Apple’ın efsanevi CEO’su Steve Jobs aldığı isabetli ve hızlı kararlarla ünlü bir girişimciydi. Peki, bu başarısının sırrı neydi dersiniz?
Sinirbilim, Steve Jobs’ın bu başarısının perde arkasındaki gerçeği açığa çıkarıyor. Araştırmalara göre içgüdüsel gibi görünen her karar aslında kasıtlı/planlanmış bir uygulama ile kapsamlı deneyimlerin sonucudur.
Gelin hem hızlı hem de doğru kararlar almaya ilişkin nörolojik görüşleri yazımızda yer vereceğimiz örnekler eşliğinde somutlaştıralım. Okuyacaklarınızın bu konuda size yardımcı olacağından şüphemiz yok. Umarım sizler de öğrendiklerinizi hayata geçirmek konusunda da en az Steve Jobs kadar başarılı olursunuz.
İçgüdüsel/Sezgisel kararlar da en az bilinçli, mantıklı ve akılcılık çerçevesinde alınmış kararlar kadar geçerlidir.
Konuya şahsi bir örnek üzerinden giriş yapalım.
Bendeniz tam bir motosiklet tutkunuyum ve motosikleti bir hayli hızlı kullanırım. Yine bu hızla ilerlediğim bir gün nedendir bilinmez bir anda ayağımı gaz pedalından çektim ve ön ila arka tekerin apayrı yönlere savrulmasına sebep olmak pahasına- güç bela-durmayı başardım.
O an aklımda yavaşlamak gibi bir düşünce yoktu. Hele ki durma fikri aklımın ucundan dahi geçmemişti. Ama nasıl olduysa yapmıştım.
Birkaç dakika içindeyse kendimi feci bir kazadan kurtulmayı başarmış, ancak halen daha olayın şokunu atlatmaya çalışır halde, hurdaya dönmüş iki arabanın yanı başında buluverdim.
Polislerin gelmesini beklerken sürücülerin kendi aralarında kimin hatalı olduğuna dair koyu bir tartışmaya giriştiğine şahit oldum ve o an yavaşlayabildiğim için ne kadar da şanslı olduğumu düşündüm.
Ancak halen daha neden yavaşladığıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Ta ki polis memurları gelip de yola saçılan çakıl taşları ile fren izlerini gösterinceye kadar… Şaşırtıcı olansa bu ipuçlarını gördüğümü dahi hatırlamıyor oluşumdu!
Halbuki görmüştüm. Bir şeylerin ters gittiğini sezmiş ve otomatik olarak durmam gerektiğine karar vermiştim. Bu hızlı alınmış ancak bir o kadar da isabetli bir karardı. Nobel Ödüllü ekonomist Daniel Kahneman’ın da dediği gibi “Sezgi bir şeyi neden yaptığınızın farkında dahi olmadan yapmaktır.”
Geçmiş deneyimlerim beynimin belirli bir durumu kalıp bir düşünce ile eşleştirmesine ve bilinçli bir düşünce sürecine dahi girmeksizin bu kalıba uygun bir davranış geliştirmesine sebep olmuştu. Bu, önsezilerimin ya da ileri görüşlülüğümün değil, tamamıyla sezgilerimin ürünüydü.
Sinirbilim araştırmaları da aynı şeyi iddia ediyordu. İçgüdüsel gibi görünen her şey aslında kasıtlı bir uygulama ile kapsamlı bir deneyimin sonucuydu.
Bir başka örnek daha verelim.
Satranç ustaları bazen aynı anda ancak farklı tahtalar üzerinde üstelik gözü kapalı bir halde satranç oynadıkları eğlenceli turnuvalara katılırlar. Bu işte öyle ustalaşmış olurlar ki her tahtayı ezbere bilirler.
Belki de başarılarının tek sırrı bu değildir ha, ne dersiniz?
Ünlü bir bilimsel çalışma esnasında usta ve acemi satranç oyuncularından birkaç saniye içinde bir satranç pozisyonu hayal etmeleri ve ardından bu pozisyonu hafızalarında yeniden yapılandırmaları istendi. Pozisyon gerçek bir oyunda karşılaşılabilecek türden olduğunda usta oyuncuların bu işte yeni olan acemi oyunculara kıyasla çok daha iyi performans gösterdikleri görüldü.
Ancak pozisyon bilindik olmayıp da rastgele yerleştirilmiş taşlardan yaratıldığındaysa ustalar ile acemiler arasındaki bu belirgin farkın da yok olduğu görüldü.
Neden mi? İlk örnekte satranç ustaları olarak o güne kadar sayısız satranç pozisyonu görmüş ve analiz etmiş olmanın avantajından yararlanmışlardı. Olası pozisyonları biliyor ya da tanıyorlardı, dolayısıyla ürettikleri bu yeni dizilimleri içgüdüsel olarak mevcut bilgileri ile ilişkilendirdiler.
Fakat ikinci örnekteki rastgele dizilimi ise bildikleri hiçbir şeyle ilişkilendirmeyi başaramadılar.
Kısacası, bu başarının sebebi satranç ustalarının taş dizilimlerini ezbere bilmeleri değildi. Elbette ki pozisyonları tanıma konusunda uzmandılar. Ancak işin sırrı sinirbilimin parçalama, ayrıştırma ve gruplama adını verdiği bilgi işleme süreçlerini olabilecek en verimli şekilde kullanmalarında saklıydı.
Bilgi parçalama(Chunking) tüm öğrenmelerin temelini oluşturur. Herhangi bir şeyi çok iyi bilmek onu aklınıza getirmenin ya da kullanmanın ön koşuludur. Nöral kalıplar yaratmak – sinirsel/nöral parçalar -bir konuya ilişkin uzmanlık sürecinin gelişimini de destekler. “
Kısacası, kapsamlı bir uygulama süreci veya yoğun bir deneyim, uzmanların dahi içgüdüsel gibi görünen, anlık ve bir o kadar da isabetli kararlar almasına yardımcı oluyor.
Bundan olacak ki deneyimli doktorların doğru teşhise ulaşması saniyelerini alır. Deneyimli yatırımcılar tam da bu yüzden herhangi bir ticari konu veya pozisyona ilişkin hızlıca kararlar alabilirler. Deneyimli liderler yine aynı sebepten bir ekibi hızlı bir şekilde okuyabilir ve oluşması yıllar süren kişiler arası dinamikleri ya da çatışma konularını anında kavrayabilirler.
Başladığımız noktaya geri dönmemiz gerekirse zamanında Steve Jobs’a bu hızlı ve isabetli kararları aldıran da -Apple’a geri dönüp şirketi kurtarmak için hangi ürünlerden feragat edileceğine ilişkin verdiği hızlı kararlardan bahsediyoruz- bahsi geçen bu nörolojik verilerdi.
Jobs yıllarını tasarım, kullanılabilirlik, kalite, markalaşma vb. konular üzerinde çalışmaya harcamış bir girişimciydi. Öyle ki planlı bir uygulama süreci ile geniş yelpazede bir deneyim sayesinde teknoloji stratejileri, tüketici davranışları ve markalaşma konusunda kimsenin eline su dökmeyi başaramayacağı bir uzman olmuştu.
Bunun doğal bir sonucu olarak da herhangi bir ürünün değerine/getirisine ilişkin hızlı ve doğru kararlar alabiliyordu. Nasıl bildiği hakkında bir fikri olmasa da biliyordu.
Siz de aynısını yapabilirsiniz. Bu doğuştan gelen bir yetenek değildir; aksine kapsamlı, süreklilik arz eden bir dizi uygulamadan yani deneyimlerden kaynaklanan bir beceridir.
Nöral parçalar oluşturmanın bir diğer yolu ise şu basit üç aşamalı süreci takip etmektir:
1) Kendinizi bir dizi teste tabi tutun.
Bir şeyler öğrenin, ardından bildiklerinizi test vb. bir yöntemle ölçün. Sınavlar, edinilen bilgiyi pekiştirmenize/geri çağırmanıza yardımcı olur ve bilginin kalıcılığını sağlar.
2) Bildiklerinizi başkalarıyla da paylaşın.
Araştırmalar, birine bir şeyler öğretmeye çalışmanın dahi bir bilgiyi çok daha etkili bir biçimde öğrenmenize yardımcı olacağını göstermektedir.
3) Öğrendiklerinizi zaten bildiğiniz bir şeyle bağdaştırın.
“İlişkisel öğrenme” sadece bağlam ve anlam yaratmakla kalmaz, aynı zamanda farklılıkları ve nüansları hatırlamanıza da olanak tanır(Satranç uzmanlarının gözleri bağlıyken dahi oyunu bu denli iyi oynamaları bundandır).
Son olarak, motosiklet örneğini bir kez daha düşünelim. Bu zamana kadar yüzlerce kez motosiklet kullandım, hangi güzergahtan nasıl bir hızla geçeceğime ilişkin sayısız teori ürettim ama sonuç ne oldu? En kritik anda en doğru ve en hızlı kararı yaptığım bunca analize bağlı olarak değil, nöral parçalara/içgüdülerime dayanarak aldım.
Çünkü hızlı ve isabetli karar almanın sırrı nöral bilgi parçalarına güvenmektir.
Jobs Apple’a geri döndüğünde şirket “vizyonu dahi olmayan işlevsiz bir yönetime ve stratejiye sahip, kriz modunda, dibe vurmuş satışlarla nasıl mücadele edeceğini dahi bilmeyen, dolayısıyla da hızla kan kaybetmekte olan bir markaydı.”
Jobs’ın şirketi kurtarmak için ne yapacağına karar vermesi üstelik bunu bir an evvel yapması gerekiyordu. Neyse ki yaptı da.
Ancak Jobs da harika ürünler tasarlama veya yaratma yeteneğiyle doğmamıştı.
Uzmanlık ve deneyimini günden güne artırdı. Ustalığını her geçen gün daha da geliştirmek için attığı her adımın sonuçlarını etraflıca düşündü, araştırdı, uyguladı ve analiz etti.
Bu bakış açısı ona en çok ihtiyaç duyduğu anda, neden ya da nasıl bildiğini bilmese dahi bir şeyleri halledebilme imkanı sundu.
Neden siz de aynı şeyi yapamayasınız?
Ancak, hiçbir zaman işi şansa bırakmamalı, bol bol pratik yapmalı ve deneyiminizi zaman içinde daha da artırmak adına çaba harcamalısınız. Böylelikle her seferinde bir şekilde haklı çıktığınızı fark edecek, bir şeyleri nasıl olduğunu dahi anlamaksızın çözmeyi öğreneceksiniz.