Blog yazarları, yazı konusu bulmakta zorlandıklarında genelde “blogun temasını” eleştirir.
“Bu konuda daha başka ne yazılabilir ki ya?” veya “Bu konuda çok yazı var. Benim yazım bu yazılar arasında kaybolur.” diye düşünür.
Ancak bu hiç de geçerli bir gerekçe değildir.
Blogunuzun konusu ne olursa olsun, “yazı konusu bulamamak” bir bahane olamaz.
Dünyanın en spesifik konusunda bile onlarca kaliteli ve nitelikli blog yazısı yazılabilir.
1. İlginç Şeyler Yazabilmek İçin Öncelikle İlgili Olmanız Lazım
Yazar Austin Kleon, “Bir Sanatçı Gibi Araklayın” adlı kitabında ilginç fikirler bulabilmek için çevrenize ilgi duymanız gerektiğini ifade ediyor.
Heyecan verici, etkileyici, kaliteli, gurur verici şeyler bulup başka insanlarla paylaşmak için çeşitli konulara karşı gerçek bir ilgi duymanız şart. Bu tabii ki tematik bir blog yazan kişiler için geçerli. Eğer tamamen şahsi bir blogunuz varsa dilediğinizi yazabilirsiniz. Ancak belli bir konu hakkında yazıyorsanız zaman zaman ele aldığınız konular hakkındaki ilgi ve bilgi düzeyinizi kontrol edin.
Sektör veya belirlediğiniz konu hakkında yazılan başka yazıları düzenli olarak takip edin. Sizle benzer konularla yazan, çizen, düşünen insanlarla internette etkileşime girin, bu kişilerle diyalog kurun, onların düşünme tarzını anlamaya çalışın.
Blog yazarı olarak daima kendi blogunuzda yazmazsınız. Çoğu zaman firmaların, şirketlerin, haber sitelerinin bloglarına ücret karşılığı yazarsınız. Bu da yazacağınız konu hakkında size tam bir özgürlük vermez. Yani sizden X konusunda bir blog yazısı yazmanız istenir.
Böyle bir durumda konu hakkında olabildiğince çok şey öğrenmeye çalışın. Konuya çok aşina olmasanız bile yine de özgün ve ilginç içerikler üretebilirsiniz. (Konuya yabancı olmanız bazen avantaj bile olabilir.)
Örneğin “şifalı bitkiler” konusunda bir yazı yazmanız gerekiyor ancak siz bu bitkilere dair en ufak bir şey dahi bilmiyorsunuz.
Şifalı bitkiler hakkında okumaya başladıkça konuya daha da ilgi duyabilirsiniz. Şifalı bitkilerin tarihi, şifa bitki türleri, sadece Türkiye’de yetişen şifalı bitkiler, halüsinatif bitkiler, Budizmde kutsal kabul edilen şifalı bitkiler… Tek bir “şifalı bitkiler” anahtar kelimesinden onlarca, yüzlerce blog yazısı çıkarılabilir.
Yani yazmanız gereken konu hakkında araştırma yapıp iyi bir temel oluşturduktan sonra aklınızda daha çok konu, daha çok başlık, daha çok soru gelir. Bu da blog yazısı yazma konusunda sizin elinizi rahatlatır tabii ki.
2. İnsanların Öğrenmek İstediği Şeyleri Araştırın
Yazmanız gereken konu hakkında araştırma yaparken bir yanda da insanların bu konuya dair merak ettiklerine dikkat edin. Blog yazısı yazarken en iyi yöntemlerden biri, yazı başlığını soru cümlesi şeklinde tasarlamaktır.
Örneğin Google’da insanların bir anahtar kelimeyi nasıl araştırdığına dikkat edebilirsiniz. Google’a sadece anahtar kelimeyi girin ve insanların en sık aradığı soruları görün. Bu kadar basit esasında.
Ayrıca Answer the Public gibi web sitelerinden istifade ederek insanların en sık aradığı anahtar kelimeleri de görebilirsiniz. Böylece blog başlığınızı ve yazı içeriğini daha çok insanın ulaşabileceği şekilde formüle edebiliriniz.
3. İnsanların Farkında Olmadığı Konular Bulun
Blog yazarlığı için SEO araştırması yapmak çok önemli bir mesele. Fakat insanların daha önce sormadığı sorulara yanıt aramak da yine orijinal ve ilginç içerikler ortaya koyabilir.
Bir konu hakkında uzun süre boyunca yazı yazmayı planlıyorsanız, sürekli taze fikirlere açık olmanız çok önemli. Farklı bloglara bakabilir, Youtube ve Twitter’ı takip edebilir, internette ve çevrenizdeki insanların bir konuya dair merak ettiklerini öğrenebilirsiniz.
Blog dünyasında gerçekten fark yaratmak istiyorsanız masaya yeni konular, özgün içerikler koymanız şart. Özgün ve ilginç içerikleri başka blog yazarları da kaynak gösterebilir, içeriğiniz 365 gün boyunca dolaşım kalabilir bu sayede.
Ve unutmayın, bir konu hakkında blog yazısı yazacağınız zaman tüm sorulara A’dan Z’ye yanıt vermek zorunda değilsiniz. Daha önce hakkında yazılmamış ilginç bir boşluk ya da mesele bulduğunuzda bu bile başlı başına bir yazı konusudur. Yani o güne dek neden o konuya dair hiçbir şeyin yazılmadığına dair bir blog yazısı yazarak tartışma ortamı oluşturabilir, etkileşim elde edebilirsiniz.
4. Zıtlıklardan Yararlanın
Yazacağınız konuya daima farklı açılardan bakmaya çalışın.
“Tanımadığınız Kişilerle Muhabbet Açmanın 5 Yolu” başlıklı bir yazı gayet ilginç görünmektedir.
Ancak bir de şöyle düşünün: “Tanımadığınız Kişilere Söylememeniz Gereken 5 Cümle.”
İkinci başlık çok daha ilgi çekici görünüyor. İnsanlar olumsuzluklara, kötü durum senaryolarına nedense daha çok rağbet eder. Yani meseleyi olumsuz bir açıdan ele almak da iyi bir strateji olabilir.
Şöyle de diyebiliriz: Temel bir konu hakkında yazdıktan sonra bu konuyu farklı açılardan ele alırsanız blog yazısı bulma konusunda daha az sıkıntı çekersiniz. Aynı konuya farklı perspektiflerden bakmayı alışkanlık edinin kısaca.
5. Dışarı Çıkın!
Absürt bir öneri gibi gelebilir, ancak öyle değil.
Sürekli masa başında blog fikri düşünmek, bir şeyler yazmaya çalışmak bazen sizi bunaltabilir. Bunun yerine takıldığınız zamanlarda biraz yürüyüşe çıkmak, gidip bir kafede kendinize güzel bir espresso söyleyip caddede akıp giden hayatı izlemek zihninizi tazeleyecektir.
Herhangi bir makine gibi, beynin bir çıktı verebilmesi için girdiye ihtiyacı vardır. Tost makinesine elektrik vermezseniz ısı üretemez. Buzdolabına elektrik vermezseniz soğutamaz…
Bu yüzden masanın başından kalkıp biraz hayata karışmak, zihninize ve bedeninize iyi gelecektir.
Daha önce denemediğiniz yeni bir şey denemek de yine size taze bakış açıları kazandırır. Daha önce yemediğiniz bir yemek yemek, yeni bir bilgisayar programı öğrenmeye çalışmak, yeni insanlarla tanışmak, daha önce hiç gitmediğiniz bir semtin sokaklarında yürümek… Yeter ki yeni bir şeyler deneyin.
Konfor alanında çıkıp ufkunuzu genişletmeniz, kendinizi yeni deneyimlere açmanız gerekiyor. İlham aslında bunları yaptıktan sonra zihninizde belirecek olan düşüncelerden ibarettir. Ancak 7/24 hep aynı şeyleri yaparak ilham perilerinin sizi ziyaret etmesini bekleyemezsiniz. Böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini garanti edebiliriz.
Unutmayın, Isaac Newton yerçekimi yasasını masa başında, başka insanların yazdıklarını okuyarak bulmadı. Doğa yürüyüşü esnasında soluklanmak için bir elma ağacının altına oturdu… Sonrasını en hafif tabirle “bilimsel devrim” olarak nitelendirebiliriz.