Dünyada zengin olmanın en kolay olduğu ülke neresi?
1990’lı yılların başında Norveç’te sosyoloji okurken ders esnasında bir hocama bu soruyu sormuştum. Çünkü ders sosyal demokrasi, İskandinavya refah devletleri üzerindeydi. Hocam bu soruya yönelik heyecanını gizleyemedi ve eşitlikçiliğin önem verildiği toplumlarda çok fakir ve çok zengin insanların bulunmadığını ifade etti.
O dönemde zengin insanlar üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlıyordum. Varlıklı insanlarla tezim için mülakat yaparken bana hep aynı şeyi söylediklerini fark ettim: “İskandinavya’da hayat zordur. Para kazanmak için diğer insanlardan iki kat daha fazla çalışmak zorundayız çünkü vergiler yüksek. Sendikalar işçilerin maaşını belirleme konusunda çok etkili. Ve devlet desteği insanları çalışma konusunda tembel yapıyor.”
Mülakat yaptığım zengin İskandinav insanların cevabı temel olarak bu şekildeydi.
Her sosyal bilimci gibi ben de zenginlere karşı sempati benimsemeye başladım. Hocama sorduğum soruya geri dönelim şimdi.
“Eşitliğe önem vermeyen ve tek hayali zengin olmak olan bir insan için dünyada zengin olmanın en muhtemel olduğu yer neresidir?”
Hocam bu soruya üzerine afalladı ve şöyle dedi:
“Eğer hayatındaki temel amaç zengin olmaksa serbest piyasa, düşük vergi
ve devlet müdahalesinin en az olduğu bir ülkede doğmuş olman gerekir. Eğer senin amacın buysa sosyoloji okumaman daha iyi olur.”
Sonraki dönemde Oslo Üniversitesi’nden ekonomi profesörü Kalle Moene ile tanıştım ve ona da aynı soruyu sordum.
Ancak önce zenginliğin tanımını yapmamız gerekiyor.
Birleşmiş Milletler’e göre fakirlik sınırı konusunda çeşitli ölçüler ortaya atıyor. Hani günlük 1 dolardan, 2 dolardan daha az kazanmak gibi.. Ancak öncelikle zenginlik sınırını tanımlamamız gerekir. Zenginlik sınırı söz konusu olunca en doyurucu rapor 2014 tarihli Wealth Report. Buna göre net mal varlığı 30 milyon dolardan çok olan insanlara zengin adı veriliyor.
Bu rapora göre dünyada 170.000 kişinin en az 30 milyon dolarlık bir serveti var. Ülke bazında bakarsak da ilk beşte Çin, İngiltere, Almanya, Japonya ve ABD geliyor. ABD’de 30 milyon dolardan daha çok parası olan 40.000 kişi var.
Elbette burada amacımız istatistiksel veriler sunmak değil. Nüfus başına düşen zengin sayısı bize daha çok şey söyler. Kıbrıs, Monaco, Singapur, İsviçre, Hong Kong gibi vergi cennetlerini bir kenara bırakırsak 179 zenginiyle Danimarka ve sırasıyla Kanada, Yeni Zelanda, İsveç ve Norveç ilk 5’te yer alıyor.
ABD ise 13. sırada yer alıyor. Peki o halde benim hocamın söylediği “Sosyal demokrat refah ülkelerinde zengin insanlar yoktur.” sözüne ne demeli? ABD gibi zenginliğin sınır tanımadığı ülkelerde 30 milyon dolarlık bir servetin lafı dahil edilmez.
Zenginlik sınırını 30 milyon dolardan 1 milyar dolara çıkaralım hadi. Bu konuda en güvenilir bilgiyi Forbes’tan alırız. Forbes’a göre bir ülkede yaşayan milyarder sayısı ile ülkede yaşayan 1 milyon insan arasındaki oran şöyle bir manzara oluşturuyor.
Almanya: 1.2 milyarder / 1 milyon kişi
ABD: 1.7 milyarder / 1 milyon kişi
Norveç: 2 milyarder / 1 milyon kişi
İsveç: 2.4 milyarder / 1 milyon kişi
İzlanda: 3.1 milyarder / 1 milyon kişi
Bu manzaranın iki nedeni var:
İlk neden ücretsiz ve nitelikli eğitim. Sosyal demokrasilerde herkesin iyi ve ücret eğitim alma şansı vardır. Öğrencilere ucuz öğrenim kredisi ve çeşitli bursların verilmesi bu kişilerin yeteneklerini geliştirip para kazanmalarını sağlar.
Bu durumu sosyal mobilite kavramıyla daha iyi anlayabiliriz.
Bir toplumdaki tüm babaları gelir düzeylerine göre yüksekten düşüğe 5 gruba ayıralım.
Sonra bu babaların oğullarını ele alalım ve onları da yine aynı ölçülere göre 5 gruba ayıralım. Acaba en düşük gelir seviyesine sahip babaların oğullarından en yüksek gelir seviyesi grubuna yükselen kaç oğul var?
Eğer sosyal mobilite tıkır tıkır işlese, eğer yetenekler, eğitim imkanları ve fırsatlar eşit dağıtılsa; en alt tabakadaki %20’nin oğulları, eşit olarak ayrılırdı.
Danimarka mesela sosyal mobilitenin kusursuza yakın olduğu bir ülke. Babası fakir olup kendisi zengin olan kişilerin sayısı %14. İsveç için bu oran %12 iken ABD içinse %8.
Yani ücretsiz eğitimin olduğu İskandinav ülkelerinde kendi emekleriyle zengin olan kişi sayısı ABD’den daha yüksek.
Eğer düşük gelirli bir aileden gelip yine düşük gelirli olmaya devam eden kişilere baktığımız zaman en büyük oranın ABD’de olduğunu görüyoruz. Bunu ABD’de eğitimin pahalı olmasına bağlayabiliriz.
İskandinavya’da zengin olmanın ikinci ve en önemli nedenine geldi sıra.
ABD’de ya da Türkiye’de markette satın aldıklarınızı paketlemenize yardım eden insanlar olduğunu görürsünüz.
İskandinavya’da böyle bir şey yoktur.
Böyle bir farkın olmasındaki temel neden İskandinav sendikaların asgari ücret konusunda ciddi bir gücünün olmasıdır. İşte bu nedenle Norveç’te bir markette sırf paketleme işi için insan çalıştırılmaz. Böyle işlerde çalışan kişiler ise ABD’dekilerden en az 3 kat daha yüksek maaş olur. Bu nedenle İskandinav ülkelerinde böyle işleri makineler yapmaya başlamış durumdadır.
İnsan emeği yerine makine ve teknolojiden yararlanılması ise verimliliği artırır ve uzun vadede kazancı artırarak toplumun daha refah içinde yaşamasını sağlar.
Dayanışma ve eşitlik ruhu için İskandinav sendikalar en yetenekli insanların maaşlarının abartılı olmamasını sağlar. Mesela Norveçli bir mühendis yılda 75.000 dolar kazanırken aynı yetkinliğe sahip ABD’li bir mühendis 100.000 dolar kazanır.
Yani bir anlamda sendikalar sermayeye dolaylı da olsa yardım eder.
Tezim için mülakatıma katılan ve İskandinavya’da zengin olmanın zorluğunu anlatan kişilerin hatalı olduğunu şimdi fark ediyorum.
Sosyal demokrasilerde zengin olmak hem daha kolay hem de bu kişilerin eleştirdiği yüksek vergi esasında ücretsiz eğitime imkan sağlıyor. Ücretsiz ve kaliteli eğitim iş gücüne daha nitelikli insanların katılmasını sağlıyor. Güçlü sendikalar ise verimliliği artırıyor. Devlet ise sendikaları küçülmeye teşvik ediyor, sendikalar da işbirliği yaparak bunu kabul ediyor. Zira tüm işçilerin hakkının devlet tarafından savunulacağını sendikalar da biliyor.
Yani zengin insanlar filozof İmmanuel Kant’ın değindiği kuşa benziyorlar. Bu kuş hava olmayan bir yerde daha hızlı uçacağını düşünüyor fakat onun havalanmasını sağlayan şeyin hava olduğunu unutuyor.
Özetle ekonomi, birinin kazanırken diğerinin kaybettiği bir strateji oyunu değildir. Bu nedenle İskandinavya, o meşhur Amerikan rüyasını gerçekleştirmek, fakir bir aileden gelip milyoner olmak için daha uygun bir coğrafyadır.