Birinin davranışını izlerken gözlemci konumunda oluruz ve bu kişinin davranışlarını o kişinin hayatını özetlediğini düşünürüz. Fakat şöyle bir mesele var: Başkaları tarafından izlenirken hepimiz değişiriz. Diğer bir ifadeyle biri bizi gözetlediğinde davranışlarımız değişir, evde tek başımıza otururken yaptığımız şeyleri yapmayız biri bizi izlerken. Bu meseleye “gözlemci etkisi” adı veriliyor işte. Bir şeyi izlemek o şeyi değiştirir…
Gözlemci etkisi evrensel bir olgu değildir. Ay’ı ne kadar izlersek izleyelim, o hareketini değiştirmez. Ancak bazı şeyler ve insanlar gözlem altındayken davranış değiştirir. Gözlemci etkisi önemli bir şey çünkü bir kişinin davranışlarını değerlendirirken bu kişinin doğallığını koruyup korumadığı meselesi ortaya çıkar. Ve insanlar izlendiklerinde daha farklı davranır.
Gözlemci etkisi pek çok bilimsel alanda kendine yer bulmakta.
Fizikte Erwin Schrödinger’in ünlü kedi hikayesi vardır. Schrödinger bize kutu içine yerleştirilmiş bir kedi düşünmemizi istiyor. Kutunun içinde de radyoaktif bir madde var. Bu maddenin kediyi bir saat içinde öldürmesi söz konusu. Kutu açılana kadar kedi “hem ölü hem de yaşıyor” olabilir. Ancak gözlem yoluyla kedinin bir halden diğer hale geçtiğini anlayabiliriz. Yani gözlem kediyi iki ihtimalin üst üste binmesinden kurtarıp tek bir hale sokar: Ya ölü ya da diri.
Biyolojide araştırmacılar hayvanları doğal yaşam alanlarında izliyor. Bu izlemeyi yaparken onları kesinlikle rahatsız etmeyecek yöntemler uyguluyorlar. Aksi halde vahşi hayvanlar ürküp saldırganlaşabilir, doğal hallerini kaybedebilir. Çünkü insanlar da dahil olmak üzere canlılar gözlendiklerinde davranışlarında değişiklik olur. Doktorlar ve hemşireler ameliyat odasında kamera olduğunu bildiklerinde ellerini daha sık yıkar. Hayvanat bahçesindeki hayvanlar ziyaretçiler onları izlerken yalnız oldukları zamanlardah daha farklı davranır, daha tetikte olur.
Kısaca diyebiliriz ki birilerinin bizi izlediğini bildiğimizde davranışlarımızı değiştiririz. Filozof Jeremy Bentham “panoptikon” adlı hapishane tasarımını bu anlayışla ortaya koymuştur. Panoptikon projesinde hapishanenin tam ortasında yüksek bir kule olur. Bu kulede askerlerin nöbet tuttuğu söylenir, ancak kulenin içinde birilerinin olup olmadığı dışarıdan görülmez. Dolayısıyla mahkumlar sürekli gözetlendiklerini hisseder. Bugün mobese kameraları da aynı işlevi görür. Yani sokakta yürürken izlenip izlenmediğimizi tam olarak kestiremeyiz ancak büyük oranda izlendiğimizi düşünürüz. Bu ise davranışlarımızı etkiler.
Gözlemci etkisinin iki ucu olduğunu da belirtelim tabii. Gözetlenmek davranışları değiştirir ve aynı zamanda gözetlenmek neler olduğuna dair algımızı da değiştirir.
Gözlem etkisi her insanın sahip olduğu önyargılar, varsayımlar, yanlış düşünceler vs. işin içine girince daha da kompleks bir hal alır. İnsanları ve hayvanları inceleyen bilimsel araştırmalarda “double-blinding” (çift kör metodu) altın standart olarak kabul edilir. Bu metodda hem araştırmacı hem de araştırmaya katılan kişi davranışlarda otosansüre neden olacak bilgiler almaz. Yani araştırmanın nesnelliğine gölge düşürmemek için iki taraf da birbiri hakkında detaylı bilgi almaz. Gözlem etkisine ek olarak bir bilişsel yanılgı türü olarak gözlemci yanılgısı (observer bias) da yine yaygın olarak literatürde kendine yer bulur. Gördüğümüz şeyi değil de görmeyi umduğumuz şeyi fark ederiz.
Bir bilim insanı bu hataya düştüğünde önündeki verileri ve bilgileri hatalı okuyarak yanlış sonuçlara varabilir. Örneğin bir plasebo testinde, araştırmacı hangi grubun sakinleştirici hangi grubun plasebo ilaç aldığını bilirse, ilaç alan grubun daha sakin davrandığına dair bir beklenti içine girer ve bu grubun üyelerine daha çok dikkat eder ve diğer grubun davranışlarını yeterince incelemeyebilir.
Doğrusu pek çoğumuz görmek istediğimiz şeyleri görmekteyiz. Bu hatalı tutum başkalarının davranışlarını incelerken gereksiz detayları hesaba katmak, ufak tefek detaylara gereğinden fazla önem vermek gibi sonuçlar doğurur. Ayrıca geçmiş deneyimleri bugüne taşıyarak mevcut durumu geçmiş deneyimlerin etkisinde okumaya çalışırız. Geçmişte yalan söylemiş bir insana sonraki dönemde ağzıyla kuş tutsa bile inanmakta güçlük çekeriz.
Gözlemci etkisine dair bir diğer mesele de insanların davranışlarını izlerken söz konusu davranışların bu kişilerin doğuştan gelen özellikleri olduğu sanrısına kapılmamızdır. Buna karşın kendi davranışlarımızı dışsal unsurlar, dışsal şartlara bağlarız. Buna da aktör-gözlemci etkisi adı verilir. Yani amiyane tabirle “Bir ben iyiyim, geri kalan herkes salak.” gibi bir düşünce.
Örneğin sınavdan zayıf alan bir öğrenci önceki gece elektrik kesildiği için sınava çalışamadığını iddia eder. Aynı öğrenci kendisinin iyi not aldığı bir sınavda kötü not alan arkadaşını ise tembellikle, yetersizlikle itham eder. Eğer bir kişi buluşmaya geç kalırsa bunu trafiğin yoğunluğuna bağlar. Lakin aynı kişi başka biri buluşmaya geç kaldığında “sorumsuz” olarak itham eder onu. Instagram’da eğlenceli bir anın fotoğrafını paylaşan kişinin hayatının gezmekle, eğlenmekle geçtiğini sanırız. Kendimiz eğlenceli bir anın fotoğrafını paylaştığımızda ise sıradan hayatımızda nadir gerçekleşen eğlenceli bir an olarak düşünürüz bunu. “Ben ayda yılda bir eğleniyorum, millet her gece partiler, alemlere akmalar… Millet yaşıyo ya…” diye düşünürüz kısaca.
Kendimiz ve diğer insanlar hakkında farklı bilgi düzeylerine sahip olduğumuzu kabullenmemiz lazım. Zira gözlem sadece sergilenene odaklanır, onu önceleyen olaylara ya da o olayı fitilleyen şeylere odaklanmaz. Kendi davranışımızı öncesiyle sonrasıyla, geçmişiyle bugünüyle değerlendiririz, fakat diğer insanların davranışlarını sadece bir “sonuç” olarak değerlendirmeye alırız. Dolayısıyla diğer insanları yargılamadan önce onların hayatı hakkında bilgi sahibi olmak önemli bir mesele olarak karşımıza çıkar. “Ölüler de diriler her gün pilav yiyor sanır.” sözü tam da bu durumu betimlemek için söylenmiştir sanki.
Sonuç
Gözlemci etkisini olumlu olarak kullanmak da mümkündür. Eğer bir davranışı değiştirmek istiyorsanız, başka birilerinin bu davranışı izlemesini sağlayabilirsiniz mesela. Buna mahcubiyet korkusu da denebilir. Yani spor salonuna bir arkadaşınızla birlikte gitmek… Spor salonunu “astığınızda” bu arkadaşınız durumu bilir ve sizi “kınayabilir.” Maalesef bu kınanma korkusu bizim kültürümüzde ciddi oranda yaygın. Sanki hayatımızı başkalarını memnun etmek için yaşar haldeyiz. Bu apayrı bir konu ancak söylediğimiz gibi söz konusu etkiyi, mahcubiyet korkusunu, kınanma korkusunu pozitif olarak da ele almak mümkün. Sosyal medya kullanım sürenizi takip eden ve size gün sonunda rapor veren bir uygulama kullanmak bile size bir farkındalık kazandırabilir örneğin…
Şunu söyleyerek bitirelim: Eğer gerçeği olduğu gibi görmek istiyorsanız, gözlemenin ve izlemenin çarpıtıcı bir yanı olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Yani gözlemci etkisinin gündelik hayatta nasıl işlediğini bilmek, size doğru ve sahih bir görme biçimi kazandırır. Gözlemci etkisi diye bir olgunun varlığından haberdar olmak sizi daha objektif bir insan yapabilir. Buluşmaya geç kalan bir insanın berbat bir iş ahlakına sahip olduğu gibi devasa bir sonuca atlamazsınız örneğin. Bir kalemde insan harcamamak için gözlemci etkisi olgusunu iyi anlamak çok iyi olacaktır.