
Yönetici danışmanlığı yapan Lars Sudmann, lider olmanın ebeveyn olmaya benzediğini söylüyor. Tıpkı dokuz aylık bekleyişin ardından nihayetinde bebeğimize kavuştuğumuzda ne denli mükemmel ebeveynler olacağımıza dair hayaller kurduğumuz gibi, liderlik konumuna eriştiğimizde de nasıl da mükemmel bir yönetici olacağımıza, işleri nasıl bir çırpıda yoluna koyacağımıza ya da başkalarının yaptığı hataları yapmaktan nasıl da kolaylıkla kaçınacağımıza ilişkin toz pembe hayaller kurarız.
Ancak, işe koyulduğumuz vakit hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlarız. Bu noktadan sonra hayallerimiz ve beklentilerimiz asla birbirleri ile uyuşmaz. Sudmann da liderlik görevinin ilk günlerinde bu işi mükemmel bir şekilde kotarabileceğine inanıyordu. Ta ki ilk personel toplantısını gerçekleştirdiği güne kadar. O gün kendisinden talep edilen tonlarca işi duymasıyla gardını indirip kendisini tükenmiş hissetmesi bir olmuştu.
Sudmann liderlik konumunda geçen birkaç ayın ardından liderlerin gelişim sürecine ket vuran kemikleşmiş bir dizi faktöre karşı savaş vermekte olduğunu fark etmiştir. İş hayatına atılmış çoğu insan gibi liderlerin de işi başlarından aşkındır; verimli çalışma kurallarına uymak şöyle dursun gözü dönmüş bir hırsla çalışır, ne yapacaklarını kestiremez bir halde birbirleri ile yarışıp dururlar. Üstelik bu süreçte önceliklerini ya da uygulamaları gereken stratejileri akıllarına dahi getirmezler, çünkü mevcut konumları emirleri altında çalışan insanların tüm bu problemlerle liderlerinin yerine savaşacaklarını varsaymalarına sebep olur.
Sudmann, 161-180 yıllarında hüküm sürmüş Roma imparatoru ve Stoacı filozof Marcus Aurelius’tan yararlanarak “klasik liderlik sorunlarına” ilişkin olası çözüm yollarını sunmuştur. (*Stoacılar için insanın temel amacı mutluluktur. Mutluluğun dış koşullara bağlı olmadığını savunurlar.) Çünkü Marcus Aurelius enerjisinin şaşırtıcı derecede büyük bir miktarını işleri düzene sokmaya uğraşmak ve başkalarına rehberlik etmektense kendini yönetme konusunda uzmanlaşmaya harcamıştı. Sudmann konuya ilişkin araştırma yaptığı esnada Visa şirketinin kurucusu Dee Hock’a ait bir hayli aydınlatıcı bir alıntıya da denk gelmişti: “Liderlik işine gönül verdiyseniz, zamanınızın en azından yüzde 40’lık bir bölümünü kendinizi yönetme/öz denetim konusunda yatırım yapmaya harcamalısınız.”
Sudmann hem bir lider hem de liderlere danışmanlık yapan biri olarak bu bakış açısını son derece faydalı bulduğunu belirtiyor. Bizler de yazımızda Sudmann tarafından ortaya atılmış, öz denetim konusunda size rehberlik edecek şu üç yöntemi listeleyeceğiz.
1- Eksiklerinizin farkında olun.
Liderlerin ilerlemelerine ket vuracak eksiklerinin -ön yargılarının, tercihlerinin ve zayıf noktalarının- farkında olmaları gerekir. Bu, her liderin mutlak surette edinmesi gereken bir beceridir, ancak böylesi bir bilgiyi meslektaşlarınızdan veya emriniz altında çalışanlardan almanız her daim kolay değildir. Hatta onlara yaptıkları yorumlardan dolayı herhangi bir ceza veya yaptırıma uğramayacaklarını söyleseniz dahi çoğu çalışan için gerçek bir eleştiri yapabilmek neredeyse imkansızdır.
Bunun yerine, Sudmann’ın “karakter özellik kontrolü” olarak adlandırdığı yöntemi deneyin. Daha önce birlikte çalıştığınız ve hem sizin hem de güvenilir iş arkadaşlarınızın kötü bir lider veya yönetici olduğuna inandıkları birini düşünün. Söz konusu kişiyi bu denli olumsuz eleştirmenizin asıl sebebi neydi? Söz konusu kişiyi neden eleştiri yağmuruna tuttunuz? Ardından kendinize şunu sorun: Ben bu vb. tavırlardan hangisine sahibim? Sonraki adımınız kendinize 1 ila 5 arasında puan vermek olsun(bu tarz bir davranışı asla yapmadıysanız 1, her daim uyguladığınız bir şey ise 5 puan verin).
Belki de önemli bilgileri çalışanlarından saklayan bir lideriniz vardı ve bu gerçek hem onun hem de emri altındaki herkesin hayatını zorlaştırmaya yetiyordu. Veya mikro yöneticilikte usta bir patrona sahiptiniz? Ya da sizi sürekli azarlayan bir yöneticiniz vardı, olamaz mı? Favori çalışanlarını memnun etmekle yetinip sizi umursamayan, üstelik bunu yaparken saklama gereği dahi duymayan birine denk geldiniz mi hiç? Muhtemelen davranışları bundan pek de farklı olmayan hatta çok daha korkunç ve zararlı olabilecek kapasitedeki liderlerle karşılaştınız. Aralarında ciddi iletişim sorunu olan kişiler de vardı değil mi? Yoksa sizi “daha sonra” söylemleri ile geçiştirip duran ancak bu “sonra”ların hiç gelmediği bir yönetici miydi sizin payınıza düşen?
Bu tarz liderlere ait davranış biçimlerinden bazıları sizde de görülebilir desek? Lütfen şaşırmayın. Sudmann, başkalarına ait tasvip etmediğimiz kötü şeylerin kendi hayatımızda da vuku bulabileceğini iddia ediyor. Bu nedenle, geliştirilmesi elzem olası zayıf noktalarınızı belirledikten sonra, bunlar üzerinde nasıl çalışacağınıza dair etraflıca bir plan yapın ve her ay en az bir karakter özellik kontrolü yapmaya gayret edin.
Mutlaka okuyun: Öz Farkındalık Nedir? Nasıl Geliştirilir?
2- Günlük düşünme rutinleri oluşturun.
Her gün son zamanlarda karşılaştığınız ve yakın zamanda yüzleşmek zorunda kalacağınız zorlukları düşünmek adına 5-10 dakikanızı ayırın. İmparator Marcus Aurelius da akşamlarını düşünmeye ayırmaya bayılırdı. Düşünme seanslarınızda kendinize şu soruları sorabilirsiniz? “Dünkü liderlik deneyimim nasıldı? Olmak istediğim lider, karşılaştığım zorluklarla ne şekilde yüzleşmeyi tercih ederdi? Bugün beni nasıl zorluklar bekliyor olacak? Daha farklı neler yapabilirdim?” ”Düşüncelerinizi kağıda dökün, bu sayede zaman zaman bu düşüncelere geri dönebilir ve onlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz.
3- Duygularınızı kontrol edin.
Ne kadar hazırlık yaparsanız yapın, ne denli çok düşünürseniz düşünün, hayatınıza sizi öfkelendirecek, sinirlendirecek veya rahatsız edecek çalışanlar, iş arkadaşları, müşteriler ve bağlantıların girmesi kaçınılmazdır.
Sudmann’ın ortaya attığı “Yeniden çerçeveleme” uygulaması işte tam da bu noktada devreye girer. Dişlerinizi sıka sıka sabırlı olmaya çalışacağınız böylesi zamanlar geldiğinde durmalı ve kendinize bu konunun ne kadar önemli olduğunu sormalısınız. Sonraki adımınız ise durumu 1-10 puan arası bir ölçek ile puanlamak olmalıdır.
İlk etapta 9’lu ve 10’lu rakamlarla işe başlasanız da siniriniz geçtikçe sizi kızdıran pek çok şeyin zamanla sandığınızdan çok daha az önemli olmaya başladığını göreceksiniz. 6 veya daha düşük puanlı mevzular için ise ufak bir ara talep etmeyi deneyin. Bu ara fiziksel (“hızlı bir mola vermeliyim; hemen döneceğim”) ya da sembolik (“Söylediklerinin üzerinden geçmem için bir dakika verebilir misin?”) olabilir. Sonrasında ise şöyle bir durup düşünmeli, kendinize şunu sormalısınız: “Olmayı arzu ettiğim lider böylesi bir durumla nasıl başa çıkardı?”
Unutmayın, doğru soruyu sorarsanız, doğru cevap sizi mutlak surette bulacaktır.
Mutlaka okuyun: Liderlik ve İş Hayatında Duygusal Zekanın Önemi