Girişimcilik yolculuğum 14 yaşındayken başladı. Memleketim olan Şili, Santiago’da yaşarken bir arkadaşım dikkatimizi çekecek bir gazete makalesi gösterdi. Bu makalede kurbağa bacaklarının Fransa’da büyük bir pazar oluşturduğu anlatılıyordu. Anlaşılan oydu ki insanlar kurbağa bacaklarını yemekten hoşlanıyordu ve ciddi bir talep vardı.
O gün bir iş kurmaya karar verdik. Fransızlara kurbağa bacağı satacaktık. Görünen oydu ki bir altın madeni bulmuştuk ve zengin olarak bütün hayallerimize kavuşacaktık. Şanlıyız ki Şili’de düzinelerce kurbağa vardı ve daha da iyisi kimse onları yemiyordu. Herkes kurbağaların pis küçük yaratıklar olduğunu düşünüyordu ve onları yalnız bırakıyordu. Ancak Fransa’da herkes kurbağaları seviyordu ve öğle yemeklerinde kurbağa bacağı yemek için iyi para veriyorlardı.
İş planlarımızı tartışırken ilk engelle karşı karşıya geldik: bu pis yaratıkları nasıl yakalayacaktık? Özel akvaryumlar ve ağlar aldık ancak bunlar çok pahalıya mal oldu. Bazı girişimciler gibi olayı derinlemesine düşünmemiştik. Büyükannemin küçük bir çiftliği vardı ve kurbağalar bu çiftliği sevecek gibi görünüyordu. Arazinin bir kısmını bize kiralaması için onu ikan ettikten sonra iki tane küçük göl yarattık. Daha sonra kurbağalar kaçmasın diye aşağı kısımları plastikle ördük ve kurbağa çiftliğimizi tamamladık.
Girişimcilik ruhumuzda vardı. Gençtik, istekliydik ve iki tane kurbağa çiftliğimiz vardı… Ve hiç kurbağamız yoktu. Duyduğumuza göre geceleri uluslar arası havaalanının yanında kurbağalar şarkı söylüyordu. Cesaretimizi topladık, araç-gereçlerimizi aldık ve babamın arabasını ödünç aldık. ( izni olmadan ) Uçaklar tepemizden geçerken gecelerce kurbağa yakalamaya çalıştık. Şanslıyız ki babam arabadaki kötü kurbağa kokusunu anlamadı.
Birkaç gece sonra 300’e yakın kurbağa toplamıştık ve hepsini göle bıraktık. Sonunda kurbağa yetiştirmeye başlayacaktık.. Ancak ne yiyecekleri hakkından en ufak bir bilgimiz yoktu. Farklı bir sürü yiyecek denedik ancak denemelerimiz suyu kirletti ve kurbağa kolonisini etkileyen bir hastalık meydana geldi. Öyle ya da böyle onları mantarlardan kurtararak tedavi etmemiz gerekiyordu. Ancak her şey bir felaket dönüşmüştü. Kurbağalar büyümek yerine ölüyorlardı.
Bir gün güçlü bir fırtına oldu ve gölcüklerimizi koruyan fileler kırıldı. Ertesi gün bütün kurbağalar kaçtı ve ilk girişimimiz başlamadan sona erdi. Garip olan şu ki büyükannemin çiftliğinin olduğu yerde daha önceden hiç kurbağa yoktu. Bugün şehir kurbağalarıyla tanınıyor. İlk girişimimiz finansal başarısızlığa uğradı ve görünen o ki yerel ekosisteme katkı sağladık.
Geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki bu çocukluk deneyimim hayatımın kırılma noktası olmuş. Bir iş fikrim vardı, engelleri aştım ve hayalimin peşinden gittim. Hayatımın tecrübesiydi ve hala bana rehberlik ediyor. Şimdilerde ise milyon dolarlık ihracatlar yapan bir şirkete sahibim. Kurbağa çiftlikleri benim için milattı… Sizin ki ne?
İş fikrinin peşinden gidip kendi işini kurmak isteyenlere özel ilham verici girişimcilik hikayelerini ve başarı öykülerini paylaşmaya devam edeceğiz.