Cuma, Kasım 22, 2024
Ana SayfaGirişimcilikGirişimciliğin Tarihçesi

Girişimciliğin Tarihçesi

Girişimcilik, belirli bir kar/gelir elde etme amacıyla gerçekleştirilen risklerle dolu atılımların tümünü ifade eder. Aynı zamanda, yeni bir iş kurma süreci olarak da tanımlanmaktadır. Girişimciler ise risk alıp akıllarındaki parlak iş fikrini hayata geçiren kişilerdir.

Bugünün girişimcileri bilgi ve teknoloji çağının somut birer dışavurumu olarak nitelendirilmekte, kapitalist ekonominin temeli olarak algılanmaktadır. Dahası, girişimcilik sıklıkla kişiye sağladığı özgürlükler bağlamında- istediği zaman çalışma, oturduğun yerden para kazanma vb. idealler temelinde- romantize edilmektedir. Bu da tüm risklerine rağmen girişimci sayısının zaman içinde hızla artması anlamına gelir.

Peki, girişimcilik ilk olarak nerede başladı dersiniz? İlk girişimciler kimlerdi? Piyasanın büyük şirketlerin kontrolünde olduğu günümüz küresel ekonomisinde, girişimciliği bekleyen gelecek ne olacak?

Bugün size girişimcilik tarihi hakkında bilmeniz gereken her şeyi anlatacak, bu yolla girişimciliğin geleceğine ışık tutmaya çalışacağız.

 

Girişimcilik ve Ticaret Ne Zaman, Nerede Başladı?

İster inanın ister inanmayın, girişimciliğin izi uzak bir geçmişe, yaklaşık 20.000 yıl öncesine dayanmaktadır. İnsanlar arasında bilinen ilk ticaret, M.Ö 17.000 civarında Yeni Gine’de gerçekleşmiş, bölge halkı aletler, hayvan derisi veya yiyecek vb. hayati kimi eşyaları obsidiyen (av malzemelerinde kullanılan volkanik bir cam) ile takas etmiştir.

Bu erken dönem girişimcilik bin yıl boyunca devam etmiş, avcı-toplayıcı kabileler, kabilelerine pek çok bakımdan avantaj-hatta üstünlük- sağlayacak malların ticaretini yapmaya başlamıştır.

 

Girişimcilik ve Tarım Devrimi

Girişimciliğe dair ilk büyük değişim, yaklaşık 12.000 yıl önce meydana gelen Tarım Devrimi esnasında gerçekleşmiştir.

İnsanlar zamanla toprağı(ve bitkileri)kontrolleri altına almaya, hayvanları ise evcilleştirmeye başlamıştır. Bu durum insanların yıl boyunca farklı bölgelerde dolaşmak, yiyecek aramak ve başkalarının evini/yiyeceğini/imkanlarını yağmalamak zorunda kalmak yerine tek bir yerde sabit kalıp toprağı işleyebilmesine sebep olmuş; nihayetinde ise göçebelikten yerleşik hayata geçmiştir.

Bu, insanlık tarihi için kritik bir gelişmedir. Bu sayede, verimli topraklara yakın yerlerde köy ve kasaba vb. yerleşkeler kurulmuştur. Üstelik artık kabiledeki herkesin gıda üretimine doğrudan dahil olmasına gerek kalmamıştır. İnsanların hayatlarını idame ettirmeleri için tüm günü avcılık ve toplayıcılıkla geçirmeleri de gerekmediğinden nüfusun geri kalanı diğer görevlere odaklanabilmiş, belirli sayıda çiftçinin gıda üretimi işini üstlenmesi çok daha verimli yaşam koşulları yaratmıştır.

Farklı mesleklerde uzmanlaşan kabile üyelerinin değerli pek çok eşyayı hayati önem arz eden yiyecekler karşılığında takas edebildiği bu dönemin insanları uygarlığının ilk girişimcileri olarak anılmaktadır. İlk girişimcilerin ortak uzmanlık alanları ise şunlardır:

  • Avcılık ve toplayıcılık
  • Balıkçılık
  • Yemek pişirme
  • Alet yapımı
  • Barınak inşa etme
  • Kıyafet yapımı

Dönemin çiftçileri gıda üretiminde uzman olduklarından, ürettikleri ihtiyaç fazlası yiyecekleri pazarlarda satabilmekteydi. Örneğin, temel ihtiyaçlarından kalan stoku kıyafet yapımında uzmanlaşmış birine satan bir çiftçi ve ailesi artık kıyafet yapımı ile uğraşmazdı. İnsanlar hayatlarını sürdürmek veya yaşamları için elzem kimi ihtiyaçları karşılamak adına toplumun uzman kişilerinden alacakları hizmete güvenmekteydi.

Bahsi geçen bu uzmanlar zamanla yeteneklerini daha da geliştirmiş, yeni meslekler ortaya çıkmıştır. Ailelerin uzmanlıklarına ilişkin püf noktalarını kendilerinden sonraki nesillere aktarmasıyla ticari faaliyetler her geçen gün daha da artmış; uzman kişiler işlerinin ehli olmaya başlayıp toplumun geneline fayda sağlamıştır. Tüm bu gelişmeler yenilikçi ve girişimci bakış açısını iyiden iyiye körüklemiştir.

Kasaba ve şehirler binlerce insanla dolup taşmış, her geçen gün daha da büyümüştür. Güvenilir gıda kaynakları, insanları yerleşik hayata geçmeye ve ev benzeri kalıcı yapılar inşa etmeye itmiştir. Zaman içinde, bu kalıcı yapıların etrafı ibadethaneler, mahkemeler ve pazar yerleri de dahil olmak üzere farklı pek çok sosyal kurumla çevrilmiş, bu durum keşfetme arzusu ile dolup taşan girişimci ruhlara hitap edecek yepyeni iş fırsatları yaratmıştır. Böylece girişimciliğin ortaya çıkma süreci daha da hızlanmıştır.

Zamanla yepyeni uzmanlık alanları ortaya çıkmaya başlamış; çömlekçilik, marangozluk, yün yapımı ve duvar ustalığı gibi alanlarda çalışılmaya başlanmıştır. Yaşam standartları ise yükselmeye devam etmiştir. Girişimciler, bugün olduğu gibi o dönemde de inovasyonun öncüsü olmuştur. Öyle ki ilk girişimciler dahi çözülmesi gereken bir problem olduğunda söz konusu problemi çözerek kar edebileceklerinin farkındadır.

 

Ticaret Yollarının Genişlemesi

Bugünkü manasıyla şehir kavramı Tarım Devrimi ile M.Ö 2000 yılları arasında ortaya çıkmıştır. İlk uygar toplumlar nehirler-özellikle de Nil, Dicle, Fırat, İndus ve Sarı Irmak ve Yangtze Nehri- etrafında yoğunlaşmıştır.

M.Ö 3.000 yılına kadar Sümer’de (günümüzün Irak’ı) on binlerce insanın bir araya gelmesinden oluşmuş şehirler mevcuttur. Fırat’ın kıyısında bulunan Uruk şehri ise önceleri yalnızca tek bir avcı-toplayıcı kabileyi besleyecek kadar bir alanda yaklaşık 50.000 kişiye ev sahipliği yapmaktadır.

Şehir kavramının dünyaya mal olması ve şehir sayısının günden güne artması girişimcilik için bir dönüm noktası olmuştur. Girişimciler çömlekçilik, marangozluk, alet yapımı vb. pek çok alanda uzmanlıklarını geliştirmeye devam etmiş; çok geçmeden şehirler veya kültürler arası bir ticaretin kar anlamına geldiğini kavramışlardır. O dönemlerde uluslararası ticareti hayata geçirecek en doğru yolu bulmak hemen her girişimciyi zengin edebilmektedir. Zamanın en popüler ticaret yolları ise şunlardır:

  • Afrika’dan Roma İmparatorluğu’na uzanan tuz ticareti
  • Teknoloji ticareti- Çin’in kağıt yapım teknolojisi vb.
  • Çin’den Asya’ya pirinç ticareti
  • Arabistan’dan Avrupa’ya kahve, limon ve portakal ticareti
  • Arapça sayı sistemi gibi karmaşık fikirlerin/bilgilerin Avrupa’ya taşınması (bu, 1200 yılında Leonardo Fibonacci adlı bir İtalyan tüccar sayesinde gerçekleşmiştir).
  • Çin’den dünyanın diğer bölgelerine barut(karbon, kükürt ve potasyum nitrat kombinasyonu) ticareti

Silah ticareti ilk çağlarda özellikle önemlidir. Demir, M.Ö 2000 civarında keşfedilmiş, demiri ve demir ticaretini kontrol eden medeniyetler, diğer medeniyetlere rahatlıkla hükmedebilmiştir. Tarihe damgasını vuran dünyanın ilk büyük imparatorlukları- Büyük İskender İmparatorluğu, Han Hanedanı(Çin İmparatorluğu), Roma İmparatorluğu ve Pers İmparatorluğu da dahil olmak üzere- bu egemenliğin doğrudan yansıması olarak kurulmuştur.

İmparatorluklar yaratan askeri teçhizatın ticaretini yapabilen girişimciler ise bu gayretin haklı bir sonucu olarak ödüllendirilmiş, böylece ilk girişimcilerin en başarılı olanları savaş araçları takas edebilenler arasından çıkmıştır.

Bu dönemde ticaret, ham kaynaklar ve malların takasından çok daha öte bir kavramı ifade etmektedir. Zira fikir ve teknolojilerin el değiştirmesi de söz konusudur. Bundan olacak ki ilk girişimciler fikirleri dünyaya yaymaktan sorumlu kişiler olarak algılanmaktadır.

 

Girişimcilik ve Paranın İcadı

Girişimcilik tarihindeki (dahası insanlık tarihindeki) en önemli gelişmelerden biri de paranın icadıdır.

Paranın icadından önce, girişimcilik ve ticarete ilişkin tüm faaliyetler takas usulü ile gerçekleştirilmektedir. Örneğin, 5 çubuk demir almak isteyen birinin karşılığında 1 at satmaya razı olması gerekebilmektedir. Tabii bunun için ata ihtiyacı olan bir demir tüccarının bulunması da şarttır. Takas sisteminin sınırları “ihtiyaçların çatışması” olarak adlandırılmakta ve mevcut sistem kişiye sınırlı bir ticaret veya girişim imkanı sunmaktadır.

Para birimleri  ise durumu kökten değiştirmiştir. Gümüş yüzük veya çubuk şeklindeki bilinen en eski para birimlerinin izine ise eski Irak’ta rastlanmıştır. M.Ö 2000’den itibaren tarihin en eski para formları keşfedilmiş, bu para biçimlerine “sikke” adı verilmiştir; ancak kullanılan malzeme her kültürde farklıdır. Örneğin bazı kültürler para olarak deniz kabuklarını kullanırken, diğerleri tütün yaprakları, boncuklar veya büyük yuvarlak taşları kullanmıştır. Çok geçmeden, kağıt para ve madeni para ortaya çıkmıştır. Özetle, para girişimciliğin kaderini kökten değiştiren bir icat olmuştur. Para sayesinde uzun mesafeli ticaret kolaylaşmış, para yeni değişim/takas aracı haline gelmiştir. Dahası paranın varlığı girişimcilere değer depolama imkanı sunmuştur.

 

Orta Çağ’da Girişimcilik ve Pazar Kavramı

Pazar kavramı Orta Çağ itibariyle her geçen gün daha da popüler hale gelmiştir. Yoğun nüfusa sahip bölgeler, yiyecek, giyecek, hizmet vb. önemli şeyleri satın alabilecekleri çok daha büyük pazarlara ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Başlangıcı 1470’li yıllara rastlayan nüfus patlaması, pazarın girişimcilikle olan bağını daha da sağlamlaştırmıştır. Bu dönemde girişimcilik alanında yaşanan çarpıcı gelişmelerden bazıları ise şunlardır:

  • Küçük işletme sahiplerinin daha fazla finansman ihtiyacı olduğundan bankacılık yükselişe geçmiştir.
  • Lonca sisteminin yaygınlaşması ile yetenekli zanaatkarlara ve diğer girişimcilere işlerini birlikte organize etme, üretilen malların kalitesini düzenleme imkanı sunulmuştur- böylece Orta Çağ Avrupa’sına ait şehirlerdeki belirli mallar için itibar geliştirme fırsatı doğmuştur.
  • Girişimciler yurt dışından mal satın alabilmiş, bu malları bitmiş(nihai) ürünlere dönüştürmeyi başarmış ve sonra da bu malları her zamankinden daha büyük bir karla satışa sunmuşlardır.

 

İnovasyon Karşıtlığı

Girişimcilik her dönem yükselişte olamamıştır. Öyle ki bu başlığı oluşturan dönemin girişimciliğin en karanlık günleri olduğu dahi söylenebilir- bu dönemde çoğu girişimci, icat ve yeniliklerini askıya almak zorunda kalmıştır.

Ticaretin ve keşiflerin bu denli ilerlemesinden önce çoğu kişi sermaye birikimine karşı önyargılıdır. İnovasyon, dünya çapında sıklıkla – ve şaşırtıcı bir şekilde – engellenmektedir. Vizyon sahibi girişimcilerin icatlarının dahi toplum için faydalı görülmemesi sebebiyle var olma fırsatı bulmaksızın yok edilmesine dair sayısız örnek mevcuttur.

Kapitalizm tarihinin başlarında, parasal kazanç fikri çoğunluk tarafından reddedilmiş, hatta bir utanç kaynağı olarak görülmüştür. Kredilerden faiz almak vb. tefecilik uygulamaları Hıristiyan Kilisesi tarafından yasaklanmıştır. Görev/iş tanımları gelenek ve kast sistemlerince belirlenmiş; yenilikler bastırılmış, verimlilik düşürülmüştür. Hatta kimi zaman yenilik yanlıları ölümle dahi cezalandırılmıştır. Dokuma endüstrisinde seri üretim fikri ilk kez on altıncı yüzyılda ortaya çıkmış; ancak bu parlak fikir lonca üyelerince protesto edilmiştir. Öyle ki iki yüz dokuma tezgahı içeren verimli bir atölye, bu tür bir verimliliğin mevcut işçi sayısını azaltacağı gerekçesiyle krallık tarafından yasadışı ilan edilmiştir.

Her şeye rağmen bu dönem, yel değirmeni, kağıt fabrikası, mekanik saat, harita ve matbaa da dahil dünyanın en etkili teknolojilerinin ortaya çıktığı bir zaman dilimi olmayı başarmış; böylece, geleceğin girişimcilerin yükselen trendlerden yararlanmak adına yeniliğin gücünden yararlanmasının yolu da açılmıştır.

 

Merkantilizm, Kaşifler ve Yeni Dünya

Merkantilizm felsefesinin doğuşu 1550 yılından1800’e kadar olan döneme rastlamaktadır (Merkantilizm, 15. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında egemen olmuş, ticaret burjuvazisinin çıkarlarını öne alan, refaha ulaşmanın yolunu ise üretime değil ticaret ve anapara birikimine bağlayan öğretidir). Bu felsefenin takipçileri, dünyada yalnızca sınırlı miktarda bir zenginlik olduğuna inanmakta, ülkelerin zenginliği ve değerinin devletin elinde tuttuğu hazine, altın  ve gümüş ile ölçülmesi gerektiğini savunmaktadır. Merkantilizme göre zenginliğin bir diğer ölçütü ise ülkelerin ihracatı ithalatın önüne koyabilme dereceleriydi. Ancak, Kristof Kolomb’un 1492’de gerçekleşecek Yeni Dünya keşfi girişimcilik ve zenginliğe ilişkin bu anlayışı kökten değiştirecektir. Öyle ki merkantilist idealler keşfedilmeye müsait uçsuz bucaksız Yeni Dünya toprakları ile bütünleşmiş, dönemin ilk kaşifleri zengin birer girişimci haline gelmiştir. Bahsi geçen girişimcilerin daha çok tüccarlar, kaşifler veya araştırmacılar olarak anılması da bundandır. Bu bireylerden sermaye artırmaları, risk almaları ve ekonomik büyümeyi teşvik etmeleri (tıpkı günümüz girişimcileri gibi) beklenmiştir. Bundan olacak ki bu dönem aynı zamanda kapitalizmin başlangıcı olarak görülmektedir.

Merkantilist dönemin en çarpıcı gelişmeleri Yeni Dünyadan getirilen mal veya malzemelerle ilgilidir. Örneğin, Yeni Dünya merkezli yapılan gümüş ithalatı, ticari faaliyetlerin Atlantik Okyanusu ötesine geçişini hızlandırmıştır-sonraları altın da benzer bir motivasyon sağlayacaktır.

Bir diğer kritik gelişme ise, Luca Pacioli’nin muhasebe alanındaki ilerlemeleridir. Pacioli, bir işletmenin hesaplarını takip etmede kullanılacak standartlaştırılmış ilkeleri oluşturmuştur. Sonraları bu ilkeler dönemin kaşifleri ile tüccarlarınca sıklıkla kullanılmıştır.

 

1800’lerden Sonra Girişimcilik: Makineler ve Piyasalar

Çoğu insan girişimciliğin son 200 yılını büyük ölçüde “makineler ve piyasalar” tarafından beslenen cesur atılımlar silsilesi olarak görmektedir.

Bu dönemde kapitalizm anlayışı dünya geneline yayılmıştır. Kapitalizm teorisi yerini “Ekonominin ve kapitalizmin babası” olarak anılan İskoç ekonomist Adam Smith’in merkantilizm fikrini yok ettiği 1776 tarihli “Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Nedenlerine İlişkin Bir İnceleme” adlı çalışması ile daha da sağlamlaştırmıştır. Smith, dünya toplumlarını oluşturan itici gücün merkantilizmin değil, kişisel çıkarlar olduğunu savunmuştur. Bu sayede, bu dönemin girişimcileri bir yandan toplumu bir bütün olarak iyileştirmeye devam ederken diğer taraftan da kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilmiştir. Bu anlayışı benimsemekte geç kalan veya kişisel çıkarlarını hiçe sayan bireyler ise üstünlüğü sıklıkla rakiplerine kaptırmıştır- tam da bu yüzden, malları için fahiş bir fiyat belirleyen ya da işçileri için herkes kadar bedel ödemeyi reddeden her girişimci kendisini bir noktada alıcısız veya işçisiz bulmaktadır. Özetle, pazardaki bu rekabet nihayetinde kişisel çıkarları düzenleyerek yeniliği körükleyen, yaşam standardını iyileştiren ve ulusların zenginliğini artıran türden bir girişimciliğe yol açmaktadır.

 

Sanayi Çağı ve Girişimcilik

Sanayi Devrimi, girişimcilik tarihinin bir başka köklü değişimine öncülük etmiştir. 18. yüzyıldan itibaren girişimcilik anlayışı, küçük şehirlerdeki küçük ölçekli üretimden büyük şehirlerde gerçekleştirilen büyük ölçekli üretime doğru evirilmiş; bu köklü değişimin getirileri ise şunlar olmuştur:

Kullanılabilir Enerji Kaynağı Üretimi: Üretim artık rüzgarla (hava durumuna bağlı olan) veya yağışla (konuma bağlı olan) çalışan küçük ölçekli enerji kaynakları ile sınırlı değildir. Elektrik, buhar, içten yanmalı motor, lokomotif, otomobil ve petrol gibi teknolojilere de güvenilmektedir. Kullanılabilir enerji kaynaklarındaki bu artış dönemin girişimcilerine büyük ölçekli fabrikalar kurma olanağı sunmuştur.

İşgücü Kullanılabilirliği: 1700’leri takip eden yıllarda nüfusun büyük çoğunluğu sanayi şehirlerine göç etmeye başlamıştır. Bu göç dalgası girişimcilere fikirlerini hayata geçirmede kullanacakları büyük çaplı ve ucuz işgücünü sağlamıştır.

Piyasaya hakim olan bu iki güç dünyanın en büyük girişimcilerini yaratmıştır. Amerika bu dönemde bilhassa kritik bir rol oynamış ve Andrew Carnegie(demir-çelik fabrikası kurucusu), J. Morgan(banker ve sanayici), John D. Rockefeller(tüm zamanların en zengin iş insanı), Frank Kenan(iş insanı) ve Henry Ford(otomotiv üreticisi) gibi önemli girişimcilerin önünü açmıştır.

 

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Girişimcilik

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra girişimcilik anlayışı birkaç farklı nedenden dolayı değişime uğramıştır. Bunlardan ilki ve en önemlisi son hızla küreselleşen ekonomidir. Nakliye süreci ve iletişim araçlarındaki gelişmeler, girişimcilerin ürün ve hizmet satışını küresel boyuta taşımalarını kolaylaştırmıştır. Amerika vb. devasa ekonomiler artık yalnızca Amerikan pazarlarına ürün satışı yapmakla yetinmemektedir. Araba sahibi olan insan sayısı vb. mikro ekonomik faktörler de ekonomik küreselleşmede etkilidir. Özellikle Amerika’da araba satışları ve kullanımındaki fahiş artış büyük şehirleri birbirine bağlayacak otoyollara sahip olunmasını önemli hale getirmiş; karayolları önemli hale geldikçe, insanların seyahat süresince yemek yiyebilecekleri restoranlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu, McDonald’s’ı dünyanın en başarılı fast food zincirlerinden biri haline getiren Ray Kroc gibi girişimcilerin zenginliğe ulaşmasının önünü açmıştır. Kroc, standart ve sınırlı bir menü üzerinden maliyetleri azaltmaya giden bir restoran zinciri  yaratarak milyonlar kazanmıştır. Bu dönemde zenginleşen diğer şirketler ise General Electric, Lockheed, IBM ve Holiday Inns’dir.

Dünya genelinde pek çok ülke II. Dünya Savaşı’ndan sonra benzer bir büyüme sürecinden geçmiştir. Örneğin Japonya, büyük nüfuslu ülkeleri düşük ücretle çalıştırdıkları bir sömürge sistemi kurmak suretiyle dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline gelmiştir. Almanya da benzer bir süreç yaşanmıştır.

 

Modern Girişimcilik

Bugünün girişimcileri ekonominin can damarı olarak görülmektedir. Çin gibi komuta anlayışına dayalı ekonomilerde dahi girişimcilere ekonomiye olan katkılarından dolayı değer verilmekte, her biri dünya genelindeki şirketlerle rekabet edebilmek adına inovasyona teşvik edilmektedir.

Modern bir altyapı ve iletişim sistemi ile desteklenen küresel ekonomi, girişimcilik dünyasında yeni ve rekabet odaklı bir çağ başlatmıştır. Öyle ki bugün yalnızca kabilenizdeki, kasabanızdaki, köyünüzdeki veya şehrinizdeki girişimcilerle değil; dünyanın dört bir yanından pek çok girişimci ile rekabet etmek zorundasınız. Dahası bu girişimcilerin çoğu ucuz üretim araçlarına sizden önce erişebilmektedir- örneğin, ucuz işgücü veya ham madde kaynaklarına çok daha kolay bir erişimleri olabilir. Bu, modern girişimciliği daha önce hiç olmadığı kadar zorlayıcı ve faydalı hale getirmiştir.

 

Son Söz: Girişimciliğin Geleceği

Girişimcilik tarihini irdeledik. Peki, sizce girişimciliği gelecekte neler bekliyor?

İlk çağlardan bu yana girişimciliği kontrol eden itici güç arz ve talep olmuştur. Tarım Devrimi’nin ilk girişimcileri çiftçilerin alet ve barınak ihtiyaçlarını karşılamış; karşılığında ise ailelerini besleyebilecekleri yiyecekleri almıştır.

Yıllar geçtikçe kullanılan araçlar çarpıcı biçimde değişse de girişimciliğin özü aynı kalmıştır. Dünyanın her yerinde girişimcilik anlayışı arz sunarak talepleri karşılama odaklı olmuştur. Girişimciler daha önce hiç kimsenin çözemediği sorunları çözmek adına yepyeni teknolojiler geliştirmiş, görülmemiş icatlara imza atmışlardır.

Ayrıca, pazardaki rekabet artışı girişimcilerin kişisel çıkarlarını toplumsal faydanın önüne koymasını, girişimcilerin sattıkları mallar için fahiş miktarlar talep etmesini veya çalışanları yok pahasına çalıştırmasını engellemiştir.

Girişimciliğin temel yapıtaşlarının yakın zamanda değişmeyeceği aşikardır. Bu, girişimcilerin gelecek günlerde de el üstünde tutulacakları ve inovasyonun ön saflarında yer almaya devam edecekleri anlamına gelir.

Mutlaka Okunması Gerekenler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar