Peter Thiel, çevrim içi ödeme sistemi PayPal ile veri analizi konusunda uzman yazılım şirketi olan Palantir’ın kurucusu bir girişimci ve yatırımcıdır. İlk yatırımını Facebook’a yapan Thiel, SpaceX ve LinkedIn gibi şirketlerin de erken yatırımcılarındandır. Thiel, yazdığı “Sıfırdan Bire: Startup’lar Hakkında Notlar ya da Geleceği İnşa Etmenin Yolları” adlı kitabıyla ”algıladıklarımızın ötesini görebilmek” ve “yaratılacak büyük geleceğe” ilişkin fikirlerini ortaya koymaktadır. Thiel kitabında girişimciliği kariyer hedefi olarak belirlemiş insanlara yol göstermenin yanı sıra kendi hayatına-teknoloji ve internet girişimciliğine- ilişkin tecrübelerini de okuyucuya aktarmaktadır.
Bir girişimin-özellikle de bir teknoloji girişiminin-hangi özelliklere sahip olması/olmaması gerektiğini ve girişimcileri başarıya götüren niteliklerin neler olduğunu öğrenmek için birebir olan bu kitapta yeni iş fikirlerinizi veya hayallerinizi gerçeğe dönüştürmenin yollarını bulacaksınız.
“Sıfırdan Bire” kitabı geleceği inşa etmek için var olanı sorgulamak ve fikirleri tazelemek üzerine kurgulanmış bir düşünme egzersizidir. Yani, sıradan girişim kitaplarının aksine girişim başarısını “yaratıcı düşünceye” bağlar. Söz konusu girişimcilik olduğunda düşünme sürecinin kendisi hakkında fikir yürütmek girişimci ruha sahip herkesi ilgilendirecek bir konu olacaktır.
Peki, yaratıcılığımızı devreye sokmak yani “sıfırdan bire” ulaşmak için ne yapmalıyız? Bu kitaptan girişimciliğe dair başka neler öğrenebiliriz?
Lütfen okumaya devam edin.
1) İş dünyasında her an yalnızca bir kez yaşanır.
Tıpkı aynı nehirde iki kez yıkanamayacağınızı söyleyen Heraclitus gibi, Thiel de iş hayatına ilişkin her anın/deneyimin yalnızca bir kere yaşanabileceğine inanır. Dolayısıyla her an benzersizdir.
Thiel, bir iş modelinin kurgulanmasında şu iki seçeneğin söz konusu olduğundan bahseder. Bunlardan ilki mevcut ve başarılı bir modeli taklit etmek ikincisi ise daha önce denenmemiş bir model kurgulayarak yepyeni bir şeye imza atmaktır.
Thiel tercihini ikinci modelden yana kullanır ve taklit etmenin insanı sokacağı çıkmazı şu sözlerle ifade eder:
“Geleceğin Bill Gates’i olmak için bir işletim sistemi kurmanız yetmeyecek. Tıpkı bir sonraki Larry Page veya Sergey Brin olmak için arama motoru geliştirmenin ya da bir sonraki Mark Zuckerberg olabilmek için Facebook vb. bir sosyal ağ oluşturmanın yetmeyeceği gibi. Bir iş adamı/girişimci olarak yaptığınız tek şey bu isimleri taklit etmekse onlardan hiçbir şey öğrenememişsiniz demektir.”
Anlayacağınız, taklit başarı getirmez. Dahası rahatsız edici sonuçlar doğurabilir. Çünkü başkalarını taklit eden kişiler yeni bir şey ortaya koymazlar.
Elbette ki mevcut bir modeli kopyalamak yeni bir şey yaratmaktan çok daha kolaydır. “Nasıl yapıldığını zaten bildiğimiz bir şeyi yapmak dünyayı 1’den n’e taşır, var olana tanıdık bir unsur daha ekler. Ancak ürettiğimiz her yeni şey de 0’dan 1’e gideriz. Yaratma eylemi tekildir-tıpkı yaratılış anı gibi- sonuçta elde ettiğimiz şey ise yeni ve gariptir.”
Sıfırdan bire yükselmenin en kolay yolu yeni ve denenmemiş olanı yapmaktır. Başarılı girişimcileri diğerlerinden ayıran en temel özellik yeni şeyler deneme cesaretine sahip olmalarıdır.
2) Başarının özel bir formülü yoktur.
Girişimcilikte en büyük paradoks başarı garantili özel bir formülün(inovasyon için) bulunmayışıdır; çünkü her inovasyon yeni ve benzersizdir, dahası hiçbir otorite nasıl daha yenilikçi olunacağına ilişkin somut bir reçete sunamaz. Başarılı insanlar sunacakları fikri ya da değeri çoğu zaman beklenmedik yerlerde bulur ve bunu formüller yerine söz konusu işe ilişkin prensiplerinden faydalanarak gerçekleştirirler.
Mutlaka okuyun: Nasıl Daha İnovatif Olunur?
3) Karşıt görüş bildirilmelidir.
“Nadir sayıda insanın sizinle aynı fikri paylaştığı önemli hakikatler” üzerine düşünmelisiniz.
Bugüne kadar koyu bir savunucusu olduğunuz ancak çok az insanın sizinle aynı fikri paylaştığı en önemli hakikat neydi? İş görüşmelerine konu olabilecek türden bir soru, öyle değil mi?
Basit görünse de bu soruya cevap vermek sandığınız kadar kolay değildir. Entelektüel açıdan bakıldığında da durum değişmez, zira “doğru” kavramı herkesin okulda öğrendiği karşılıklı anlaşmaya dayalı bilgileri ifade eder.Yani karşıt görüşün-hatta belki de rekabetçi düşüncenin- fitilini ateşleyen eğitimdir. Bu soruyu cevaplamak psikolojik açıdan da zordur, çünkü yaygın olmadığı bilinen parlak bir fikirden bahsedilmelidir. Parlak düşünceler nadiren gelir, ancak cesaret örneği sergilemek dehaya ulaşmaktan kat be kat güçtür.
Peki, böyle bir soruya ne tür cevaplar verilebilir dersiniz?
İyi bir cevap şu formatta olmalıdır: “Çoğu insan x’e inanır, ama gerçek x’in tam tersidir.”
Anlayacağınız esas olan karşıt görüş yansıtmaktır.
“Tüm bunların gelecekle ya da girişimle ne ilgisi var?” dediğinizi duyar gibiyiz.
Açıklayalım.
“Gelecek henüz gelmemiş olan tüm anların toplamıdır. Ancak, geleceği farklı ve önemli kılan şey henüz gerçekleşmemiş olması değil, dünyanın bugünden çok daha farklı görüneceği bir zaman dilimini yansıtmasıdır… Karşıt görüş içeren sorulara vereceğiniz cevapların çoğu, bugünü yorumlamanın farklı yollarını oluşturur; en iyi cevaplar ise geleceğe ilişkin en yakın resmi sunanlar arasından çıkar.”
Geleceği inşa etmenin yolu farklı düşünmek ve karşıt görüş bildirebilmektir.
4) Bir işletmenin en önemli kozu sahip olduğu yeni ve yaratıcı düşünce tarzıdır.
Nietzche’nin dediği gibi; “Delilik, kişide seyrek görülür; ancak gruplar, partiler, uluslar, çağlar için bir kural halindedir”. Delilik de yaratıcılığın farklı bir dışa vurumu sayılacağından bir girişimin en değerli varlığının yeni ve benzersiz bir düşünce yoluna sahip olmak olduğunu söyleyebiliriz.
Startup’lar farklı bir gelecek inşa etme planınıza dahil edebileceğiniz en kalabalık gruptur. Yeni bir işletmenin sahip olacağı en önemli güç ise savunduğu yeni ve benzersiz görüşlerdir.
Hedef pazarın küçüklüğü de bir o kadar önemlidir. Küçük bir işletmeye sahip olup nispeten küçük bir pazarın hakimi olmanız herhangi bir fikri piyasaya süren ilk kişi veya işletme olmanın ötesinde bir anlam ifade eder. Büyük pazarlar rekabetçidir, bu nedenle girişiminizi küçük bir niş üzerine inşa etmeli ve kademeli olarak büyütmelisiniz.
5) Geçmişe ait bilgileri/dogmaları yenileri ile değiştirin.
Daha önce bahsettiğimiz karşıt görüş bildirme odaklı “Nadir sayıda insanın sizinle aynı fikri paylaştığı en önemli hakikat nedir?” vb. bir soruya cevap vermeniz güç olabilir. Bunun yerine, başlangıç aşamasında karşıt görüşlerden çok “herkesin hemfikir olduğu” inanç veya fikirleri sorgulamaya odaklanmalısınız.
“Kuruntu ürünü bir popüler inancı tanımlayabiliyorsanız, perde arkasındaki gize de ulaşırsınız: Karşıt gerçek…Geçmiş günlere bakarsanız, geleneksel inançların gelişigüzel veya tümden yanlış olarak algılandıklarını fark edersiniz; herhangi biri çöktüğü an bu eski inancı balon olarak adlandırırız, ancak balonların neden olduğu çarpık inanış ya da görüşler patladıkları an kaybolmaz. Örneğin, 90’lı yıllarda başlayıp 2000’lere uzanan ve ‘Dot.com balonu’ olarak adlandıran internet ve teknoloji yönelimi son yirmi yılın en büyük karşıt gerçeğini gözler önüne sermişti. Öyle ki sonrasında yaşananlar bugün teknolojiye ilişkin tüm düşünceleri yerle bir etmeye yetecek hayat dersleri içeriyordu. Bu nedenle, net ve farklı bir düşünceye sahip olmanın ilk adımı geçmişe ilişkin bilgilerimizi sorgulamaktır.”(*Dotcom Balonu, internet iş modelini benimseyen ve borsada yüksek puanlarla işlem gören işletmeleri ifade eder. Bu süreçte çağa ayak uyduramayan pek çok şirket piyasadan silinmiştir.)
Thiel bu bağlamda Silikon Vadisi uzmanlarının önerilerine ters düşecek kimi tavsiyelerde de bulunmaktadır:
“ Silikon Vadisi girişimcileri Dot.com(nokta com) balonundan bugün iş dünyasına ilişkin görüşlerin temelini oluşturacak şu dört büyük dersi çıkardılar:
- Kademeli ilerleyin – “Büyük vizyonlar balonu şişirir, bu yüzden yalnızca büyük hayallere odaklanılmamalıdır. Harika şeyler yapabileceğini iddia eden herkes şüphe uyandırır, zira dünyayı değiştirmek isteyen bir kişi çok daha alçakgönüllü bir yaklaşıma sahip olmalıdır. Küçük, kademeli adımlar ileriye doğru gitmenin tek güvenli yoludur. ”
- Yalın ve esnek olun – “Girişimcilik, bir tür “deneyim” sürecidir. Dolayısıyla plansızlık ve esneklik doğasında vardır. Tüm şirketler yalın olmalıdır, beklenmedik durumlara hazırlıklı olmanın sırrı budur. Plan kibri körükler ve esnekliğe izin vermez. Bunun yerine, yeni ve farklı şeyler deneyimlemeli ve girişimciliği tarafsız bir deneyler bütünü olarak algılamalısınız.”
- Rekabeti geliştirin – “Zamanından önce yeni bir pazar oluşturmaya çalışmayın. Gerçek bir işe sahip olduğunuzu bilmenin tek yolu mevcut müşterilerden yararlanmaktır, böylece rakipleriniz tarafından sunulan bilindik ve başarısı kanıtlanmış ürünleri daha da geliştirerek kendi şirketinizi kurabilirsiniz.”
- Satışa değil ürüne odaklanın – “Ürününüzün satması için reklamlara veya satış personellerine mi ihtiyacınız var, o halde yeterince iyi değilsiniz demektir. Teknoloji dağıtıma değil, ürün geliştirmeye odaklanmalıdır. Günümüzde reklamcılık net bir israftır, sürdürülebilir tek büyüme viral(ağ etkisi)büyümedir.”
Bu dersler girişim dünyası için-özellikle de teknoloji girişimcileri için-adeta bir dogma haline gelmiştir; öyle ki bunları görmezden gelenlerin 2000 yılı ekonomik krizinde teknolojinin kontrolsüz gelişimine yorulan bu kaçınılmaz sonu bizzat çağırdıkları varsayılır. Ancak, yazara göre karşıt görüşler çok daha doğrudur:
- Önemsiz işlerle uğraşmaktansa cesur riskler alınmalıdır.
- En kötü plan dahi hiç plan yapmamaktan iyidir.
- Rekabetçi piyasa kar elde etme ihtimalini yok eder.
- Satışlar da en az ürün kadar önemlidir. ”
Geleceği başarıyla inşa etmek için geçmiş algılarımızı şekillendirecek dogmalara meydan okumalıyız. Bu, inandığınızın tam aksi bir görüşün mutlak surette doğru olacağı anlamına gelmez, aksine neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu üzerine tekrar tekrar düşünmeyi ve düşüncelerinizin dünyayı algılayış şeklinizi nasıl değiştireceğini belirlemeyi öğütler.
6) İlerlemenin kaynağı rekabet değil tekelleşmedir.
Thiel’a göre tekel olmak, her başarılı işin ön koşuludur. Çünkü bir girişim ancak başkalarının yapamadığını gerçekleştirebildiği ölçüde başarılıdır: “Tüm mutlu şirketler farklıdır. Her biri kendine özgü bir sorunu çözerek güçlü bir tekellik kazanır. Tüm başarısız şirketler ise aynıdır. Rekabetten kaçınmayı başaramazlar.”
Rekabetçi bir pazar kar ihtimalini yok eder. Üstelik rekabetçi bir işletmeye ilişkin yegane sorun kar marjının düşüklüğü de değildir. Bir alışveriş merkezinde bulunan restoranlardan birini işlettiğinizi düşünün. Etrafınızdaki düzinelerce rakipten farklı olduğunuz söylenemez, bu nedenle hayatta kalmak için mücadele etmeniz gerekir. Fark yaratmak adına düşük kar marjını dahi göze alıp müşteriye uygun fiyatlı yiyecekler sunarsanız çalışanlarınıza büyük olasılıkla asgari ücret seviyesinde bir maaş ödeyebilirsiniz. Masrafları olabildiğince kısmanız da gerekir. Bundan olacak ki küçük çaplı restoran sahipleri babalarını kasaya oturtur ya da çocuklarını mutfakta çalıştırırlar.
Google şirketi gibi bir tekel içinse durum farklıdır. Şirket, rekabet konusunda endişelenmek zorunda değildir, bu nedenle çalışanlarına, ürünlerine ve piyasa üzerindeki etkisine önem vermede kullanacağı çok daha geniş bir özgürlük alanına sahip olur. Google’ın sloganı – “Kötülük Etme” dahi kısmen bir markalaşma stratejisidir ve şirketin kendi varlığını tehlikeye atmaksızın etik değerleri önemseyecek denli başarılı bir işletme olduğunu vurgular. İş dünyası için para önemlidir, hatta kimi zaman her şeydir. Tekelciler para kazanmanın dışındaki şeylere de odaklanabilirler; tekel olamayıp rakipleriyle kıyasıya bir mücadeleye girişen şirketlerin ise böyle bir lüksü yoktur. Tam rekabet temelli bir iş modelini benimsemiş hiçbir işletme uzun vadede kar elde edemeyeceği gibi, uzun vadeli bir gelecek de planlayamaz.Yapılacak tek şey anı kurtarmaya odaklanmaktır. Bir işletmenin hayatta kalma içgüdüsünü perdeleyecek tek şey tekelcilikten elde edilecek kardır.
Herhangi bir konuda pazarın tek hakimi olmayı başarırsanız, satış fiyatlarını dilediğiniz miktarda artırmak konusunda özgür olursunuz; öyle ki diğerlerinin söz konusu ürünü/hizmeti sizden satın almaktan başka seçeneği kalmaz. Her ay tıpkı bir ev sahibi misali gelir elde edersiniz. Kiracılar değişse dahi ev sahibi aynı kalır. Eskisinden çok daha iyi bir gayrimenkul geliştirme modeli icat ederek bu kira sistemini yok etmediğiniz sürece para kazanmanın yolu yoktur. Zira mülklerin değeri kimi zaman göreceli olsa da sabittir, seçenekleriniz ise sınırlıdır, bu yüzden bir ev sahibi olarak yapabileceğiniz tek şey satabileceğiniz kadar “mülkü” elde etmeye çalışmak olur.
Ancak, içinde yaşadığımız dünya dinamik ve değişkendir: Yeni, farklı ve eskisinden çok daha iyi şeyler icat edebiliriz. Yaratıcı tekeller, dünya genelindeki bu bolluğa bir yenisini daha ekler ve müşterilerinea daha fazla seçenek sunarlar. Yaratıcı tekelleşme, toplumun geneli için avantajlıdır; dahası toplumsal faydayı artırmada kullanılacak sağlam bir güç kaynağı da oluştururlar.
Mutlaka okuyun: İşletmenizin Rakipleri Arasından Sıyrılmasını Sağlayacak 15 Kanıtlanmış Yöntem
7) Rekabet geçmişin durmaksızın tekrarlanacağı bir kısır döngü yaratır.
Marx ve Shakespeare rekabet ve çatışmaları anlamlandırmamıza yarayacak iki ayrı çatışma modeli sunar.
“Marx’a göre, insanlar farklı oldukları için savaşırlar. Proletarya burjuvazi ile savaşır, çünkü tamamen farklı amaç ve görüşlere sahip olurlar (Marx ‘a göre bunun sebebi farklı maddi imkanlara sahip olmalarıdır). Fark ne denli büyük olursa yaşanacak çatışma da o denli şiddetli olur.
Shakespeare ise Marx’ın aksine, tüm savaşçıların aşağı yukarı benzer oldukları görüşünü savunur. Uğruna savaş verecek hiçbir şeyleri olmadığından çatışma sebepleri de net değildir. Romeo ve Juliet’in başlangıç cümlesini düşünün: ‘Her ikisi de onurlu iki hane’. Hikayeye konu olan her iki ev de birbirine benzemekte, ancak hane halkı birbirlerinden nefret etmektedir. Aralarındaki anlamsız sürtüşme arttıkça bu nefretten beslenen benzerlikleri de artar. Nihayetinde ise ilk etapta neden savaşmaya başladıklarını dahi unutuverirler.”
İş dünyası söz konusu olduğunda Shakespeare’in söyledikleri kulağa çok daha makul gelecektir. Öyle ki bir işletmenin rakip iki çalışanı zamanla birbirlerine karşı takıntılı bir hale gelirler. Biraz daha geniş çerçeveden bakarsak işletmeler de zaman içinde kendileri pazardaki rakiplerine karşı bilenir halde bulurlar. Bu insanlık dramının içinde, çoğu insan neyin önemli olduğunu gözden kaçırır ve yalnızca rakiplerine odaklanırlar. Çünkü rekabet, eski fırsatlara gereğinden fazla takılmamıza ve geçmişte işe yarayan ancak artık geçerliliğini yitirmeye yüz tutmuş yaklaşımları körü körüne kopyalamamıza neden olur.”
8) Son kozunuzu iyi oynayın.
“İlk hamle avantajı” hakkında bir şeyler duymuşsunuzdur: Herhangi bir pazara giriş yapan ilk işletme olmanız, rakipleriniz halen daha pazarda kendilerine yer edinmek için çabalarken sizin çoktan kayda değer bir pazar payına ulaşacağınız anlamına gelir.
Mantıklı görünebilir, ama bir konuda önce davranmak yalnızca bir taktiktir, asla bir amaç olamaz. Önemli olan gelecek günleri de kapsayacak sağlam nakit akışları üretmektir, bu yüzden hamle yapan ilk kişi olmanın uzun vadede bir getirisi yoktur, hele ki başka biri gelip de sizi koltuğunuzdan ettiği vakit tamamen işlevsiz olacaktır. Uzun vadeli bir büyümeye odaklanmalı ve her yeni girişimde kendinize “Bu iş 10 sene sonra da popülerliğini koruyor olacak mı?” sorusunu yöneltmelisiniz. Sona kalan kişi olmalı, belirli bir pazara ilişkin son büyük gelişmeye imza atmalı ve bu sayede yaratacağınız tekelin-ve elde edeceğiniz tekel karının- tadını çıkarmalısınız.
Anlayacağınız, artık erken kalkan yol alır anlayışı bir miktar değişmiştir. Başarılı olmak için son kozunuzu iyi oynamayı bilmeniz gerekir.
Mutlaka okuyun: 7 Adımda Uzun Vadeli Düşünmek
Sonuç
Thiel’ın Sıfırdan Bir’e kitabı girişimcilik hakkında etraflıca düşünmenize ve genel kanının aksi bir düşünce yapısı geliştirmenize yardımcı olur. Thiel’a göre gelecek belirsizdir. Ancak onu istediğimiz doğrultuda şekillendirmemiz mümkündür. O halde bugünden tezi yok geleceğimizi inşa etmeye odaklanmalıyız. Bunu da ancak girişimci bir ruha sahip olup bizi sıfırdan bire götürecek yaratıcı ürünü bulmak suretiyle gerçekleştirebiliriz.