Neden çalışıyoruz?
Neden her sabah 6’da yollara düşüyoruz?
Bu sorunun cevabı aslında basit: Para kazanıp geçimimizi sağlayabilmek için tabii ki.
Ancak işini severek yapan bir insana neden çalıştığını sorduğunuz zaman o kişi paradan bahsetmez. Yani çalışmak sadece para kazanmak için yapılan bir şey olmak zorunda değildir.
İşini seven, işinden keyif alan insanlar işlerini başarıyla yapar. İşinden memnun bir kişi sağduyu ve özgürlük sahibidir. Bu özellikler de onu işinde daha yetenekli bir kişi haline getirir.
İş hayatından memnun olan bir insan yeni şeyler öğrenmeye isteklidir, çalışma ortamında iş arkadaşlarına ve çalıştığı yere daha çok fayda sağlar. Ve her şeyden önemlisi, bu kişi yaptığı işin bir anlamı olduğunu bilir. İnsanlığa ve dünyaya bir katkı sağladığının farkında olduğu için işinden büyük bir tatmin duyar.
Burada kritik bir soru çıkıyor karşımıza: Neden işinden memnuniyet duymak istisnai bir durumdur? Neden işini severek yapan bir insan gördüğümüzde bunu şaşırtıcı buluruz?
ABD merkezli anket şirketi Gallup’un 2013 tarihli bir araştırmasına göre çalışan insanların sadece %13’ü işini tutkuyla ve severek yapıyor. Bu kişiler yaptıkları işin kendilerine, çalıştıkları şirkete ve insanlığa önemli bir katkı sağladığını hissediyor. Buna karşın %90’lık bir grup ise hayatlarının çok büyük bir bölümünü sevmedikleri bir ortamda, sevmedikleri bir işi yaparak geçiriyor.
Rutin haline gelmiş, maaş odaklı işler belki cüzdanımızı kabarık hale getirebilir ancak ruhlarımızı, en kıymetli şey olan zamanımızı elimizden alıyor maalesef.
Psikolog Barry Schwartz “Why We Work” (Neden Çalışıyoruz?) adlı kitabında insanların sadece maaş odaklı çalışmak istemediklerini, insanların kendilerini işe yarar hissetmek istediklerini ifade ediyor.
Bu kitapta Barry Schwartz, iş hayatında “işe yararlık ve anlam duygusunun” esasında hiç de beklemediğimiz işlerde daha yoğun olduğunu ortaya koyuyor.
Dilerseniz şimdi Barry Schwartz’ın kitabında ele aldığı dünyanın en tatmin edici işlerine yakından bakalım.
1. Hastane Hademeliği
James, ABD’de bir hastanede hademe olarak çalışıyor. Hademe olarak hastalarla ve hasta yakınlarıyla bir işi yok onun.
Onun görevi odalardaki çöp kutularını toplamak, yerlere paspas çekmek, odalardaki kirli çamaşırları çamaşırhaneye götürmek. Yani insanlarla etkileşime girme gibi bir durumu yok. Yani James, hastane yerine bir fabrikada da gayet çalışabilir.
Ancak Barry Schwartz’ın yaptığı birebir görüşmele neticesinde James gibi hastane hademesi olarak çalışan kişilerin çalıştıkları yerde hastalara ve hasta yakınlarına kendilerini rahat ve huzurlu hissettirmek gibi görevleri olduğu da anlaşılıyor. Yani bu kişiler, görev tanımlarının yanında işe manevi bir boyut daha katarak hastalara moral verme görevini de kendiliğinden üstleniyorlar.
James bu noktada hastaların sağlığını ve moralini düzeltmek, onların acılarını dindirmek gibi bir yaklaşıma sahip.
Benjamin adında başka bir hastane hademesi de yeni ayağa kalkan bir hastanın hastane koridorunda yürüme egzersizi yaparken koridora paspas atmayı bir süreliğine ertelediğini, zira kaygan zeminin ona zarar verebileceğini ifade ediyor.
Mary isimli bir başka hademe ise günlük olarak yapılması hastane yönetimi tarafından şart koşulan elektrikli süpürge ile oda temizliğini, hasta ve hasta yakınları odada uyurken başka bir zaman ertelediğini söylüyor.
Özetle bu kişiler hastanenin sağlamakla yükümlü olduğu hizmetleri, hastaların lehine olacak bir şekilde gerçekleştiriyorlar ve işlerini belli bir duyarlılık doğrultusunda yapıyorlar; kendilerini hastanenin önemli bir parçası olarak görüp bulundukları ortamın özel koşullarını dikkate alıyorlar.
2. Halıcılık
Bundan 20 yıl kadar önce, ünlü halı markası Interface’in CEO’su Ray Anderson bir aydınlanma yaşadı ve şirketinin üretim sürecinde çevreye zarar verdiğini fark etti. Halı üretiminde çevreye zararlı kimyasal maddeler sıkça kullanıldığı için şirketin karbon ayak izi de oldukça yüksekti. Anderson, çevreye bu kadar zarar veren bir işi, torunlarına miras bırakmanın ne derecede doğru olduğunu sorguladı ve 2020 yılına kadar şirketin çevreye zarar vermeyecek bir üretim sürecine geçmesine karar verdi. Yeni üretim sürecine geçişin şirkete epey bir maliyet yaratacağını fark etmesine rağmen toplumsal iyiliğe katkıda bulunmak adına şirketin üretim sürecine yeni bir anlayış getirdi.
Interface markası 2013 yılında yıllık enerji ihtiyacını yarıya indirdi. Yenilebilir enerji kaynaklarına yöneldi ve üretim esnasındaki ortaya çıkan atık miktarını %90 oranında azalttı. Üstelik tüm bunları yaparken şirketin kar oranında da hiçbir düşüş olmadı.
Şirket çalışanları, çevreye ve topluma karşı yeni bir duyarlılık kazanan bu şirkette çalıştıkları için daha motive oldular ve yenilikçi üretim sürecine büyük bir hızla uyum sağladılar. Ayrıca onların emekleri de daha verimli ve etkili bir şekilde üretime yansımaya başladı.
Şirket içindeki hiyerarşik yapı yumuşadı, çalışanlara daha çok söz hakkı tanındı ve onların yaratıcılıklarına daha çok ihtiyaç duyulmaya başladı. Şirket, kolektif bir vizyon doğrultusunda dayanışma ve ortak çalışmaya önem verdi. Sürdürülebilirlik olgusu, yaratıcı çözümlerle tesis edildi. Ray Anderson’un 20 yıl önceki hayali bugün gerçek oldu ve şirket çevreye daha duyarlı bir üretim sürecine geçti.
3. Kuaförlük
Yukarıdaki örnekte, Interface halı şirketi çalışanları insanların hayatını kurtarmıyor, ancak insanların yaşadığı dünyamızı kurtarmak için bir şeyler yapıyorlar. Peki dünyamız için bir şey yapılmaması ne anlama gelir?
Kaynakçılar, berberler, ofis çalışanları belki küresel ölçüde etki yaratan işler yapmıyorlar fakat yine de bu tür işleri yapan kişilerin yaptıkları işten büyük bir tatmin elde etmesi son derece mümkün.
“The Mind at Work” adlı kitabın yazarı Mike Ross, mavi yakalı işçilerle yaptığı görüşmeler sonucu, berberlerin ve kuaförlerin işlerinden büyük bir zevk aldıklarını ortaya koyuyor. Kuaförlerin kesim, boyama, şekil verme gibi bazı yetenekleri bulunmak durumundadır, ancak yine de kuaförlükte de yaratıcılık önemli bir husustur.
Fakat kuaförlüğün, saç stilistliğinin en önemli yanı, insanlarla sürekli etkileşim halinde olunmasıdır. İnsanların dış görünüşüne yenilik katmak, onların kendilerinden memnun olmasını sağlamak, insanların özgüvenini artırmak kuaförlerin de işlerinden keyif almasını sağlar. Yani kuaförler belki küresel ısınmaya yönelik bir şeyler yapmıyor, ancak insanların hayatına kaliteli bir şey şey katıyor.
Bir kuaför mesleği konusunda şöyle konuşuyor:
“Müşterilerimin isteklerini iyi dinlemek benim için çok önemli. Kuaförlükte, müşterilere farklı alternatifler sunmak mühim bir meseledir. Müşteriler, kendi isteklerinin dinlenmesinden büyük bir memnuniyet duyuyorlar ve sonuçtan da son derece mutlu oluyorlar.”
Başka bir kuaför ise şöyle diyor:
“İnsanlar dükkanımdan mutlu ayrılıyorlar çünkü kendi görünüşlerini çok beğeniyorlar. Başka hangi meslekte hem işi yapan hem de bu hizmeti satın alan kişinin mutlu olması söz konusudur, bilemiyorum. Modern toplumda insanların birbirine tensel temas ettiği çok az yer vardır. Kuaförlük insanlar arası yakınlığın hat safhada olduğu bir meslektir.”
Sonuç
Hademelik, halıcılık ve kuaförlükten çıkarabileceğimiz ders şudur: Her meslekten tatmin ve memnuniyet elde etmek mümkündür. Meslekler karmaşıklık, yetenek gelişimi ve büyüme, otonomi bağlamında çeşitlilik gösterir. Ama en önemlisi, insanların hayatına olumlu bir katkı sağlama konusunda hemen her mesleğin kendine özgü bir tatmini vardır.