Bu dünyada güzel olan ne varsa – aşk, sevgi, kazandığımız başarılar- beraberindeki tutku olmaksızın anlamsız kalmaya mahkumdur. Bundan olacak ki her durumda birbirimize “tutkularımızın peşinden gitme” tavsiyesinde bulunur, mutluluğa giden yolun tutkulu olmaktan geçtiğini vurgularız.
Bir düşünsenize!
Bugüne kadar kaç kez “tutkularınızın peşinden gitmeniz” gerektiği söylendi sizlere?
Tutkuların izini sürme kavramı mezuniyet konuşmalarından tutun da iş ilanlarına kadar hayatın hemen her anında değinilen ve yaygın olarak kullanılan bir söylemdir. Hatta kendimiz dahi sık sık böylesi cümleler kurarız. Olaya bilimsel açıdan bakmamız gerekirse şu örneği verebiliriz: Columbia Business School MBA son sınıf öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalar esnasında öğrencilerin %90’ından fazlasının hayallerindeki mesleğe ilişkin en önemli hedeflerinden birinin “tutkularının peşinden gittikleri bir işte çalışmak” olduğu gözlemlenmiştir.
Tam zamanlı 3.000 çalışan üzerinde yapılan başka bir ankete göre katılımcıların yalnızca % 20’sinin yaptıkları işe tutkuyla bağlı oldukları görülmüştür. Benim de bizzat dahil olduğum bir uzman grubu tarafından yürütülen bu araştırma, çoğumuzun, tutkularımızın peşinden nasıl gideceğimizi dahi bilmediğimizi, dolayısıyla da bu fikri başarıyla hayata geçirme konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığımızı gözler önüne sermiştir.
Peki, bu açmazdan nasıl kurtulacağız?
Tutku üzerine yapılan araştırmalar şu üç önemli noktayı iyice anlamamız gerektiğini gösteriyor: (1) tutku kişinin bir yerlerde bulacağı bir şey değildir, daha çok zaten var olup geliştirilmesi gereken bir şeydir; (2) tutkuların peşinden gidebilmek-özellikle de zamanla eski güçlerini yitirdiklerinde- bir hayli zordur ve (3) tutkular bizi geri dönülmez hatalara da sürükleyebilir, bu nedenle tutku sınırlarını iyi belirlememiz önemlidir.
Tutkunuzu Bir Yerlerde Bulmayı Beklemeyin.
İnsanların tutkuyla ilgili ortak yanılgılarından biri de tutkunun sabit bir şey olduğudur: herhangi bir şeye karşı tutkunuz ya vardır ya da yok. Bu inancın yaratacağı asıl problem ise sınırlayıcılığıdır, bu durum tutkuyu keşfedilecek veya başımıza geldiğinde anlayacağımız ya da yaparak yaşayarak öğreneceğimiz bir şey olarak düşünmemize sebep olur. Sonuç olarak da hayat boyu içimizdeki tutkunun fitilini ateşleyecek o “uygun” pozisyonu arar durur, birbirinden farklı pek çok işte çalışmayı deneriz. Ve bunu yaparken bir kişinin herhangi bir işe yönelik tutkusunu geliştirmenin genellikle zaman alan bir süreç olacağı gerçeğini gözden kaçırırız. Tutkunun yaratım sürecinde kişinin sahip olduğu beceriler, kendine duyduğu güven ve ilişkiler eşit derecede önemlidir.
Gerçekten de yapılan araştırmalar, tutkunun sabit bir şey olduğu görüşüne inanmanın insanların yeni konuları keşfetme ihtimallerini azaltabileceğini göstermiştir, bu şekilde kendinizi yeni potansiyel tutku kaynaklarına ulaşmaktan mahrum etmiş olursunuz. Dahası gözünüze zor gelen herhangi bir işten çaba sarf etmeksizin hatta el çabukluğuyla vazgeçme eğiliminde olmanız da kaçınılmazdır.
Tutkularınızın peşinden gidebilmek için öncelikle tutkunun keşfedilecek bir şey olduğu varsayımına meydan okumalısınız. Bunun yerine bir tutku geliştirmeye odaklanmalı, zamanınızı ve emeğinizi büyük ölçüde bu uğurda harcamalısınız. Örneğin, çok daha tutkulu bir şekilde yaptığınız (veya merakınızı uyandıran) işleri keşfetmek ve size ilham veren konular üzerine çalışmak için daha fazla zaman harcayabilir; işinizi bir zanaat ustası titizliğiyle değerlendirebilirsiniz. Ayrıca, iş arkadaşlarınızı, arkadaşlarınızın sahip olduğu tutkuları ve yaptıkları işi nasıl değerlendirdiklerini bilmeniz de bu konuda size yardımcı olacaktır. Üstelik bu durum tutkularınızın peşinden gitme yolunda birbirinize yardım etme fırsatlarının da doğmasına yol açacaktır.
Son olarak şunu hatırlatalım. Tutkuyu illa ki iş yerinde aramanız da gerekmez. İşiniz tutkunuzu sürdürmenize izin vermeyecek yapıda bir iş ise veya iş yerinde tutku peşinde koşmak gibi bir hevesiniz hiç olmadıysa iş hayatınızın dışına çıkıp kendinize tutkuyla bağlanacağınız etkinlikleri sürdürmek için yeterli zaman ve alan yaratmalısınız.
Değer Verdiğiniz/Önemsediğiniz Şeye Odaklanın, Eğlenceli Olana Değil.
Tutkumuzun peşinden gitmeye çalışma sürecinde başvurduğumuz en yaygın yöntemlerden biri de bize en çok neşe veren ya da en eğlenceli olan aktiviteyi kovalamaktır. Dünyanın en iyi 100 üniversitesine ait son 10 yılın mezuniyet konuşmalarını-özellikle de konuşmacıların öğrencilere tutkularını nasıl sürdürecekleri konusunda tavsiyelerde bulundukları kısımları ele alarak- analiz eden bir araştırmada şunlar gözlemlenmiştir: Konuşmalarda bahsi geçen tavsiyelerin çoğunda tutkuların peşinden gitmenin bir yolu olarak “sevdiğiniz şeylere odaklanmak” fikri öne sürülmüştür. Ancak konuşmacılardan bazıları tutkuların izini sürmeyi “önem/değer verdiğiniz şeye odaklanmak” olarak tanımlamıştı. İki görüş arasında ince bir fark vardı ve bu fark bir o kadar da anlamlıydı: Sevdiğiniz şeylere odaklanmanız tutkuyu zevk aldığınız veya sizi mutlu eden şeylerle ilişkilendirir, oysa önem verdiğiniz şeylere odaklanmanız tutkunuzu sahip olduğunuz değerler ve bırakmak istediğiniz etki ile aynı eksende birleştirecektir.
100’ün üzerinde çalışan ile yapılmış bir çalışma sonunda tutku peşinde koşmanın kendilerine neşe veren şeyi bulmaya çalışmak olduğunu düşünen katılımcıların iş hayatında başarılı olma olasılıklarının tutkuyu önem verdikleri şeyler olarak tanımlayanlara oranla çok daha düşük olduğu ve ilk grubun 9 aylık bir süreç içinde işlerini tümden bırakabilecekleri keşfedilmiştir.
Peki, tutku takibi söz konusu olduğunda önem verdiğiniz bir şeyin peşinden gitmek sizi neden bunu yapmayanlardan daha başarılı kılıyor dersiniz?
Çünkü bu inanç, yapılan araştırmanın diğer bir kısmını oluşturacak “tutkuların peşinden gitme yolunda önünüze çıkacak engelleri bertaraf etme” konusunda sizlere yardımcı oluyor. Dilerseniz meramımızı bir de şu örnekle açıklamaya çalışalım: Almancada tutku kelimesinin –“Leidenschaft”- sözlük anlamı tam çevirisiyle “zorluklara dayanma kabiliyetidir.”
Tutkuya ilişkin çalışmalar yalnızca bunlarla sınırlı da değil. Yapılan bir diğer araştırmada, tutkunun çalışanların iş yerinde gösterdikleri performansla son derece zayıf bir ilişkisi olduğu tespit edildi. Ancak tutku ve sebatın güçlü kombinasyonu (yani çalışanların sıkıntılı durumlarda hedeflerine bağlı kalma dereceleri) iş yerinde sergilenebilecek çok daha yüksek bir performansın açıklaması olabiliyor.
Gerçek şu ki tutku zamanla azalan bir şeydir, bu yüzden odağınızı sadece mutlu olmaya toplarsanız çabalarınız zamanla sönecektir. Ancak bunun yerine en çok önem verdiğiniz şeyi nasıl elde edebileceğinize odaklanırsanız, direnciniz çok daha yüksek olacaktır. Tutkunuzun peşinden giderken sergileyeceğiniz direncin bu işin kilit noktası olacağını unutmayın, çünkü tutku takibi devamlılık arz eden, bir o kadar da zorlu bir süreçtir.
Tutkunuzun Sınırlarını Net Bir Biçimde Belirleyin.
Tutku takibinde tutkularınızın size ne zaman ya da hangi durumlarda yardımcı olamayacağını anlamanız da önemlidir. Çalışma arkadaşlarım ve ben araştırmalarımızda, tutkunun yalnızca (a) diğer insanlar da söz konusu kişinin tutkulu olduğu konuda hemfikir olduğunda ve (b) tutkunun uygun bir bağlamda ifade edildiği durumlarda çok daha güçlü bir performans ile bağlantılı olacağını tespit ettik. (çünkü insanlar tutkunun belirli sektörlere çok daha uygun olduğunu düşünürler, muhasebe alanında tutku aranmazken danışmanlık vb. alanlarda tutkunun elzem olacağı düşünülür).
Peki, bu ne anlama gelir?
İş yerinizde olup tutkuyla inandığınız bir proje üzerine sunum yaptığınızı hayal edin. Tutkunuzu ifade etmeniz size ancak izleyicilerinizin de sunduklarınıza eşit derecede inanacağı bir senaryodan bahsetmeniz durumunda fayda sağlayacaktır. Sizinle aynı gemide bulunmuyorlarsa konuya olan tutkunuz onları aynı fikrin etrafında toplamanıza yetmeyecektir. Benzer şekilde eğer bir girişimciyseniz, fikrinize olan tutkunuzu ifade etmeniz potansiyel yatırımcıları coşturup girişiminiz için maddi destek bulmanıza yardımcı olabilir, ancak herhangi bir anlaşma metni üzerinde tartışırken dillendireceğiniz tutku aynı ilham verici etkiyi yaratmayabilir.
Başka bir çalışmada ise tutkulu olarak tanımlanan çalışanların kötüye kullanılma ihtimallerinin meslektaşlarına oranla çok daha yüksek olacağı tespit edilmiştir. Sonuç olarak bu kişilerin işlerini sevdikleri herkesçe bilinen bir gerçektir, bu da çalışma arkadaşlarının tutkulu çalışanlardan yapmak istemedikleri görevleri dahi üstlenmelerini veya fazla mesai yapmalarını isteme olasılıklarının çok daha yüksek olabileceği anlamına gelir. Bu sonuç aslında şu zorlu paradoksun altını çizmektedir: Tutkunuzu ifade etmeniz faydalı olabilir, çünkü çalışma arkadaşlarınız bu tutkuya şahit olup size bir kez daha hayran olacak ve belki de çok daha büyük başarılara imza atmanıza ön ayak olacaklardır. Ancak madalyonun öteki yüzünde ise şöyle bir gerçek gizlidir: Aynı iş arkadaşları sizi iş tanımınızın dışında kalacak, yorucu hatta bir o kadar da gereksiz bir iş yükünün altına sokan işleri üstlenmenizi de talep edebilirler.
Columbia İşletme Okulundan Erica Bailey tarafından yürütülen bir başka çalışmada ise çalışanlar ne denli tutkulu olursa kendilerinden emin olma ihtimallerinin de o denli yüksek olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Bazı durumlarda böylesi bir öz güvene sahip olmanız avantaj demektir. Örneğin, girişimciler kurdukları şirketin ilk zamanlardaki başarı oranını göz önüne alsalardı, birçok kişi şirket kapısına kilit vurmayı tercih ederdi. Bu aşırı öz güven ve tutkulu olma durumu ayrıca çoğu iş ortamında çalışanların başarılı olmak için elzem olan geri bildirimlerin peşinden koşmayıp kendi başlarına hareket etme eğiliminde olmalarının muhtemel olması nedeniyle de yıkıcı sonuçlara yol açabilir. Yaptığınız işe tutku ile bağlıysanız bunun kendi yeteneklerinize veya performansınıza ilişkin gerçeklikten uzak inanışlara kapılmanıza sebep olabileceğini de unutmamalısınız. Böylesi bir durumun içinde olmanız başkalarından geri bildirim almanızı ve aslında nerede durduğunuzu açıklamanızı çok daha elzem bir hale getirebilir. Aksi halde kendinizi tutkunuz sayesinde ilerleme kaydettiğinize inandırırsınız ki aslında böyle bir durum yoktur.
Birçoğumuz tutkularımızın peşinden gitmek isteriz, şirketler/işletmeler de böylesi bir tutumu teşvik ederler. Ancak gerçek şudur ki hiçbirimiz bunun nasıl yapılacağını tam olarak bilmeyiz. Bu nedenle hedeflerinize ulaşmak için öncelikle tutku kavramını geliştirilebilecek, zorlu ve devamlılık arz eden bir süreç olarak görmeyi ve yeri geldiğinde sizi yoldan dahi çıkarabilecek bir şeye dönüşebileceği gerçeğini asla aklınızdan çıkarmamanız gerektiğini öğrenmeniz gerekir.