Sütyenin mucidi olarak bilinen Caresse Crosby 78 yıllık hayatına iki yüzyıl, iki dünya savaşı, üç koca sığdırdı.
Bugün modern anlamıyla bildiğimiz sütyeni icat eden kişi olan Caresse Crosby, ayrıca büyük bir matbaanın sahibiydi. Dünya barışı için bir vakıf kurmuş ve 1935 yılında New York’un en efsane partilerinden birine ev sahipliği yapmıştı.
Muhafazakar protestan ve varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Boston’da doğan Crosby, hayatının önemli bir kısmını Roma’da geçirdi.
Caresse Corsby’nin torunu Tamara Colchester, “The Heart is a Burial Ground” adlı romanında büyükannesinin hayat hikayesini baz alıyor ve zamanının ilerisinde bir kişi olan Caresse Crosby’nin hayatını ele alıyor. Aşk, utanç, arzu, azim, neşe, ihmal gibi temaların yer aldığı romanda Crosby’nin toplumsal kuralları önemsemeyişi onun cesur bir kişilğe sahip olduğunu gösteriyor. Buna ek olarak “Her şeye evet” gibi bir hayat mottosu olan Crosby’nin yeniliklere açık ve ayrım gözetmeyen bir insan olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi dilerseniz sütyenin mucidi olarak bilinen Caresse Crosby’nin hayat hikayesine bakalım.
Sütyen Nasıl İcat Edildi?
1891 doğumlu olan Crosby, gayet sakin ve müreffeh bir hayata sahipti. 1915 yılında Richard Peabody ile evlendi ve iki çocuk sahibi oldu. Bu süreçte Boston’un sosyete hayatına dahil olan Crosby, o dönem kadınların taktığı balina kemiğinden yapılan korsenin bedenini sıkmasından muzdarip oldu ve iki cep mendilini birbirine birbirine dikerek bugün bildiğimiz sütyenin ilk prototipini oluşturdu. Bir anda popüler hale gelen Crosby, modern sütyenin ilk patent sahibi oldu. Crosby bu patenti daha sonra Warner Bros korse şirketine satarak milyon dolarlar kazandı.
1920 yılında hayatında köklü bir değişim oldu. Çünkü 1. Dünya Savaşı’ndan dönen 22 yaşındaki Harry Crosby ile tanıştı. Harry Crosby de Boston’un varlıklı ailelerinden birinin çocuğuydu ve toplum tarafından sevilen bir kişiydi. İkilinin kısa sürede birbirine vurulması neticesinde Crosby’nin kocası boşanmaya razı oldu. Harry Crosby ile evlenen Caresse Crosby, yanına iki çocuğu ile birlikte Fransa’ya yerleşti. “Hayatımda ilk kez kendimi özgür hissediyorum.” diye ifade ediyordu o günleri.
Paris’te yeni bir yaşam kuran Crosby ailesinde Harry Crosby, J.P.Morgan’da finansla alakalı bir işe girdi. Ancak bu iş uzun soluklu olmadı. Harry Crosby ailesine bir telgraf çekerek 10.000 dolar para istedi. Zira çift Paris’te şatafatlı bir hayat sürmeye niyetleniyordu.
Öyle de oldu çünkü çiftin arkadaşları arasında Salvador Dalí, Picasso, Constantin Brâncuși, James Joyce, D.H. Lawrence, Ernest Hemingway, Walter Berry, Henri Cartier Bresson, Max Ernst, Anaïs Nin gibi çok önemli sanatçılar vardı.
Crosby çifti daha sonra Black Sun adında bir matbaa kurdu. Başlangıçta birbirlerine yazdıkları aşk mektuplarını ve şiirleri basan bu matbaa daha sonra Ezra Pount, James Joyce gibi ünlü yazarların kitaplarını bastı.
Crosby çifti bu dönemde çok çılgın bir hayat sürdü. Su yerine şampanya, ekmek yerine hayvar yeniyor; su gibi para harcanıyor, dünya geziliyor, sınırsızca cinsellik yaşanıyor ve kendi keyifleri dışında hiçbir şey umursanmıyordu adeta.
Harry ile tanışmak kadar onun ölümü de Caresse’nin hayatını derinden etkiledi. Harry Crosby 1929 yılında New York’ta bir otel odasında, genç sevgilisi Josephine ile birlikte yatarken şakaklarına sıkılmış bir şekilde bulundu. Harry’nin o dönem Caresse ile evli olması değil, otelde ölü bulunduğunda ayak parmaklarının kırmızı bir boyayla boyanmış olması sansasyon yarattı.
Onun ölümünden sonra, Caresse Crosby matbaa işine yoğunluk verdi. Ezra Pound, Hemingway, Ernst, Dorothy Parker ve William Faulkner gibi büyük yazarlara ait kaliteli kitaplar bastı. 2. Dünya Savaşı arefesinde ABD’ye gerdi döndü. Kendinden 18 yaş küçük alkolik biriyle evlendi ve boşandı. Boksör ve aktör Canada Lee ile uzun süreli bir sevgililik yaşadı. 1935’te Bal Onirique adında Salvador Dali’nin de yer aldığı popüler bir parti düzenledi.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar Avrupa’ya döndü ve Roma yakınlarında 1400’lü yıllardan kalma Roccasinibalda adlı bir kaleyi satın aldı. Burayı barış ve sanat konularında faaliyet gösteren bir vakıf yaptı. Politik aktivizminin yanında şatafatlı yaşamından da ödün vermedi. Vakıf içini lüks mobilyalar satın aldı, Ibiza’daki kardeşini görmeye siyah limuziniyle gitti.
Caresse Crosby 1970 yılında ölünce dünya genelinde yankı buldu bu hadise. Time dergisi, “Paris’teki sürgünde yazarların annesi hayatını kaybetti.” diye haber yaptı. O dönem kadının toplumdaki rolü oldukça sınırlı ve belirliydi, fakat buna karşın Caresse toplumsal cinsiyet rollerini umursamadı.
78 yıllık hayatı boyunca dünyanın farklı yerlerinde yaşayan, farklı kimliklere bürünen, çok inişli çıkışlı bir hayat üren, cesur ve girişimci kişiliği ile zorlukları aşan ve para içinde yüzen Caresse Crosby, “Ben kararlarımı verirken para meselesini hiç düşünmem” diyecek kadar zengindi. Tabii kale kiralamak, fil beslemek, limuzinle gezmek gibi şeyler yapması sahip olduğu servet nedeniyle şaşırtıcı olmasa gerek.
Sütyen gibi modern dünyanın önemli icatlarından birinin arkasındaki isim olan Caresse Crosby’i bir arı olarak da görmek mümkün. Taşıdığı polenlerle yeni arkadaşlıklar, ilişkiler kuran; zamanı gelince de bu dünyadan göçen, çok görkemli yaşayan bir fani idi o da neticede…