Pazartesi, Eylül 16, 2024
Ana SayfaBaşarı HikayeleriBaşarıyı Geç Yakalamış İnsanlardan Neler Öğrenebiliriz?

Başarıyı Geç Yakalamış İnsanlardan Neler Öğrenebiliriz?

Bizler toplum olarak mucizevi hayatlara-kendi alanlarındaki genç yıldızlara-  odaklanma eğilimindeyiz. Peki ya bunun yerine zaman çizgisinin öteki tarafına, yani yaş almış insanlara baksak? Ne görürüz dersiniz? Bu tarz insanlar üzerine bir araştırma gerçekleştiren ağ bilimcisi Albert-László Barabási, araştırmanın sonunda hepimize fayda sağlayabilecek ders niteliğinde bilgilere ulaştı.

O halde açıklamalarımıza ilk örneğimiz ile başlayalım:

Analitik kimya profesörü John Bennett Fenn 50 yaşında Yale Üniversitesi’ne katıldığında akademik standartlara göre oldukça yaşlıydı. Ancak yine de köklü bir isim olmayı başardı. İlk araştırma makalesini lisansüstü eğitiminin on yıl sonrasında, yani 32 yaşındayken yayınladı. İlk akademik görevini aldığında ise 35 yaşındaydı ve Princeton Üniversitesi bünyesinde atomik ve moleküler ışınlarla çalışmaya başladığı akademik hayatına Yale’de devam etti. Fenn, çalışkan ve işini seven biri olsa da etkili bir bilim insanı sayılmazdı. Öyle ki bölüm başkanlığı Fenn 70 yaşına geldiğinde bir miktar rahatlama hissetmiş olmalıydı çünkü kendisini ancak o zaman yaşından ötürü emekliliğe zorlayabileceklerdi.

Ancak Fenn’in durmaya hiç niyeti yoktu. Üç yıl önce, yani 67 yaşındayken, laboratuvar alanı ve çalışanlarından çoktan soyutlanmış yarı emekli bir Yale çalışanı olarak algılanan Fenn “elektrosprey iyonlaşması” olarak adlandırdığı yeni bir tekniğe ilişkin bir makale yayınladı. Damlacıkları yüksek hızlı ışık demetlerine dönüştürdüğü bu teknikte ışın, büyük moleküllerin ve proteinlerin kütlelerinin hızlı ve doğru bir şekilde ölçülmesini sağlıyordu. Fenn bu sonucu ciddi bir atılım olarak gördü, üstelik çok da haklıydı – tekniği hızla laboratuvarların olmazsa olmazı sayılan bir araca dönüştü.

Bu büyük buluşun ardından Fenn, Yale’de bir süre takıldıktan sonra Virginia Commonwealth Üniversitesi’ne geçiş yaptı. Yeni bir laboratuvar açtı ve bundan sonraki yıllarda yaptığı her şey tam bir devrim niteliğindeydi. Ortaya attığı bu ilk fikri daha da geliştirerek bilim insanlarına ribozomları ve virüsleri önceleri bu denli isabetli olacağını hayal dahi edemeyecekleri bir doğrulukla ölçmeye ve hücrelerin nasıl çalıştığı konusundaki anlayışımızı değiştirmeye ilişkin sağlam yöntemler sundu. Fenn 2002 yılında, seksenli yaşlarının ortalarında iken Kimya alanında Nobel Ödülü’ne layık görüldü.

Fenn’in hikayesi hayat dersi niteliğinde bir mesaj da içeriyor: Başarıyı yakalamanın yaşla uzaktan yakından alakası yok. Yeni bir başarıya hatta atılıma imza atmak bir şeyi tekrar tekrar denemenizi gerektiriyor. Bu gerçeğin farkına vardığınız gün hayatınızın dönüm noktası olacak – her yerde yeni yeni Fenn’ler görmeye başlayacaksınız.

Gelelim diğer örneklerimize…

Mc Donald’s restoranını dünyaca ünlü fast food zincirlerinden biri haline getiren iş adamı Ray Kroc bu işe atıldığında 53 yaşındaydı.

27 yıllık hapis hayatından sonra ortaya çıkan ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyahi devlet başkanı olmayı başaran Nelson Mandela 76 yaşındaydı.

Tüm bu geç gelen başarı örneklerinin perde arkasında kişilerin azmi dışında bir başka ortak yön daha saklıydı. Onların başarı rotası kariyer hayatları süresince kendini göstermekten geri duran gizli bir faktör tarafından yönlendiriliyordu. Albert-László Barabási ve ekibi bunu “Q faktörü” olarak adlandırmıştı ve bu faktör şu soruyu cevaplamalarına yardımcı oluyordu: Son derece başarılı fikir ve ürünlerin asıl kaynağı nedir?

Yeni projeler her daim bir fikirle başlar, içinde bulunduğunuz yaratıcı alan ne olursa olsun durum budur. Yine de, fikrin önemini veya yenilik derecesini her daim önceden kestiremeyiz. Öyleyse “rastgele fikir” olarak adlandıracağımız bu fikri “r” sembolü ile gösterelim ve bu r’ye fikrin değerini ifade eden sayı gözüyle bakalım. Bir alışveriş merkezinde farklı bir fast food lokantası mı açtınız? Sıfıra yakın bir r değeri kullanmalısınız. Bir ışınlama makinesi mi inşa ediyorsunuz? Bunu için oldukça büyük bir r değeri kullanmanız mümkündür. Tabii bu durumun üstesinden gelebileceğinize gerçekten inanıyorsanız.

Ancak fikirler ucuzdur, risk kapitalistleri tarafından papağan misali tekrarlanan bir gerçektir bu. Herhangi bir fikri işleme ve onu yararlı bir ürüne dönüştürme yeteneğiniz, bir yatırımcının sizin için yazacağı çekin miktarını belirleyecektir. Aynı şey değişik türden işler için de geçerlidir: Beceriksiz ellerde müthiş bir fikir dahi nadiren önemli bir sonuca yol açar. Bir fikre sahip olmak kadar söz konusu fikri mucizevi bir icat haline getirme yeteneğiniz de aynı derecede önemlidir ve bu, kişiden kişiye büyük ölçüde değişecek bir durumdur.

Barabási bu yeteneği de “kişisel Q faktörü” olarak adlandırdı. Böylelikle inovasyon süreci bir denklemle ifade edilmiş oldu.

Nasıl mı?

Her birimiz r değerine sahip rastgele bir fikri alır ve yeteneğimizi kullanarak onu dünya çapında geniş bir yankı uyandıracak bir keşif veya “başarı”ya- S simgesi ile göstereceğiz- dönüştürürüz. Yaratacağımız etkinin boyutunu tahmin etmek istiyorsak bu iki faktörün( fikrin henüz bilinmeyen değerinin yani r değeri ya da Q faktörü) bir projenin nihai başarısını(S) nasıl belirlediğini de anlamamız gerekir. Q faktörünüz ile bir sonraki fikrinizin değerini çarptığınızda fikrinizin başarısını tahmin etmenin yolunu bulmuş olursunuz. Formülsel olarak ifade etmemiz gerekirse;

S = Q.r (Başarı=Q faktörü x r(fikir)değeri)

Başka bir deyişle, bir ürünün veya bir anlaşmanın başarısı ya da bir keşfin asıl etkisi, bir yaratıcının Q faktörünün ve fikir değerinin ürünü olacaktır.

Bu nedenle, düşük Q faktörü olan bir birey, yüksek r değeri olan harika bir fikirle karşılaştığında sonuçta yaratılan ürünün başarısı – yani Q x r – bu düşük Q faktörü nedeniyle vasat seviyede kalacaktır. Harika bir fikir, ancak kötü bir uygulama. Apple’ın ilk taşınabilir bilgisayarı Newton’u ancak cihazın o yetersiz el yazısı tanıma becerisini bir düşünsenize! Bu durumun tam tersini de yaşayabilirsiniz: Yüksek Q faktörü olan yaratıcı bir kişi de sayısız zayıf, vasat – yani düşük r değerli – ürün yaratabilir.  Bu durum için de yine Apple’ın AppleLisa, NeXT, G-4 Cube, MobileMe ürünlerinden örnek verebiliriz. Ne o? Bunları hiç duymadınız mı? Şaşırmadık, çünkü bu ürünler Steve Jobs’un başarısızlık mezarlığındaki yerlerini çoktan aldılar. Bir fikrin r değeri düşükse, Q değeri ne kadar yüksek olursa olsun ürün değersizleşecektir. Harika bir uygulama becerisi, ancak kötü fikir.

Gelelim fikrin de yaratıcısının da eşit derecede parladığı adeta bir fırtına gibi esen örneklere… Q faktörü ve r değeri yüksek olduğunda söz konusu ikili birbirlerini geliştirebilir ki bu da kariyer çizginizi belirleyecek bir atılım yapabilmenizi sağlar. Yine Apple şirketinden gidelim: iPhone’u düşünün. Mükemmel bir uygulama ile harika bir fikrin birleşimi olup benzersiz bir ürünle sonuçlanan ve Jobs’ın teknoloji dünyasına en büyük mirası olarak tanımlanan bir icat değil midir bu?

Barabási ve ekibi bir bilim insanının Q faktörünü nasıl ölçeceklerini öğrenmelerinin hemen ardından bu ölçümün kişinin kariyer hayatı boyunca değişmeden kaldığını da keşfettiler. Bu doğruydu. Veriler gayet açıktı: Hepimiz kariyer hayatımızı yüksek ya da düşük de olsa belirli bir Q faktörü ile başlatıyorduk ve Q faktörümüz ta ki emekli oluncaya dek bizlerle kalıyordu. Barabási de 22 yaşında ilk araştırma makalesini yazdığında bugünkü kadar iyi bir bilim adamı olduğuna inanmakta zorlanmıştı. Muhtemelen şu anda sizler de tıpkı onun gibi yirmili yaşlarınızda bugünkü niteliklere sahip bir öğretmen, yazar, doktor veya satış görevlisi olmanın yakınından dahi geçemediğinizi hissetmişsinizdir. Ancak ekibimiz benzer bir şüpheyle bulgularını tekrar gözden geçirmek adına altı ay harcasa da vardıkları sonuç değişmemiştir.

Peki, bu bulgu bilim dışındaki diğer alanlar da uygulanabilir miydi? Araştırma ekibimiz iletişimsel alanda Q faktörünü nasıl ölçeceklerini öğrendikten sonra bu soruyu da cevaplayabildi. Laboratuvarın yeni üyesi Onur Varol, Twitter kullanıcılarını incelemiş ve kullanıcıların geniş yankı uyandıran tweetler atma becerilerinin ne denli iyi olduğunu ölçmüştür.

Bireyler aynı sayıdaki takipçileri ile karşılaştırıldığında bazılarının takipçileri ile iletişim kurma konusunda diğerlerinden çok daha yetenekli olduğu görülmüştür. Bu süreçte Twitter kullanıcılarının becerileri daha da geliştiği için sistematik bir büyüme ya da bozulma da gözlenmemiştir – yüksek Q faktörlü kullanıcılar aynı noktada kalmış, düşük olanlar da bir adım dahi ilerlememiştir. Yani Twitter’a katıldığımız an bir Q faktörü belirleriz ve bu değer aylar yıllar boyunca aynı kalır.

Ya Q faktörümüz düşükse?

Öyleyse size önerebileceğimiz zahmetli de olsa etkisinden bir şey kaybetmeyen bir dizi önerimiz var: Şeytanın bacağını kırma konusunda ısrar ediyor ancak bir türlü mutlu sona ulaşamıyorsanız, yanlış işler peşinde koşuyor olabilirsiniz.  Barabási de bunu bizzat deneyimlemiş. Lise yıllarında heykeltıraş olmaya hazırlanıyormuş ve dürüst olmak gerekirse bu konuda pek de iyi değilmiş. O zaman dahi sayısal zekası daha baskınmış. Bu yüzden de Q faktörünün izinden gidip araştırma laboratuvarlarını sanat atölyelerine tercih etmiş.

Bazen de herkesin bihaber olduğu tek bir alana sıkışıp kalırsınız. Barabási de yıllarca kuantum noktalarında çalışmış, ancak en büyük keşiflerin dahi çok az ses getirebildiği anlaşılmaz bir disiplindir bu. Bundan olacak ki kendisi daha geniş kitlelere ulaşabileceği bir alan olan “ağ bilimine” yönelmeyi tercih etmiş.

Mesele şu ki, eğer Q faktörünüz yaptığınız iş ile uyuşmuyorsa umutlarınızı yanlış bir kariyer yolunda tüketip tüketmediğiniz üzerine kafa yormalısınız. Mükemmel uyumu yakaladığınızda yani Q faktörünüzün parladığı iş alanını veya mesleği bulduğunuzda, yapmanız gereken bir tek şey kalıyor: Pes etmemek.

Yaratıcı bir kişinin bakış açısından bakıldığında ise uzun vadeli başarının sırrı nettir: Size bugün sahip olduğunuz Q-faktörünü bahşeden niteliklerinizin üzerlerine düşen görevi yapmalarına izin vererek onlara tekrar tekrar başarılı olma şansı tanımak. Başka bir deyişle, başarılı insanlar bir projeden diğerine koşarlar. Kazançlarını saymakla vakit kaybedeceklerine daha fazla piyango bileti almayı tercih ederler. Yani üretmeye devam ederler. Harry Potter serisinin yazarı J.K. Rowling’i düşünün. Ne zaman yeni bir kitap yayınlasa yeni hayranları ellerindeki bu son kitapla beraber eski ciltleri de okumak durumunda kalırdı. Yani yazarımız her yeni kitapla yalnızca kariyerini tazelemekle kalmıyor, çalışmalarının ömrünü ve güncelliğini de uzatıyordu.

Sizi kariyer hayatınız boyunca sürecek olan üstün başarılara iten asıl güç Fenn’inkine benzer bir sebatla birleşen yüksek Q faktörünüzdür. Shakespeare, Austen, Edison, Curie ve Einstein gibi insanlar, yalnızca her şeyi değiştirme gücüne sahip tek bir esere attıkları imza yüzünden hatırlanmazlar. Onlar olağanüstü Q faktörleri – ve şanslarını tekrar tekrar denemeye yönelik tükenmek bilmez istekleri sayesinde alanlarının zirvesine ulaşmayı başarmışlardır.

Q faktöründen yararlanmanın bir diğer yolu da işbirliğidir. Projelerinizde size yardımcı olması için bağlantı ağınızın gücünden yararlanabilirsiniz. Bu hiç değilse denemeye devam etmenizi sağlayacaktır. Ekip çalışması sizi motive edebilir. Barabási öğrenciler veya doktora öğrencisi akademisyenler ile birlikte yaptığı birçok projede ekip çalışmasının kendisini çok daha üretken olmaya ittiğini iddia ediyor. Başarı da kolektif bir olgu olduğundan, yüksek kalitedeki çalışmalara veya yetenekli insanlara verdiğimiz tepki kaderimizi şekillendirebilir.

John Fenn tarzı bir azim ile birleşen inatçı yaratıcılık, sadece hayatımıza anlam katmakla kalmaz, aynı zamanda kariyer hayatı boyunca başarılı olmanın gerçek sırrını da ortaya döker. Japon sanatçı Katsushika Hokusai, bu durumun mükemmel bir örneğini oluşturur: “70 yaşından önce ürettiğim hiçbir şey kayda değer değildi. 73 yaşındayken doğanın gerçek yapısına ilişkin çok şey öğrendim. Bu, benim parlak günlerimin başlangıcı oldu.80 yaşımda olsam dahi ilerleme kaydetmeyi umuyorum. 90’ımda varlığın gizemine nüfuz edeceğim. 100 yaşındayken muhteşem bir aşamaya ulaşmış olacağım ve 110 yaşımdayken yaptığım her şey-bu ister bir nokta ister bir çizgi olsun- ben ölsem dahi hayatta kalacak. ”

Hokusai, 89 yaşına kadar yaşadı ve en unutulmaz eserlerini yaşamının son yıllarında yarattı- ikonik tahta baskısı Kanagawa’daki Büyük Dalga da dahil. Baskı, arka plandaki Fuji Dağı’nı dahi nokta haline getiren, yarısı suya gömülmüş bir gemi misali kafasını çıkarmış büyük beyaz başlıklı bir dalganın görüntüsünü resmeder. Bu, başarının bir ömür boyu nasıl devam ettiğini ve bir dalga misali hızla yükselip ani bir ivme ile bir anda nasıl yerle bir olabileceğini ancak bu yıkımın dahi her şeyin yeniden başlaması, dalganın yeniden yükselebilmesi için uygun zemini hazırladığını gösteren etkili bir tasvirdir.

 

İlginizi çekebilir

40 Yaşından Sonra Başarıyı Yakalayan 24 Kişi
22 Yaşında Zengin Olmamı Sağlayan 7 Teknik
İlham Verici Başarı Hikayeleri
Mutlaka Okunması Gerekenler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar