İnstagram Nasıl Kuruldu?
İki senede ne yaparsınız da bir milyar dolar kazanırsınız? Bu sorunun cevabını öğrenmek için dilerseniz şimdi Kevin Systrom’un Instagram’ı büyütmek için 14 ay boyunca neler yaptığını, bu süreçte ne badireler atlattığını ve şansın ona nasıl yardımcı olduğunu inceleyelim.
Dünya devi Facebook, takvimler 9 Nisan 2012’yi gösterirken Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldı ve bu haber bir anda internet alemini kasıp kavurmaya başladı. Aslına bakarsanız insanların habere bu denli ilgi göstermesi gayet normal bir durumdu. Neden mi? Bir düşünün, kuruluşundan itibaren sadece 551 gün geçen, bu süre zarfında bir kuruş gelir elde edememiş ve yalnızca 12 kişilik bir ekiple faaliyetlerini yürüten bir start-up olan Instagram tarihe geçecek bir başarıya imza atmış ve çok büyük bir meblağ karşılığında satılmıştı. Üstelik tüm bunlar sadece birkaç gün içerisinde gerçekleşmiş gibi görünüyordu.
Peki şirketin kurucusu Kevin Systrom böyle bir başarıyı nasıl elde etti? Systrom’un hikayesi halk arasında genellikle en basit hatlarıyla biliniyor: Silikon Vadisi’nin yeni yetme üyelerinden olan Kevin Systrom tahsilini Stanford Üniversitesi’nde tamamlamış, Twitter’de staj yapıp bir süre Google’de çalışmış, 2010’un Mart ayında da Instagram’ı kurmuştu. Tabii sizin de anlayacağınız üzere bu buzdağının sadece görünün kısmı.
Systrom, Ocak 2009’da Nextstop.com adlı seyahat sitesinde ürün müdürü olarak çalışmaya başladı. Bir start-up olan Nextstop.com giderek büyüdü ve Eylül 2010’da Facebook tarafından satın alındı.
Aslında Systrom daha önce bilgisayar bilimleri alanında hiç eğitim almamıştı ama kendini geliştirmek için iş çıkışında ve hafta sonları evine kapanıp ek projelerle uğraşmaya başladı, böylelikle de kodlamayı öğrendi. Herhalde Systrom’un bu girişimcilik ruhu ve kendini geliştirme arzusu Twitter’in atası Odeo’da çalıştığı dönemlerde baş göstermiş, o gün bugündür de hiç dinmemişti.
2009’un sonlarında Foursquare daha yeni yeni popüler hale geliyordu. O dönemlerde çeşitli konumlarda check-in yapmamızı sağlayan uygulamalar giderek daha da yaygınlaşıyor, San Francisco ve Silikon Vadisi’ndeki girişimciler de bu alana yatırım yapmaya başlıyorlardı. Systrom da bu akımdan etkilenerek boş zamanlarında birkaç konsept geliştirmişti ama 2009’un sonlarında stratejisini değiştirerek tüm zamanını ve enerjisini tek bir projeye adadı. Systrom bu dönemde hem Foursquare’nin hem de Zynga tarafından geliştirilen popüler bir oyun olan Mafia Wars’un çeşitli özelliklerini harmanlayan bir iPhone uygulaması tasarladı.
Systrom, geliştirdiği bu uygulama hakkında şöyle diyor: “HTML5 kullanarak aklımdaki fikrin bir prototipini yaparım, sonra da bunu bazı arkadaşlarıma gösteririm dedim. Uygulamada henüz herhangi bir marka unsuru veya tasarım yoktu ama arkadaşlarım yine de uygulamayı kullanmaya başladılar.”
Systrom’un Burbn adını verdiği uygulamanın temel fonksiyonları kullanıcıların check-in yapmasını sağlamak, kullancıların arkadaşlarıyla gelecek planları yapmalarına imkan tanımak, arkadaşlarla takılırken puan kazandırmak ve tabii ki fotoğraf paylaşmaktı.
Buraya kadar her şey çok güzel de ortada maalesef çok önemli bir sorun vardı: Systrom’un parası yoktu. O dönemde hâlâ Nextstop.com’da tam zamanlı olarak çalışıyordu ve işini bırakıp tüm zamanını kendi ürününe adaması için düzenli nakit akışına ihtiyacı vardı.
Tabii başarıya ulaşmış olan her start-up biraz da olsa şans faktöründen yararlanmıştır. Systrom da başarılı olan diğer girişimciler gibi şanslıydı desek abartmış olmayız zira Silikon Vadisi’nde kurulan bir start-up olan Hunch’un 2010 yılının başlarında düzenlediği partide Systrom’un şansı epey yaver gitmişti. Systrom, Quora’da yazdığı bir yazıda bu olay hakkında şunları söylüyor: “Baseline Ventures ve Andreessen Horowitz şirketlerinden iki yetkili de o partideydi. Ben de geliştirdiğim prototipi onlara gösterdim ve bir gün buluşup bu konu hakkında konuşmaya karar verdik. İlk görüşmeden sonra gözümü karartıp işten ayrılmaya karar verdim. Yalnız başıma çalışacak ve Burbn’i büyüterek bir şirket haline getirmek için elimden geleni yapacaktım. İşten ayrıldım, sonraki iki hafta içinde Baseline ve Andreessen Horowitz’den tam 500.000 dolar yatırım aldım, bunun ardından da derhal ekip kurmak için çalışmalara başladım.”
Systrom’un anlattığı tüm bu hadiseler Mart 2010’da gerçekleşmişti. Ekip kurma çabaları kapsamında ilk olarak Mike Krieger’i işe aldı. Brezilya doğumlu 25 yaşındaki Krieger o dönemlerde Meebo’da çalışan bir mühendisti, Systrom ile çalışmaya başlayınca da Burbn’nin kurucu ortağı oldu. Bu iki kafadar zamanında Stanford Üniversitesi’nin Mayfield programında tanışmışlar, dokuz aylık program boyunca teknoloji şirketleri yönetimi konusunda sıkı bir eğitim almışlardı. TechCrunch adlı sitede yazarlık yapan Kim-Mai Cutler, Krieger’i aynen şöyle tarif ediyor: “Krieger, gelmiş geçmiş en tatlı, en mütevazı mühendis ve tasarımcılardan biridir.”
Systrom ise arkadaşı ve ortağı hakkında şöyle diyor: “Mike sürece dahil olunca arkamıza yaslanıp şöyle bir düşündük ve ürünümüzün mevcut halini detaylı biçimde inceledik. Eğer sıfırdan bir şirket kuracaksak tek bir alana odaklanmalı ve bu alanda da gerçekten başarılı olmalıyız dedik.” Evet, gördüğünüz üzere işlerini son derece iyi yapmaya kararlılardı ama Burbn’nin mevcut durumundan hiç de hoşnut değillerdi.
Systrom’a göre uygulamada gereğinden fazla özellik vardı ve pek de kullanıcı dostu değildi ancak fotoğraf özelliği epey popülerdi. Bu yüzden aynı yılın ağustos ayında son derece riskli ama bir o kadar da akıllıca bir karar aldılar. Buna göre Burbn’yi neredeyse tamamen ortadan kaldıracaklardı ve sıfırdan yeni bir uygulama geliştireceklerdi. Systrom aldıkları bu radikal karar hakkında şu kelimeleri sarf ediyor: “Sıfırdan başlamak tahmin edemeyeceğiniz kadar zor bir karardı. Büyük bir risk alarak Burbn’nin neredeyse tüm kısımlarını çıkardık. Sadece fotoğraf paylaşma, yorum yapma ve beğenme özelliklerini tutmaya karar verdik. İsim olarak da Instagram’da karar kıldık. İngilizcedeki instant (anında) ve telegram sözcüklerinin birleşimi olan Instagram kulağa hoş geliyordu.”
Systrom ve Krieger, Burbn ile ilgili bu radikal kararı aldıktan sonra sekiz hafta boyunca durmak bilmeden çalışarak Burbn’yi gereksiz özelliklerden arındırdılar ve Instagram’ı mükemmelleştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Yeni uygulamayı önce arkadaşlarıyla paylaştılar, beta testi yaptılar, tespit ettikleri yazılım hatalarını düzelttiler. Mesela kullanıcının şifresi “@” sembolünü içeriyorsa uygulama bir anda kapanıyordu, bunun üzerine ikili beraber çalışarak hatayı düzelttiler. Ayrıca fotoğraf özelliği konusunda da ciddi çalışmalar yaptılar. Önce 30’dan fazla filtre buldular, sonra bunların arasından itinayla 11 tane filtre seçtiler.
Peki bu tarz kararları neye göre alıyorlardı? Systrom, bu konuda hiçbir zaman planlı bir şekilde hareket etmediklerini, deneme-yanılma yönteminden yararlandıklarını ve kullanıcılardan gelen geri bildirimleri dikkate aldıklarını söylüyor. İşte böyle günler geçti, kritik ana doğru adım adım ilerliyorlardı.
Evet, temel amaçları ürünlerini en mükemmel hale getirmekti ama uygulamayı bir an önce yayınlamaları gerektiğini de biliyorlardı. İşte günlerden bir gün o an geldi ve Instagram 6 Ekim 2010’da saat tam 12:15’te kullanıcılarla buluştu. Aslında uygulamanın tasarımı 8 hafta bile sürmemişti. Mike Krieger bu konu hakkında ara sıra şaka yaparak “Bir senedir geliştirmekte olduğumuz uygulamayı sonunda görücüye çıkarttık.” diyordu. Uzun lafın kısası, bekledikleri an sonunda gelmişti.
Systrom, şirketin blog sayfasında kaleme aldığı bir yazıda lansman hakkında şöyle diyor: “Millet uygulamayı keşfedene kadar en az altı saat geçer, biz de o aralıkta biraz yatar uyuruz diye düşündük. Altı saatte ne olabilirdi ki zaten? Azıcık yatıp uyuyacaktık alt tarafı. Ama birkaç dakika içinde adeta yedi cihandan bir sürü insan uygulamayı indirmeye başladı. Çok kısa sürede 10.000’i aşkın kullanıcıya ulaştık, resmen hayatımın en güzel günüydü o gün. Sizce de harika değil mi? Hatta kullanıcı sayısı o kadar hızlı artıyordu ki birkaç saat sonra durup düşündüm ve ‘Acaba sayılarda bir hata mı var?’ diye sordum kendime. Güzel bir uyku çekeriz derken sadece birkaç saat kestirebildik, sonra da hemen ofise gidip hizmet kapasitemizi arttırmak için işe koyulduk.”
Lansmanın ardından geçen bir haftanın sonunda Instagram tam 100.000 kez indirilmişti. Sonra bir hafta daha geçti ve bu süre zarfında uygulamayı 100.000 kişi daha indirdi. Takvimler aralık ortasını gösterdiğinde toplam kullanıcı sayısı yarım milyonu bulmuştu.
Systrom, Aralık 2010’da 27. yaşını kutlamadan hemen önce şu sözleri kaleme almıştı: “Bunun sadece bir başlangıç olduğunu ve giderek büyüyeceğimizi düşünüyoruz. İnsanların Instagram’ı benimsediklerini görmek bizi hem mutlu etti hem de gururlandırdı. Dünyanın dört bir yanından bir sürü insanla görsel iletişim kurmayı sağlayan bu uygulamanın popüler hale geldiğini görmek çok özel bir duyguydu. Ama dediğim gibi, bu sadece bir başlangıç. Ne de olsa dünyada 6,7 milyar insan var ve biz hâlâ dünyanın çok küçük bir kesimine ulaşmış durumdayız. Yine de büyük yol katettik ve bundan dolayı çok mutluyuz.”
Tabii bu esnada Instagram’ın popülerliği yatırımcıların da gözünden kaçmıyordu. Systrom ve ekibi 2011’in başından itibaren kurumsal yatırımcılarla görüşmeye başladı.
Şubat ayına geldiğimizde bir grup yatırımcı şirkete tam 7 milyon dolarlık fon sağladı. Fon toplama süreci Adam D’Angelo, Jack Dorsey, Chris Sacca, Baseline Ventures ve Benchmark Capital gibi önemli isimler ve şirketler tarafından yürütüldü. Süreç sonunda da şirketin değeri 20 milyon dolara ulaştı. Bu yatırımcılardan Quora’nın sahibi olan Adam D’Angelo’nun Systrom’a zaman zaman akıl verdiğini de söylemeden geçmeyelim.
Böyle bir başlangıç, kurulalı henüz beş ay olan bir start-up için hiç de fena değildi. Elbette medya da olan biteni yakından takip ediyordu zira San Francisco’da köhne bir ofiste çalışan dört kişilik bir ekipten meydana gelen bu start-up habercilerin ilgisini çekiyordu.
Mesela Instagram’ın yatırım almasının hemen ardından BusinessWeek dergisinde şöyle bir yazı yayınlandı: “Instagram, şu anda internet aleminin en yeni, en modern start-uplarından biri. Apple’nin App Store gibi platformları sayesinde popülerliği giderek artan bu uygulama sayesinde şirket adım adım büyüyor. İşin en ilginç yanı da Instagram’ın şirket henüz para toplayıp kalıcı bir internet adresi bile almadan önce bu seviyeye gelebilmesi.”
Bu süre zarfında Instagram 1,75 milyon üyeye ulaşmıştı ve sisteme günde yaklaşık 290.000 fotoğraf yükleniyordu. Bu noktada kurucular çok önemli bir karar verdiler ve şirket yatırımlarla sürekli büyümesine rağmen gereğinden fazla eleman almadılar. O dönemde şirket çalışanlarının sayısı hâlâ 10’u geçmemişti.
Peki sizce Instagram’ın en müthiş yanı ne?
Bize sorarsanız cevabımız belli: Uygulama çıktığından beri gerçekten çok az değişti. Birkaç eklenti özelliği ilave edildi o kadar. Hatta şirket, gelir elde edilmesini sağlayacak birtakım ekstra özellikler eklenmesine bile razı olmadı. Bunun yerine kurucular, ürünün bizzat kendisine odaklandılar, duruşlarından hiç taviz vermeden toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştılar. Hatta Robert Scoble Kasım 2010’da Systrom ile bir röportaj yapmıştı ve Systrom, Instagram’ın sunduğu en temel özelliklere odaklandıklarının altını çizmiş, “Uzun vadede odak noktamız değişirse şirket kararlarını da bu doğrultuda alırız.” demişti. Kendisine nasıl para kazanmayı planladıkları hakkında bir soru yöneltildiğinde ise Systrom şu cevabı vermişti: “Bakın, emin olun beş sene çalışıp da tek kuruş kazanmayan start-uplardan biri olmayacağız. Bu konuda cidden kafa yoruyorum ama neticede işe başlayalı daha sekiz hafta oldu. Şu anda tek yapmamız gereken emin adımlarla ilerleyerek hiç durmadan büyümek.”
Tabii Systrom’un geleceğe dair büyük hayalleri olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Zaten gelecek planları sorulduğunda da Systrom şöyle demişti: “Açıkçası Instagram, sadece fotoğraf paylaşma imkanı sağlayan platformlardan biri olmayacak. Bu yüzden internet aleminde önemli bir aktör haline gelmek istiyoruz.”
2011 yazından 2012’nin başına kadar Instagram’da ciddi bir değişiklik meydana gelmedi. Bu süre zarfında birkaç topluluk yöneticisi ekibe katıldı. Ayrıca şirket tasarım ve mühendis arayışına girmişti, bu amaçla bir iş ilanı vermiş ve ilana “Küçük bir ekibiz, ama bize büyük katkılarda bulunabilecek birilerini arıyoruz.” yazmıştı. Takvimler Ocak 2012’yi gösterdiğinde şirketin toplam kayıtlı kullanıcı sayısı 15 milyonu bulmuştu. Bir ay içerisinde bu rakam 27 milyona ulaştı ve kulislerde birtakım söylentiler dönmeye başladı; herkes şirketin 500 milyon dolarlık değere sahip olacağını ve 50 milyon dolar elde etmeyi planladığını söylüyordu. Nitekim nisan ayının başında bu söylentiler doğru çıktı; Sequoia Capital, Thrive Capital, Greylock Partners, Benchmark Capital ve Baseline Ventures şirketleri Instagram’a yatırım yaptı.
Bundan 4-5 gün sonra da tüm bu şirketler yatırımlarından %100 kâr etti çünkü Facebook tam 1 milyar dolar ödeyerek Instagram’ı satın aldı. Tabii akıllara hemen Google’nin 2006’da 1,65 milyar dolar vererek YouTube’u satın alması geldi ve yatırımcılar bu iki satın alım işlemini birbiriyle kıyaslamaktan geri kalmadılar. Kim bilir, belki Sequoia gibi büyük şirketler için herhangi bir yatırımdan 10 kat kâr elde etmek çok da büyük bir başarı olmayabilir. Yine de yıllık bazda düşündüğümüzde bu hiç de azımsanacak bir rakam değil.
Systrom’un şirketi, yapılan satış hakkında herhangi bir yorumda bulunmadı. Aslına bakarsanız bu akıllıca bir hamleydi zira o dönemde Facebook ilk defa halka arz ediliyordu ve Instagram kanadının sessiz kalması ticari açıdan Facebook’un işine yarıyordu. Yine de Systrom, şirketinin blogunda Instagram’ın satışı hakkında bazı düşüncelerini paylaşmaktan da kendini alamadı ve şöyle yazdı: “Mike ve ben, bundan neredeyse iki yıl kadar önce Instagram’ı geliştirdik. Çıktığımız bu yolda amacımız, insanların iletişim kurma ve anılarını paylaşma biçimlerini hem kökten değiştirmek hem de geliştirmekti. Instagram’ın tüm dünyadaki insanlar tarafından kullanılan böyle güzel ve capcanlı bir platform haline gelişine şahit olmak bizim için gerçekten de harika bir deneyimdi.”
Çok güzel bir yazı olmuş muhteşem. ancak ben bazı açıklamalara katılmıyorum. yani böylesine büyük bir sistemin kurulması adına buna uygun bir hikayede oluşturulmuş.
Niçin instagram sorusuna aldığım yanıt bu değil. bence facebook sahip olduğu uygulamalar, verilen güncellemeler mesaj göndermede bile sorunlar yaşayan kısacası eski bir sistem olduğu için sosyal medyaya giderek artan taleple birlikte oluşan güvenlik açıkları yüzünden sistemde yavaşlamalar çökmeler yaşamaya başlamış bununla birlikte kullanıcıların güvenini yitirmeye başlayacağının anlaşılmasından facebook üzerine yeni büyük bir uygulama yapmak yerine iki ayrı platform olarak kullanıcıların ihtiyacının giderilmesi düşünülmüş ve başarılı olmuştur
Güzel bir döngü Allah yürü ya kulum deniş koşmuş oda.