Perşembe, Kasım 21, 2024
Ana SayfaGirişimcilikBaşarılı Olmak İçin Yapmamanız Gereken 34 Şey

Başarılı Olmak İçin Yapmamanız Gereken 34 Şey

1. Beş dakikayı boşa harcamak.

“Boş olduğunuz beş dakikalık bir zamanınız olsa, o beş dakikalık süreyi nasıl harcarsınız?” Birçok insan gün içinde beş dakika boşluk yakaladığında o süreyi dinlenmek ya da tembellik yapmak için bir bahane olarak kullanıyor.

Günde beş defa beş dakikalık mola verip o molayı tembellik yapmak için kullandığımızda gün sonunda günümüzün 25 dakikasını boşa harcamış oluyoruz. Bu da yılda 9.125 dakika demek. (25 X 365). Fakat ne yazık ki aslında bu süreden daha fazlasını boşa harcıyoruz.

Dokuzuncu sınıftaki İngilizce öğretmenim bana her mola verdiğimde kitap okursam – ki bu mola bir ya da iki dakikalık kısa molalar bile olsa – tahmin ettiğimden daha fazla okumuş olacağımı söylemişti. Ve haklıydı da. İşimi ne zaman erken bitirsem ya da boş bir vaktim olsa elime bir kitap alıyor ve okuyordum.

Periyodik olarak verdiğimiz beş dakikalık molaları nasıl harcadığımız, hayatta neler başardığımız ya da neler başaracağımıza dair etkileyici bir faktör. Çünkü her ufak şey bize az da olsa birşey ekliyor.

O yüzden neden zamanı boşa harcamayı normal birşeymiş gibi gösterelim?

Mutlaka okuyun: Girişimci Olmak İçin Doğru Zamanı Beklemeyin!

 

2. Kuruşa değer vermemek.

Geçen gün eşimin annesi ile bir süpermarkette alışveriş yapıyorduk. Alışverişimizin sonuna geldiğimizde kasa sırasında beklerken kayınvalideme şu an ne olduğunu tam olarak hatırlayamadığım ama o an ilginç olduğunu düşündüğüm bir ürün gösterdim.

Bana beni çok şaşırtan birşey söyledi: “4 lira. 4 lira çok para!” Kayınvalidemin bunu söylemesinin beni bu kadar şaşırtmasının sebebi maddi durumlarının çok iyi durumda olması.

Paranın kıymetini bilmek ve anlamak, zamanın ne kadar önemli olduğunu anlamakla aynı şey. Düşüncesizce harcanmış bir lira o an için gözünüzde ufak bir miktarmış gibi gözükebilir ama aslında gerçek hiçte öyle değil. Ufak bir hesap yapıldığında önemsiz olduğu düşünülerek harcanmış her bir lira biriktirilseydi on binler edebilirdi. Ufak paralara önem vermemek aynı zamanda detaylara da önem vermemek demek.

Örnek olarak zengin insanlara baktığımızda milyonerlerin çoğu kendileri bir şeyler yaparak zengin olan, %75′ i kendi işine sahip insanlar. İşinden çalıştığı saat başına ücret almayan insanlar her bir dakikanın ve her bir liranın kıymetinin daha çok farkında oluyor. Zaten milyonerlere baktığımızda büyük bir çoğunluğunun para konusunda oldukça tutucu ve idareli olduğunu görüyoruz.

Mutlaka okuyun: Para harcarken 2 defa düşünün!

 

3. Başarının sizi mutlu edeceğine inanmak.

Yirmi yıldan uzun bir süredir para ve mutluluk arasındaki ilişkiyi araştıran psikolog Thomas Gilovich’in dediğine göre mutluluğun en büyük düşmanlarından biri adaptasyon.

Bizi mutlu edecek şeyler satın alıyoruz ve sonra bir şeyler başardığımızı düşünüyoruz. Ama bu durum kısa sürüyor. Bize yeni olan şeyler ilk gördüğümüzde bize heyecan veriyor ama daha sonra o şeylere alıştığımızda aynı heyecanı duymuyoruz.

İşin aslı beklenti duymaktan zevk almak ya da arzu edilen şeyin düşüncesi o şeyin kendisinden daha tatmin edici. İstediğimiz şey ister para, ister sağlık, ister harika bir ilişki olsun, istediğimiz o şeyi elde ettiğimiz zaman, zaman içerisinde ona alışıyoruz ve eski heyecanımızı yitiriyoruz. Genellikle deneyimlemek için can attığımız şeyler üzüntü ya da hayal kırıklıkları ile sonuçlanıyor.

Bu gibi benzer durumları çocuklarımda fazlasıyla gözlemliyorum. İstedikleri oyuncak alınmazsa sanki dünya yok olacakmış gibi hissediyorlar. Tüm dünyaları istedikleri şeye sahip olma fikri etrafında dönüyor. Buna rağmen onlara istedikleri oyuncağı aldıktan kısa bir süre sonra oyuncaktan sıkılmaya başlıyor ve yeni başka bir oyuncak daha istiyorlar.

Kısaca özetlemek gerekirse; şu anda sahip olduklarımıza şükredip onlarla mutlu olmazsak, ileride sahip olacağımız hiçbir şey hayatımızı daha iyi hale getirmez.

Mutlaka okuyun: Mutlu Olmak İçin Alışveriş Yapmayı Bırakın, Deneyimlere Odaklanın!

 

4. Zorlukların üstesinden gelemeyeceğinizi düşünmek ve bu fikre inanmak.

Bir şeyin bizi daha mutlu edeceğine kendimizi inandırmakla birlikte kendimizi olacak bir şeyin normal olacağından daha da zor olacağına inandırıyoruz.

Bir şeyi ne kadar ertelersek ya da ötelersek o şey her geçen gün aklımızın içinde bizi yiyip bitirmeye başlar. Ama harekete geçmeye başladığımız an yaşayacağımız zorluğun tahmin ettiğimizden daha az olduğunu görüyoruz.

İnsanoğlu en zor şeye bile alışabiliyor!

Geçtiğimiz günlerde uçakta bir bayanın yanında oturuyordum ve biraz sohbet ettikten sonra bayanın 17 tane çocuğu olduğunu öğrendim. Evet, doğru okudunuz. Tamı tamına 17 çocuk! İlk sekizi kendi öz çocuğuymuş. Ama daha sonra eşiyle birlikte düşünmüşler ve dört tane üvey çocuk evlat edinmişler. Birkaç yıl sonra da bir başka beş çocuk daha evlat edinmişler.

Elbette aile yapılarında yaşanan bu değişim başta şok etkisi yaratsa da daha sonra kendi aileleri de bu duruma alışmış. Ve bir şekilde 17 çocukla başa çıkmaya alışmışlar. İster inanın ister inanmayın, eğer siz de benzer bir durumu yaşamak zorunda olsaydınız bir şekilde alışıp üstesinden gelebilirdiniz.

Cesaret ve korkuyla ilgili problem, iki duygunun da insanları zorlayıcı şeyler başarmaktan alıkoyması. Karşılaşacağınız zorluk ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun zaman içerisinde bir şekilde duruma alışıyorsunuz. Devamlı olarak büyük bir stres altığınızda kaldığınızda değişiyorsunuz ve strese alışmaya başlıyorsunuz.

Mutlaka okuyun: Düşünmeyi Bırakın ve Harekete Geçin!

 

5. “Mutluluk” peşinde koşmak.

“Mutluluğa giden yol yoktur çünkü mutluluk yolun kendisidir.”  - Thich Nhat Hanh

Çoğu insan onları istedikleri gibi mutlu, huzurlu, motive olmuş ya da aşık hissettirecek bir şeyler yapabilmek için (dünyayı gezmek, kitap yazmak, işe başlamak ya da romantik bir ilişkiye sahip olmak gibi) öncelikle bir şeylere (para, zaman ve aşk gibi) ihtiyaçları olduklarını düşünüyorve buna inanıyorlar.

Çelişkili bir biçimde, bu “sahip ol – yap – ol” paradigmasının arzu ettiğiniz mutluluğa ve başarıya sahip olabilmeniz için tersten uygulanması gerekiyor. Bu yüzden ilk olarak; nasıl hissetmek istiyorsanız öyle olun (mutlu, tutkulu, huzurlu gibi); daha sonra bir şeyler yapmaya başlayabilirsiniz ve sonra bakmışsınız ki neredeyse bir anda yapmakta olduğunuz şey size sahip olmak istediğiniz şeyi getirmiş.

Eğer mutlu insanların sahip oldukları şeylere sahip olmak istiyorsanız, o şeylere sahip olmak için öncelikle sizin mutlu hissetmeniz gerek. Eğer zengin insanların sahip oldukları şeyleri istiyorsanız hayatınızı dolu dolu yaşamalısınız.

Kısacası; tutum ve davranışlar zamanla sonuçlara dönüştüğü için “sahip ol – yap – ol” paradigması sizin düşündüğünüz şekilde gerçekleşmiyor.

Mutlaka okuyun: Hayatta mutlu ve başarılı olmanın 20 yolu

 

6. Sahip olduklarınıza şükretmemek.

Tim Ferris ile 2013 yılında yapılan bir röportajda kendisine: “Hayatta sahip olduğunuz bir sürü farklı rol var. Hiç stres olmuyor musunuz? Nasıl bu kadar çok sorumlulukla başa çıkıyorsunuz?” diye sorulduğunda Ferriss şu şekilde cevaplamış: “Tabii ki de stres oluyorum. Eğer stres olmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum. Fakat her sabah uyandığımda yeterli her şeye sahip olduğum fikrine kendimi odaklıyorum ve kendi kendimi yatıştırıyorum. İhtiyacım olan her şeye sahibim. Mesela her gün kendimi maillerimin hepsine cevap vermek zorundaymışım gibi hissetmiyorum. Eğer insanlar maillerine cevap vermediğim için sinirlenirlerse sinirlensinler. Bu onların problemi.”

Yine aynı röportajda Ferriss’e farklı bir soru daha sorulmuş: “4 Saatlik Hafta kitabınızı okuduktan sonra Tim Ferriss’in parayı çok umursamadığını izlenimini aldım. Çünkü kitapta dünyayı nasıl hiç para harcamadan gezdiğinizi ve para kazanma zorunluluğu hissetmeme ile ilgili şeyler anlatmışsınız.”

Ferriss bu soruyu ise şu şekilde cevaplamış: “Bir sürü güzel şeye sahip olmak güzel bir durum. Ama eğer bu Fight Club filmindeki gibi paraya bağımlı olmaksa bir süre sonra sizin sahip olduğunuz şeyler size sahip olmaya başlıyor ve sağlık, mutluluk gibi şeylerin yerini almaya başlayıp öldürücü bir hastalık halini alıyor. Fakat eğer güzel şeylere sahipseniz ve o sahip olduğunuz şeyleri kaybetmekten korkmuyorsanız bu güzel bir şey. Çünkü para gerçekten de çok değerli bir araç. Eğer sahip olduğunuz şeylere şükrederseniz hayatta daha çok güzel şey sizin olur. Ama eğer hayatta sahip olmadığınız bir şeyin yerini doldurmak için daha çok şeye sahip olmak zorundaymışsınız gibi hissediyorsanız ne kadar çok şeye sahip olup ne kadar çok şey başarırsanız başarın her zaman daha fazlasını isteyeceksiniz.”

 

7. Şu an bulunduğunuz durumu küçümsemek.

Hayatlarımızın ne kadar zor olduğu hakkında konuşmak hep kolay olmuştur. Hayatın hiçbir zaman adil olmadığı ve başkalarının bizden hep daha şanslı olduğunu söylemek de.

Peki sizce bunları konuşmanın size bir faydası var mı?

İçinde bulunduğumuz hayatı ve durumu sanki diğerlerinkinden daha kötüymüş gibi yargıladığımız zaman başka insanlar bir şeyleri sanki kolay elde ediyormuş gibi hissederiz. Sanki onlara hayatta her şey altın tepside sunulmuş ve onlar herkesin geçtiği zorlu yollardan geçmemiş ve başarıya kolay ulaşmış gibi düşünürüz.

Bu paradigma, düşünce yapısının kurbanı olarak ortaya çıkan bir paradigmadır ve genelde her şeyi söylemede yetki sahibi olma hissi ile sonuçlanır.

Dünya size hiçbir şey borçlu değil. Hayat adil olmak zorunda değil. Ama ne olursa olsun dünya size yaşamanız için ihtiyacınız olan her şeyi vermiş. Gerçek şu ki, başarılı olmak için dünyadaki bütün avantajlara sahipsiniz. Ve bu fikre yürekten inanarak kendinize ve dünyaya karşı olan sorumluluğun ağırlığını hissedebilirsiniz.

Başarılı olmak için gereken pozisyondasınız. Evrendeki her şey sizi şu anda olduğunuz yere getirdi ve şimdi parlama ve dünyada bir şeyler değiştirme zamanı. Dünya sizin. Yapmanız gereken kendinizi geliştirmek ve hayallerinizde düşlediğiniz başarıya, mutluluğa, huzura ulaşmak.

Mutlaka okuyun: Kendine İnanmak ve Güvenmek İsteyenlere

 

8. Hayatı bölümlere ayırmak.

İnsanoğlu yapı gereği bütüncüldür. Herhangi bir sistemin bir kısmını değiştirdiğinizde aynı zamanda bütünü de değiştirmiş olursunuz. Bir şeyi değiştirebilmek için her şeyi değiştirmeniz gerekir.

Ne kadar önemsiz ve mantıksız olduğu önemsiz olmaksızın her düşünce sonsuz sonuçlar dalgası doğurur. Bu düşünce Edward Lorenz tarafından kelebek etkisi olarak adlandırılmıştır. Düşüncenin “kelebek etkisi” olarak adlandırılmasının sebebi uzaklarda bir kelebeğin kanatlarını çırpması sonucu çıkan rüzgarın birkaç hafta sonra fırtınaya sebep olmasını anlatan mecazi örnektir. Ufak şeyler zamanla büyük şeylere dönüşür.

Hayatınızda bir şey kontrolünüzden çıkarsa hayatınızdaki diğer şeyler de kötü etkilenir. Çalışan bir sistemi bölümlere ayıramazsınız. Sağlık ve insan ilişkileri gibi konuları kenara ayırmak kolay gibi gözükse bile farkında olmadan bütün hayatınız etkilenir. Ve her zaman ötelediğiniz önemli şeyler size günün sonunda zarar olarak geri döner.

Tersi bir şekilde hayatınızda bir şeyi geliştirdiğinizde ise hayatınızdaki diğer şeyler de pozitif olarak etkileniyor. Yazar James Allen’ın Düşüncenin Gücü (As a Man Thinketh) adlı kitabında yazdığı gibi: “İnsan düşüncelerini saflaştırdığında bir daha saf olmayan hiçbir şeyi arzulamaz.”.

İnsan olarak herşeye bütüncül bakıyoruz.

Yaptığımız herşey aslında iyi veya kötü olarak bir şekilde dünyayı etkiliyor. Bu yüzden size bir soru soruyorum: “Ben tedavinin mi bir parçasıyım yoksa hastalığın mı?” Coldplay

 

9. Başka insanlarla yarış içinde olmak.

“Bütün başarısız olmuş şirketler aynıdır. Hepsi rekabetten kaçtıkları için başarısız olmuşlardır.” –Peter Thiel

Rekabet maksimum ürün satışına ulaşmak ve refah için oldukça masraflı bir yoldur. Bu nedenle rekabet zamanla kimin bir diğerinden daha ucuza bir şey yapabileceği yarışına dönüşür. Bu, rekabete dahil olan bütün taraflar için aşağı doğru giden bir yarıştır.

Diğer insanlarla ve şirketlerle rekabet halinde olmaya çalışmak yerine tamamen özgün bir şey yapmak ya da odaklanılması gerekilen noktaya odaklanmak daha iyidir. Kendinizi bir şey üzerinde yetkili olarak belirlediğiniz zaman rekabet haline tepkili bir biçimde yanıt vermek yerine kendi koşullarınızı kendiniz belirleyebilirsiniz. Böylece bir değer yarattığınız alanı tekelinize almak istersiniz.

Başkaları ile rekabet halinde olmak, insanların günlerini kendi hedefleri olmayan hedeflerin peşinden koşmalarına harcamalarına neden olur ve toplumun önemli olarak dayattığı hedefleri kendilerine gerçek hedefleriymiş gibi belirlerler. Bütün hayatınızı toplumun “önemli” olarak belirlediği bu hedeflere ulaşmak ile geçirebilirsiniz ancak böyle bir hayat muhtemelen istemediğiniz “sığ” bir hayat olacaktır. Bu yüzden kendi değerlerinizi temel olarak belirleyip kendinize ona göre bir başarı kriteri belirlersiniz başkalarının boş gürültüsüne kulak asmamış olursunuz.

Mutlaka okuyun: En Ucuzu Değil, En İyisi Olun!

 

10. Her şeye sahip olmaya çalışmak.

Her bir kararın fırsat maliyeti vardır. Bir şeyi seçtiğiniz zaman otomatik olarak diğer şeyleri seçmemiş olursunuz. İnsanlar size her şeye sahip olabileceğinizi söylediklerinde aslında yalan söylüyorlar! Çünkü bunu söyleyen insanlar size söyledikleri şeyi kendileri uygulamıyor ve size içi boş bir tavsiyede bulunmuş oluyorlar.

Asıl gerçek şu; aslında her şeyi istemiyoruz. Ama eğer gerçekten her şeyi istediyseniz bile gerçek hayat sizin istediğiniz şekilde işlemiyor. Örnek vermek gerekirse ailemi daha da hayatımın merkezine getirmek istiyor ve onlarla daha fazla zaman harcamak istiyorum. Çünkü eşim ve üç çocuğum ile vakit geçirmek benim en büyük önceliklerim arasında. Ama sonuç olarak hayatıma baktığımda bazı insanların yaptığı gibi günümün 12 ya da 15 saatini çalışarak geçirmiyorum. Ve bu benim için sorun teşkil etmeyen bir durum. Çünkü ben kararımı verdim.

Ve dikkatinizi çekmek istediğim nokta da tam olarak bu. Aslında hepimiz bizim için en önemli şeyi seçmeli ve ona sahip olmalıyız. Eğer her şeye sahip olmaya çalışırsak elimizde sıfırdan başka hiçbir şey olmaz. Bu iç çatışma cehennem gibi bir şey.

“Yaratıcılık”, geleneksel olarak kalıplar içinde olmayan ve kurallara tabii olmayan olarak tanımlansa da, aslında yaratıcılık, atasözlerini temel alarak düşündüğümüzde ortaya çıkar. Çünkü insanlar tercihlerininin önünü açmak yerine sınırlandırdıklarında yaratıcı kaslarını gevşetmiş olurlar. Dolayısıyla demek istediğim şu ki, hayatınızdaki şeyler ne kadar çok kesin sınırlarla belirlenirse ve sınırlandırılırsa o kadar iyi. Çünkü bu sayede karşınıza çıkan seçenekleri ikilemde kalmadan sonuca ulaştırabilirsiniz.

 

11. Nereden gelmiş olduğunuzu unutmak.

Herhangi bir başarı elde ettiğiniz zaman o başarıdan tamamen kendinizin sorumlu olduğuna inanmak çok kolaydır.

Nereden geldiğinizi unutmak çok kolaydır.

Şu anda bulunduğunuz yere gelirken başkalarının sizin için yaptığı fedakarlıkları unutmak çok kolaydır.

Kendinizi diğer insanlardan daha üstün görmek çok kolaydır.

Bütün köprüleri yaktığınızda ise ortada hiçbir insan ilişkisi kalmaz. Ve bir anda kendinizi izole olmuş bir mağaranın içinde bulursunuz. Aklınızı ve kimliğinizi yitirir, farkında olmadan olmaya çalışmadığınız bir insan haline gelirsiniz.

Alçak gönüllülük, şükran ve sahip olduklarının farkında olmak başarınızı düzgün bir perspektif içerisinde tutmanıza yardımcı olur. Yapmayı başardığınız şeyi etrafınızdaki insanların yardımları ve destekleri olmasaydı yapamazdınız. Bu yüzden şu anda bulunduğunuz yerde olduğunuz için çok şanslısınız.

 

12. Başka insanların müsaade etmesini beklemek.

Eşimin babası oldukça başarılı bir emlak yatırımcısı. Ve kendisinin dediğine göre kariyeri boyunca yüzlerce insan ona emlak sektörüne girseler mi girmeseler mi diye sormuş. O da hepsine aynı şeyi söylemiş: “Sakın!”.

İşin aslı bu soruyu soran insanları işten vazgeçirmek için verdiği bir cevapmış bu. Ve birçok seferde başarmış.

Peki sizce neden böyle birşey yapmış olabilir?

Ben de bunu kendisine sordum ve bana dedi ki: “Benim onlara ne dediğimin bir önemi yok. Başarılı olacak kişiler ben ne dersem diyeyim zaten başarılı olacaklar.”

Başka insanların bir şeyi başardıklarını görünce başarılı olmak için aynı şeyin peşinden koşan bir sürü insan tanıyorum. Ve bu insanlar aslında ne yapmak istediklerine hiçbir zaman karar veremediler ve sürekli bir işten öbür işe atlayıp başarı elde etmeyi beklediler. Devamlı olarak başarıya ulaşmadan kısa bir süre önce başaramayacaklarını düşündükleri için çabalamayı bıraktılar.

Kimse size hayallerinizi yaşamanız için müsaade etmeyecek. Ryan Holiday’in The Obstacle Is the Way adlı kitabında da dediği gibi “Melekleri aramaktan vazgeçin ve melekleri aramaya başlayın.” Dışarıdan bir sihirli değneğin gelip sizin içinde bulunduğunuz durumu değiştirmesini beklemek yerine siz kendinizi ve içinde bulunduğunuz durumu mantık çerçevesinde ele alın ve değiştirmek için harekete geçin.

“Hayatta bir şeylere bakma şeklinizi değiştirdiğinizde, gördüğünüz şeyler değişecek.” — Wayne Dyer

Siz her şey için yeterlisiniz.

Yapmaya karar verdiğiniz herş eyi başarabilirsiniz.

Sadece karar verin ve başkalarının nasıl ve ne düşündüğünü unutun.

 

13. Ne kadar para kazanabileceğinize başkalarının karar vermesine izin vermek.

Birçok insan başarılı olmak istediklerini söylüyor. Eğer gerçekten başarılı olmak isteselerdi, başarılı olurlardı.

Ben de hep çevremdeki insanlara: “Keşke piyano çalabilseydim.” diyordum. Sonra biri çıkıp: “Hayır gerçekten piyano çalmak istemiyorsun. Eğer gerçekten isteseydin öğrenmek için zaman ve fırsat yaratırdın.”dedi. Ve biri bana bunu dedikten sonra ben de bir daha kimseye piyano çalmayı çok istediğimi söylemedim. Çünkü haklıydı.

Hayat öncelikler ve kararlar üzerine kurulu. Ve konu paraya gelince serbest piyasa ekonomisinde istediğiniz kadar para kazanma imkanına sahipsiniz. Asıl soru şu, siz gerçekten ne kadar para kazanmak istiyorsunuz?

Sosyal medyada günlerinizi, aylarınızı ve yıllarınızı harcamak yerine her gün bir ya da iki saatinizi kendinize değer katacak bir şey öğrenmek ya da yapmak için harcayabilirsiniz.

Think and Grow Rich, adlı kitabında Napoleon Hill okuyucularından bir kağıt alıp o kağıda ne kadar para kazanmak istediklerini yazmalarını ve üstünede bir zaman çizelgesi çizmelerini istemiş. Bu sayede gerçekte ne istediğinize karar verip istediğiniz şeye ulaşmanız için neler yapabileceğinizi düşünmüş oluyorsunuz.

Örneğin bir akrabalarının Volswagen kamyonetinde yaşamış ve fakir bir çocukluk geçirmiş olan Jim Carrey geleceğine dair inancını hiç yitirmemiş. Carrey, 1980’lerin sonlarında her gece kamyonetini Los Angeles’a bakan yüksek bir tepeye sürer ve başarılı, takdir edilen bir oyuncu olduğunun hayalini kurarmış. Ama o zamanlar sadece amatör bir komedyenmiş.

1990 yılında bir gece Los Angeles’a bakan tepelerin birinde geleceğini hayal ederken Carrey kendisine 10 milyon dolarlık bir çek yazmış ve üzerine “oyunculuk hizmetleri için” diye not düşmüş. Sonra bu çeke 1995 yılı Şükran Gününün tarihini atmış ve çeki cüzdanına koymuş. Beş yıl sonra kendisine bu çeki vermiş. Ve 1995 yılı Şükran Gününde Salak ile Avanak filmi için tam 10 milyon dolar para alarak kendisine verdiği sözü tutmuş.

 

14. Geleceğinize dair öngörülerinizi inkar etmek.

“Hayatınız için en güzel ve en yüksek öngörülerde bulunun. Çünkü yalnızca inandığınız şeye sahip olursunuz.” — Oprah Winfrey

Şu anda nerede olduğunuzun bir önemi yok. İstediğiniz geleceğe sahip olabilirsiniz. Ama kesin olan bir şey var, o da; ne ektiyseniz onu biçeceğiniz. Bu yüzden bir şey yaparken o yaptığınız şeye dair bir inancınız olsun. Zihinsel yaratım her zaman fiziksel yaratımdan üstündür. Kafanızda tasarladığınız hayat zamanla inşa ettiğiniz hayata dönüşür.

Toplumun size evinizin nasıl gözükmesi gerektiğini dikte etmesine izin vermeyin. Siz bir artist ve tasarımcısınız. Başkaları tarafından bir yalı olarak görülse de görülmese de hayatınızı istediğiniz gibi inşa edebilirsiniz. Çünkü gerçek eviniz, kalbinizin attığı yerdir.

 

15. Özümsememek.

Varlıklı bir babanın çok akıllı olmayan çocuğuna, hiç şüphesiz bunun kötü bir karar olduğunu bildiğinden, mirasını bırakmakta tereddüt etmesine dair bir hikaye var. Hikaye şöyle: “Baba çoçuğuna döner ve der ki: ‘Sana yalnızca bir servet değil aynı zamanda bulunduğum pozisyonu ve haklı olanın yanındaki duruşumu da bırakabilmeyi arzuluyorum evlat. Sana bunları belki kolayca bırakabilirim ama sen benim elde ettiğim gibi kendin elde etmelisin. Benim öğrendiklerimi öğrenerek ve yaşadıklarımı yaşayarak servetimizi almaya hak kazanacaksın. Öğrendiklerim ve bugün bulunduğum konumum sayesinde elde ettiğim hak ve yetkilerimi sana devredeceğim. Benim gittiğim yolu takip et, benim öğrendiğim gibi sen de öğren ve bir gün göreceksin ki sen de ben gibi olmuşsun ve benim bütün sahip olduklarım senin olmuş.'”.

Yapılması gereken şeylerin üstesinden gelmek çoğu zaman düşündüğümüz kadar kolay olamayabiliyor. Başarılı olmak için yapmanız gereken şeylere dair bir liste yok. Daha iyi yaşayabilmek için kim olduğunuzu en içten, en temelinden değiştirmeniz gerekiyor. Hayatınız için iyi olacak, başarıya ulaşmanızı sağlayacak şeyleri yapmak yerine o şeyleri benimsemeli ve hayatınızın olağan bir parçası haline getirmelisiniz. Bu şekilde sizin ne yaptığınız sizin aslında kim olduğunuzun bir yansımasına dönüşür ve siz o başarıya büyük adımlarla koşan kişi oluverirsiniz. Siz bu değişimi hayatınızda bir kere tattığınız zaman, başarı doğal bir şekilde size gelecek. Özümseyin, yapın ve sahip olun.

“Milyoner olduktan sonra artık bütün paranızı verebilir hale geliyorsunuz çünkü sizin için önemli olan banka hesabınızdaki milyon dolarlar değil, milyoner olma yolunda sizin nasıl bir insana dönüştüğünüzdür.” — Jim Rohn

 

16. Paranın kötü olduğuna inanmak.

“İyi de olsa kötü de olsa insanlar bütüncüldür. İnsan vücudu bile yalnızca ruhsal ve fiziksel yönleri senkronize edildiği zaman mükemmel bir şekilde çalışabilir. İnsan vücudu beyninizin programlanma şekline uygun hareket ettiğinde daha iyi performans gösterir. Zihninizi yaptığınız şeylerin iyi, asil ve değerli olduğuna inandırmak enerjinizi arttırmanıza ve çabalarınızın meyvesini almanıza yardımcı olur.” — Rabbi Daniel Lapin

Çok para kazanmanın iyi bir şey olmadığına ve çok para kazanan insanların kötü insanlar olduğuna inanan birçok insan tanıyorum. Bu insanlar, zengin insanların kendilerinden güçsüz insanları sömürmek ve  onlara zorla satış yapmak için fırsat kolladıklarına inanıyorlar.

Para kötü bir şey değildir ama nötrdür. Para değer‘in sembolüdür.

Eğer ben 20 liraya bir çift ayakkabı satıyorsam ve birisi o ayakkabıları almak istiyorsa o kişi ayakkabıların 20 liradan daha fazla edeceğine inanıyor demektir. Çünkü böyle düşünmeseydi ayakkabıyı almak istemezdi. Ben insanları sattığım ayakkabıları almaları için zorlamıyorum. Almak ya da almamak insanların kendi seçimi. Bu nedenle, değer kazanmak iki taraf içinde kazan-kazan durumundan ibarettir ve tamamen algılama şekline dayanır. Değer görecelidir. Eğer ayakkabıları alan aynı kişiye ayakkabıları satın almak için 20 lira teklif ederseniz muhtemelen size ayakkabıları satmaz. Çünkü ayakkabının değerini 20 liradan fazla olarak görür. Peki ya 30 lira teklif etseniz? Hala ayakkabıları size satmak istemeyebilir.

Yani ürün ve hizmetler için “doğru” fiyat yoktur. Doğru fiyat müşteri tarafından biçilen değerdir.

Para sistemine sahip bir toplumda yaşadığımız için çok şanslıyız. Çünkü bu sistem sayesinde borç alıp verebiliyor ve güçleniyoruz. Eğer takasla ticaret yapıyor olsaydık işimizin değerini ölçmek oldukça zor olurdu.

Dürüst ve namuslu bir şekilde kazanıldığında para kazanmak oldukça ahlaklı bir davranış. Daha doğrusunu söylemek gerekirse eğer yaptığınız işin ahlaka uygun bir iş olduğunu düşünmüyorsanız belki de yaptığınız işi değiştirmelisiniz. Çünkü yaptığınız iş sizin bir yansımanız olmalı. Sizin sunduğunuz hizmet veya üründeki değeri almak her zaman müşterilerin kendi seçimidir. Ve bu seçim ne olursa olsun sonuç sizi kötü biri yapmaz.

Mutlaka okuyun: Para Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler

 

17. Dikkatinizin dağılmasına izin vermek.

“Yaşamınızdaki öncelik sırasını siz belirlemezseniz , sizin adınıza bunu bir başkası yapar.” –  Greg McKeown

Neredeyse her şey asıl önemli olandan uzaklaşmamız için bir dikkat dağıtıcı.

Bazı şeylerin üzerine fiyat etiketi koyamazsınız. Çünkü size göre değerleri belirlenemeyecek kadar değerlidirler. Sizin için önemli olan bu şeyler için her şeyden, hatta hayatınızdan bile vazgeçerdiniz. Çevrenizdekiler ile ilişkiniz ve kişisel değerlerinizin bir fiyat etiketi yoktur. Ve hiçbir zaman paha biçilemez bir şeyi paraya değişmeyin.

Hayatta bazı şeyleri doğru perspektifte tutmak hayatınızdan önemli olmayan şeyleri çıkartmanıza yardımcı olur. Size kolay bir şekilde ihtiyacınız olan şeye odaklanmanızı sağlar ve sonucu bir hiç olacak şeylerden uzak durmanıza yardımcı olur.

Mutlaka okuyun: 80/20 Kuralı(Pareto Prensibi) Nedir? Hayatınızı Nasıl Değiştirebilir?

 

18. Asıl zekice olan şeyin odaklanmak olduğunun farkında olmamak.

İnsanlık tarihinin en dikkat dağıtıcı döneminde yaşıyoruz. İnternet tıpkı iki uçlu bir kılıç gibi. Kimin kullandığına bağlı olarak iyi veya kötü yönde kullanılabilir.

Ne yazık ki, çoğumuz internet kullanımı konusunda çok sorumluluk sahibi değiliz. Her gün boş boş ekrana bakarak saatlerimizi geçiriyoruz. Y jenerasyonu internetteki dikkat dağıtıcı etkenlerden etkilenmeye daha eğilimli olsa da günümüzde herkes internetin bu kötü etkilerinden muzdarip.

Bir şeye odaklanma süremiz azala azala neredeyse sıfıra indi. Bir şeyleri yapma isteğimiz yok oldu. Çoğunlukla kendimizin zor farkına vardığı bu neden yüzünden başkalarının müdahale etmesini gerektiren bazı kötü alışkanlıklar edindik.

İnternet, sayısız dikkat dağıtıcı ve harekete geçmeyi önleyici şeyler barındırıyor olması sonucu bizlerin hayattan bıkmış, yüzeysel düşünen insanlara dönüştüğümüze dair yüzlerce bilimsel kanıt var.  Devamlı dikkat dağınıklığı ile ilgili en büyük zorluklardan biri ise bizi “derin” düşünmek yerine “sığ” düşünmeye itmesi ve sığ düşünmenin de bizim sığ bir yaşam yaşamamıza neden olması. Ünlü Romalı filozof Lucius Annaeus Seneca 2,000 yıl önce bu durumun iyi bir açıklaması olabilecek çok güzel bir söz söylemiş: “Her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.”

Cal Newport, dilimize Pürdikkat: Odaklanma Becerisini Nasıl Yitirdik, Nasıl Geri Kazanabiliriz? olarak çevrilen kitabında “pür dikkat çalışma” ile “sığ çalışma” yı birbirinden ayırıyor. Cal Newport’a göre “pür dikkat çalışma” yeteneklerinizi ve becerilerinizi kullanarak değer katıcı bir şey üretmek anlamına geliyor. Ve bu şekilde bir şeyler üretmek de emek, enerji, zaman ve konsantrasyon istiyor. “Sığ çalışma” ise bütün ufak tefek hesap kitap işlerini, emaillere bakma, toplantılar, telefon görüşmeleri, fatura takibi gibi fazla konsantrasyon gerektirmeyen ufak tefek işleri içeriyor. Birçok insan bu “sığ çalışma” gerektiren işleri hayatlarında daha öncelikli bir konuma getirdikleri için hedeflerine doğru yönelemiyorlar.

“”Pür dikkat çalışma” artık insanların nadiren yapığı bir şey olduğu için ekonomimizde gittikçe değerleşen bir çalışma şekli. Sonuç olarak kim işine kendini pür dikkat verir ve hayatını bu çalışma şekline göre yaşarsa her zaman yükselir.” — Cal Newport

Mutlaka okuyun: Birden Fazla Proje İçerisinde Odağınızı Koruyabilmek İçin İpuçları

 

19. “Mantıklı” hedefler belirlemek.

“Yapabileceklerinizin ötesinde şeyleri kendinize hedef belirlemelisiniz. Yeteneklerinizin ve becerilerinizin bittiği yerde yeni hedefler koyarak kendi kendinizle rekabet halinde olmalısınız. Eğer en iyi şirketlerde çalışmak istiyor ve bunun yalnızca bir hayalden öteye geçemeyeceğini düşünüyorsanız, o zaman bu hayali bir hedefe dönüştürün. Eğer Time dergisinin kapağında olmak sizin için imkansız bir şeymiş gibi düşünüyorsanız o zaman hedefinizi o dergi olarak belirleyin ve işinizde çok başarılı olmak için çalışın. Gerçekte nerede olmak istediğinizi hedefiniz olarak belirleyin ve o hedefe ulaşmak için çalışın. Hiçbir şey imkansız değildir.” –Paul Arden

Çoğu insanın kendine koyduğu hedefler genellikle mantıklı hedeflerden oluşuyor. Bu hedefler çoğu zaman çok fazla hayal gücü gerektiren hayaller de değiller. Hatta genellikle bu hedeflere ulaşmak için inanç, şans, sihir ya da mucize de gerekmiyor.

Ben, kişisel olarak çoğu insanın bu kadar dünyevi ve şüpheci oldukları için çok üzülüyorum. Bir şeyleri başarmak adına insanın içinde bir inanç olmasının çok güzel birşey olduğuna inanıyorum. Çünkü içinizde inanç olduğu zaman hayatınız ve kişisel gelişiminiz daha da anlamlaşıyor.

 

20. Eleştiri aramak yerine övgü aramak.

Kültürel olarak o kadar kırılgan insanlar haline geldik ki bir eleştiride bulunduğumuzda o eleştiriyi bir yirmi güzel sözle kombine ederek söylememiz gerekiyor. Ve biri bize bir eleştiri yaptığında o eleştiriyi haksız çıkartmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Psikologlar bu duruma “doğrulama sapması” diyor. (Doğrulama sapması: doğru olduğuna inandığımız bir görüş ile ilgili bu görüşle çelişecek bilgilere değer vermeme ve alternatif olasılıkları önemsememe eğilimi.)

Aileniz ve arkadaşlarınız ile konuştuğunuz zaman övgü almanız çok kolaydır, çünkü size sizin tam da duymak istediğiniz şeyleri söylerler. İnsanlardan övgü almayı beklemek yerine eleştiri almayı beklemelisiniz. Çünkü ancak bu şekilde yaptığınız iş daha iyi hale gelebilir.

Peki eleştiri işinizi nasıl iyi yönde etkileyebilir?

Birisi size kötü bir eleştiride bulunacak kadar sizi umursadığında bilirsiniz ki işiniz eleştiriyi hak eden bir iş. Eğer hayatta iyi yapılmış bir şeyler varsa her zaman etrafında o şey ile ilgili kötü sözler söyleyen insanlar bulunur. Yazar Robin Sharma’nın da dediği gibi “kötü insanların çokluğu mükemmelliği doğrular”. Gerçekten de bir şeyler yapıp kendinizi göstermeye başladığınız zaman, kötü niyetli insanlar ortaya çıkacaklardır. Onların yapabilecekleri şeylerin bir yansıması olmak yerine onların yapmadıkları şeylerin bir yansıması olmayı tercih edin.

 

21. Vermek yerine almak.

Bir bakış açısına göre başka insanlara yardım etmek size zarar verir çünkü başkalarına yardım ettiğinizde siz o insanlara karşı elinizde bulunan avantajı kaybedersiniz. Bu bakış açısı dünyayı devasa bir pasta olarak gören bir bakış açısı. Sizin sahip olduğunuz her dilim benim sahip olmadığım dilimler. Bu yüzden sizin kazanabilmeniz için benim kaybetmem gerek.

Ama farklı bir bakış açısına göre de, dünyada yalnızca bir tane pasta yok, sınırsız sayıda var. Eğer daha fazlasını isterseniz daha fazla pasta yapmak zorundasınız. Bu yüzden başkalarına yardım etmek aslında sizin kendinize de yardım ediyor olduğunuz anlamına geliyor çünkü bu sayede tüm dünya daha iyi bir hale geliyor. Böylece insanlarla ilişkilerinizi kuvvetlendirip güven bağı kuruyorsunuz.

Doruk adında bir arkadaşım var ve kendisi çalıştığı emlak yatırımcılığı firmasında gerçekten yenilikçi işler yapıyor. Yenilikçi işler yapıyor diyorum çünkü kendi kendisine geliştirdiği ve hiç kimsenin kullanmadığı stratejilere sahip. Ve gerçekten de işinde çok ama çok iyi. Bir keresinde bana iş stratejilerini bir sır olarak tutmak istediğini çünkü eğer diğer insanlar ile bu stratejileri paylaşırsa başka insanların onun önüne geçebileceğini söyledi.

Ama sonra başka bir gün konuştuğumuzda ise tam tersini düşündüğünü söyledi. Hatta dediğine göre çalıştığı emlak yatırım firmasındaki bütün iş arkadaşlarına kendi stratejilerini anlatmış. Ve üstelik insanlara bireysel olarak yol göstererek onların yükselmesine de yardımcı oluyormuş. Böyle bir yaklaşım benimsemekten çoğu insan kaçınıyor. Ama arkadaşım, stratejisi belli bir zaman sonra işe yaramaz hale geldiğinde kendisine yeni çıkış yolları bulabilecek kapasitede olduğunun bilincinde. Zaten liderlik ve yenilikçilik de bu demek değil mi? Ve insanlar da arkadaşım böyle vasıflara sahip olduğu için ona güveniyorlar. İşin aslı insanlar ona, en iyi stratejileri o bulduğu ve paylaştığı için ona güveniyorlar.

Yani özetlemek gerekirse Doruk hem kendisine hem de etrafında bulunan diğer insanlara pasta yapıyor. Ve ayrıca evet, kendisi firmalarındaki en yüksek mevkiide bulunan ve en fazla maaşı alan tek insan. Bunun sebebi firmaya en çok Doruk’un katkıda bulunması ve fikirlerini, kaynaklarını, bilgilerini kendisine saklamıyor oluşu.

Mutlaka okuyun: Girişimcilikten Zengin Olmak, Başkalarına Yardım Etmekle Başlar

 

22. Üretmeniz “gereken” şeyleri üretmemek.

Birçok girişimci iş fikirlerini, kendi hayatındaki eksikliklere bakarak geliştiriyor. Ve aslında bu şekilde birçok problemi çözmüş oluyorlar. Yani bir zorlukla karşı karşıya kalıp sonra ona karşı bir çözüm üretiyorlar.

Müzisyenler ve artistler de işlerine aynı bakış açısı ile yaklaşıyorlar. Müzisyenler dinlemek istedikleri müzikleri yapıyor, ressamlar görmek istedikleri resimleri çiziyor ve yazarlar da yazılmış olmasını umdukları kitapları ve yazıları yazıyorlar. Ben de işime aynı şekilde yaklaşıyorum. Mesela kendimde okuma isteği uyandıracak yazıları yazıyorum.

Yaptığınız iş kendinizin en dikkat çeken yansıması olmalı. Eğer ürettiğiniz işin ürünlerinden hoşlanmıyor ve zevk almıyorsanız başka insanların sizin ürettiğiniz şeyden zevk almasını nasıl bekleyebilirsiniz ki?

 

23. Bir sonraki fırsata bakmak.

Mükemmel müşteri, mükemmel fırsat ve mükemmel koşullar her zaman karşınıza çıkacak şeyler değildir. Bir şeylerin farklı olmasını dilemek yerine neden elinizde bulunan şeyleri istediğiniz şeylere dönüştürmeye çalışmıyorsunuz?

Bir sonraki fırsatı beklemek yerine, şu an elinizde olan fırsatın, fırsatların farkına varın. Daha farklı bir şekilde söylemek gerekirse çimenin neresini sularsanız orası yeşillenir.

Başka insanların daha güzel ilişkilere sahip olduklarını düşündükleri için eşlerinden boşanan bir sürü insan var. Ve çoğu durumda da bu düşünceye sahip olup sonra da eşinden ayrılan bu insanlar, boşanmalarının ardından hemen yeni bir ilişkiye başlıyor ve bir süre sonra o ilişkilerini de bitirip daha iyi bir ilişki aramaya çalışıyorlar.

Sorun sizin elinizde bulunan imkanlar değil. Sorun sizsiniz. Ta kendiniz. Çünkü insanlar ruh eşlerini bir anda bulmazlar. Ruh eşlerini çok çabalayarak o hale getirirler.

Jim Rohn’un da dediği gibi “Daha iyi olmuş olmasını dileme, daha iyi olmuş olmanı dile. Daha az problemin olmuş olmasını dileme, daha yetenekli olmuş olmanı dile. Daha az zorlukla karşılaşmış olmayı dileme, daha bilgili olmuş olmayı dile.”

 

24. Başlamak için beklemek.

Eğer bir amaç uğruna her gün zamanını harcayıp yol katetmez ve ilerleme göstermezseniz, hiç şüphesiz ki en sonunda tıpkı bir elektirikli süpürge gibi hayat sizi içine çekecek ve siz de hayatın içerisinde kaybolacaksınız.

Meredith Willson’ın dediği gibi: “Bir sürü yarınlar biriktiriyoruz ama bir gün bir bakacaksınız ki elinizde sadece boş dünlerle kalmışsınız.”

Aktif olarak yazı yazmak için neredeyse birkaç yıl bekledim. Çünkü doğru zaman için bekliyordum. O doğru zaman da yeterli miktarda paraya, zamana ve ihtiyacım olan diğer şeylere sahip olduğum zamandı. Yapmak istediğim şeyi yapabilmek için yeterli özelliklere sahip olduğumu düşünene ve biri bana “artık yapabilirsin” diyene dek bekledim.

Ama asla yazı yazabilmek için o yeterli özelliklere sahip olamadım. Çünkü “hayallerinizi yaşamak” için hiçbir sınır yok. İyi ve yeterli özelliğe sahip olmak, sizin onu nasıl nitelendirdiğiniz ile ilgili. Ve unutmayın ki her zaman iyi olduğunu düşündüğünüz bir şeyin bir tık daha iyisi olabilirsiniz. Bu yüzden insan kendi kendisini çalışarak ve kendi kendisine birşeyler başardığını göstererek nitelendiriyor. Karar alarak kendi kendisine izin veriyor.

Hayat çok kısa.

Bugün yapabileceğiniz bir şeyi yapmak için yarın olmasını beklemeyin. Gelecekteki siz ya bugün yaptığınız şeyler için size minnettar olacak ya da yapmadıklarınız için size kızgın olacak.

Mutlaka okuyun: Girişimci Olmak İçin Doğru Zamanı Beklemeyin!

 

25. Zamanlamaya önem vermemek.

Şimdilerde Zappos.com adlı sitenin CEO’su olan 22 yaşındaki Tony Hsieh, Harvard’dan mezun olmuş. Tony 23 yaşına geldiğinde kuralı daha altı ay olan Linkexchange şirketi için 1 milyon dolar teklif almış. Tahmin edersiniz ki bu Tony için harika bir teklif olmuş çünkü bu teklifi almadan bir yıldan daha kısa bir süre önce Tony, Oracle’da yılda 40 bin dolar kazanacağı iş teklifini reddetmiş.

Uzunca bir süre düşünmenin ardından Tony bu 1 milyon dolarlık teklifi reddemiş ve Linkexchange’i kendi başına daha büyük bir şirket haline getirebileceğini düşünmüş. Çünkü gerçek arzusu para kazanmak değil, üretmek ve yaratmakmış.

Gerçekten profesyonel bir insan para için çalışmak yerine para kazanır. Gerçekten profesyonel bir insan tutku duyduğu şeylerin peşinden gider.

Yalnızca beş ay sonra Tony Hsieh, Yahoo!’nun kurucularından biri olan Jerry Yang tarafından 20 milyon dolarlık bir teklif daha almış. Bu teklifi alan Tony havalara uçmuş. İlk aklından geçen şey ise “İyi ki beş ay önce şirketi satmadım.” olmuş. Yine de bu yeni gelen teklif karşısında duruşunu korumuş ve Jerry Yang’dan teklifi düşünmesi için bir kaç gün istemiş. Bu teklifi kendi isteklerini kabul ettirerek kabul edebilirmiş.

Ama o paraya sahip olduğunda yapabileceği bütün şeyleri ve 20 milyon dolar ile hayatında bir daha tek bir gün bile çalışmasına gerek olmayacağını düşümüş. Sonra oturmuş ve bir kağıda hayatta istediği şeylerin bir ufak listesini yapmış:

  • bir ev;
  • bir televizyon ve sinema odası;
  • haftasonları nereye isterse gidebileceği ufak tatiller;
  • yeni bir bilgisayar;
  • yeni bir şirket kurmak, çünkü yeni bir şeyler oluşturma ve o şeyi büyütme fikrini seviyor;

Hepsi bu.

Yani Tony’nin tutkusu ve motivasyonu bir şeylere sahip olmak değil. Ki zaten kendi kazandığı para ile yeni bir televizyon, bilgisayar alabilir ve haftasonları ne zaman isterse minik tatil kaçamakları yapabilir. 23 yaşında olduğu için Tony, bir ev fikrinin bekleyebileceğine karar vermiş. Neden Linkexchange’i başka bir şirket kurmak için satmak istesin ki?

Tony’nin 20 milyon dolarlık teklifi reddetmesinden yalnızca bir yıl sonra Linkexchange patlamış. Ve artık bünyesinde 100’den fazla çalışanı varmış. İş tahmin ettiğinden daha da iyi gidiyormuş. Ama Hsieh bulunduğu noktada olmaktan memnun değilmiş. Çünkü kültürel ve siyasi unsurlar bir anda bu hızlı büyüme sürecini bir şekilde değiştirmiş. Eskiden Linkexchange’de yalnızca Hsieh ve yakın arkadaşları sevdikleri şeyi yaparlerken bugün ise büyük bir acele ile işe aldıkları insanların işlerinde aynı motivasyona ve vizyona sahip olmadıklarını farketmişler. İşe yeni başlayan çalışanların birçoğunun Linexchange’i değil de yalnızca aldıkları maaşı umursadıklarını ve işi tutkuyla yapmadıklarını fark etmişler.

Bu yüzden Tony şirketi satmaya karar vermiş. Ve daha 25 yaşındayken yani 1998 yılında Microsoft 265 milyon dolara Linkexchange’i satın almış.

The Art of Work (Çalışmanın Sanatı) adlı kitabın yazarı Jeff Goins, yeni bir kitap yayımlamak isteyenlere şu tavsiyelerde bulunuyor: “Bekleyin. Aceleci davranmayın. Aynı hatayı ben de yaptım. Eğer bir ya da iki yıl daha beklersen şimdi olduğundan 10 kat daha avantajlı olursun ve böylece bütün kariyerin bir anda değişebilir. Yapman gereken şey şu; 20 bin takipçisi olan bir yazar 20 bin ile 40 bin dolar arası para kazanabilirken 100- 200 bin takipçiye sahip bir yazar 150 bin dolar ile 500 bin dolar arası kazanıyor. O yüzden bir ya da iki yıl daha bekle ve göreceksin ki kariyerin, hayatın tümüyle değişecek.”

Benim bu dediklerim ile size asıl demek istediğim şey “yapmak istediklerini ertelemek” değil. Sadece bir strateji. Zamanlama, bu birkaç saniyelik bir zamanlama bile olsa tüm hayatınız değişebilir.

 

26. “Kuralına” göre oynamak.

“Aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuç almayı uman kişiye aptal denir. Dahiliğin bile mutlak bir sınırı varken aptallığın asla. En kötüsü de dünya onlarla doludur.” — Albert Einstein

Bir düzene göre yaşıyoruz hepimiz. Ama bu düzeni ve kuralı yıkmak bizi değiştiriyor ama bunu yapabilmek için de çok hata yapmamız ve yaptığımız o hatalardan da ders almamız gerekiyor.

Eğer 10.000 kere başarısız olacak cesaretiniz yoksa asla kendi ışığınızı bulamazsınız. Yazar Seth Godin’in de dediği gibi: “Başardığımdan daha fazla başarısız oldum.”

Başarısız olmak ve hata yapmak utanılacak birşey değil. Hata yapmak ders alınması gereken birşey. Hata yapmak ileriye doğru bir adım daha atmak demek. Hata yapmak asla bitmeyen birşey. Hata yapmak inanılmaz birşey.

“Hata yapmayan insanın birşey başarması neredeyse imkansızdır.” — Paul Arden

Mutlaka okuyun: Hatalarınızdan Çıkarabileceğiniz Dersler

 

27. Bir işe başlamadan önce o işte başarılı olacağınıza inanmamak.

“İnsanlar hayatlarının tamamını başarı merdivenini tırmanarak geçirebilirler, ancak bir kere zirveye ulaştıkları zaman merdivenin yanlış duvara yaslanmış olduğunu farkederler.” –Thomas Merton

Çoğu insan yanlış oyunu oynuyor ve çoğu da oyunun başında oyunu kaybediyor, sonra da canları çok acıyor. İşte bu farkında bile olmadan “insan kendi hayatını nasıl mahveder”in tasviri.

Oyunu oynamaktan daha önemli bir şey var, o da oyunun düzeninin ve kurallarının nasıl kurulduğu. Oyunu nasıl kurduğunuz nasıl oynadığınızı da direkt olarak etkiler. Ve önce kazanmak, sonra ise oynamak daha iyidir.

Peki önce kazanmak ve sonra oynamak nasıl mümkün olabilir?

Sondan başlayıp geriye doğru çalışmakla. Neyin makul olduğu, senden beklenilenin ne olduğunu ya da neyin mantıklı olduğunu düşünmek yerine ne yapmak istediğinizle işe başlayın.

Örneğin Jim Carrey kendisine 10 milyon dolarlık bir çek yazmış. Sonra onu kazanmak için yola koyulmuş. Yani önce oyunu kazanmış, sonra ise oyunu oynamış. Bunu siz de yapabilirsiniz.

 

28. Elinizdeki ufak şeyler ile gurur duymamak.

Bulunduğunuz konum ne olursa olsun, pozisyonunuz ile gurur duyun.

İlkokul diplomanız mı var? Gurur duyun!

Birini tanıyan bir adamı tanıyan bir tanıdığınız mı var? Gurur duyun!

Bir blogda bir yazınız yayınlandı ama bu bilinmeyen bir blog mu? Gurur duyun!

100 liranız mı var? Gurur duyun!

Ne yazık ki çoğu insan yalnızca çitlerin öbür tarafına bakıyorlar. Ve bu yüzden de harika fırsatların onlar için de var olduğunun farkına varmakta başarısız oluyorlar. Bu kötü bir hayat yönetim şekli.

 

Hep daha fazlasını istemek yerine neden elinizde olan imkanları değerlendirmiyorsunuz? İşin doğrusu, siz bir şeyler kazanmayı öğrenene dek hep canınız yanmaya devam edecek. Başkalarının sizin için bir şeyler yapmasını beklemek daha kolay geliyor. Ama gerçek başarı siz hayatınızın iplerini kendi ellerinize aldığınız zaman size geliyor. Sizin dışınızda başka hiçkimse sizin başarınızı, sağlığınızı, zamanınızı, insan ilişkilerinizi sizin kadar umursamıyor ve umusamayacak da.

Şu an bulunduğunuz noktada kullanılmayı bekleyen bir sürü fırsat var. Bu yüzden gurur duyun ve kendinizi yüceltin. Bulunduğunuz noktadan bir adım daha ileriye adım attığınızda yeni bulunduğunuz nokta ile de gurur duyun. Daha fazlasını dilemeyin. Ve sonra göreceksiniz ki, çok iyi yerlere gelmişsiniz.

Unutmayın, başarı hayatta yaptığınız seçimlere bağlı.

Başarı, motivasyona sahip olup o motivasyonu doğru kullanmak ve hedefinize ulaşmak için ne kadar çok savaştığınıza bağlı. Başka insanların hayal olarak adlandırdığı şeylere gönülden inanmaya bağlı. Bulunduğunuz yeri yüceltmeye ve attığınız her bir adımla gurur duymaya bağlı.

 

29. İşinize “iş” olarak bakmak.

Şairler ve şiirler ile ilgili en güzel şey, şiirde ne söylendiği kadar şiirlerin nasıl yazılmış oldukları da önemli.

Benzer bir şekilde, bir etkinliğe gittiğiniz ya da bir konuşmacının konuşmasını dinlediğiniz zaman genellikle konuşmacının ne dediğine değil nasıl konuştuğuna odaklanırsınız. Çünkü konuşmacının konuşmasında nelerden bahsetmesi gerektiğini zaten bilirsiniz.

Hangi işte çalışıyor olursanız olun, yaptığınız işi bir iş olarak değil de bir sanat olarak gördüğünüz zaman daha iyi sonuçlar alırsınız. Çünkü sanatçı nasıl izleyicisine, okuyucusuna ya da dinleyicisine bir şeyler sergiliyorsa siz de müşterinize bir şeyler sunuyorsunuz. Ve bu yüzden de genellikle müşterileriniz yaptığınız iş kadar sizi sizi de görmek istiyorlar.

 

30. Başkalarının sizin işinizi nasıl yapmanız gerektiğine karar vermesine izin vermek.

The Obstacle is the Way‘in yazarı Ryan Holiday başarılı ve yaratıcı her insanın farkında olduğu “şu an” olarak bahsettiği şeyi şu şekilde tanımlamış; “Şu an” gözlerinizin, yaptığınız ve ürettiğiniz şeylerin arka planlarında neler olduğuna açık olduğu zamandır.

Geçtiğimiz günlerde Yüzüklerin Efendisi‘ni izliyordum ve bir anda aklıma değişik bir düşünce düştü. O da eğer bu film Peter Jackson tarafından yönetilmeseydi ortaya çıkacak filmin çok daha farklı bir film olacak olmasıydı. Tamamen farklı olabilirdi!

Her bir çekim, her bir sahne, ışık, kostümler, karakterlerin ve mekanların nasıl gözüktüğü, filmin izleyici üstünde nasıl bir etki yaratacağı, hepsi! Yani her şey başka bir yönetmenin yaratmaya çalıştığı farklı etkiye izlenime bağlı olarak değişirdi.

Bu yüzden, doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur. Onun yerine yaptığınız işi kendi tarzınızda yapmak vardır. Siz de bu durumun farkına varana dek sürekli olarak yaptığınız her işi çok iyi ve çok doğru yapmaya çalışacaksınız. Bunun için de başka insanların yaptığı işlerden kopya çekeceksiniz.

Fakat gerçeklerin farkına vardığınız zaman bir zamanlar kendinize idol olarak gördüğünüz kişilerin aslında o kadar da mükemmel olmadıklarının farkına varacaksınız. O insanlar da tıpkı sizin gibiler. Tek farkları kendi doğrularını yaratıp o doğrular ile ilerlemiş olmaları.

Yalnızca kendi benliğinizden vazgeçmeyerek yükselebilirsiniz. Ve inandığınız bir şeyi üretmeye başladığınız zaman yaptığınız işe daha iyi odaklanır ve insanların sizin yaptığınız işler ile ilgili neler düşündüğünü daha az umursamaya başlarsınız.

 

31. Emekli olmayı dört gözle beklemek.

“Emekli olmak ölmek demektir.” — Pablo Casals

Bir insanın tam suratının ortasına yumruk atmanın en güçlü yolu suratından 12 cm yukarıyı hedef almaktır. Bu sayede karşınızdaki kişinin suratında daha iyi bir etki yaratabilirsiniz. Eğer direkt olarak suratın kendisini hedef alırsanız, attığınız yumruk daha yavaş bir yumruk olur. Yani attığınız yumruk atmak istediğiniz yumruğa göre daha güçsüz olur.

Emeklilik de aynı bu şekilde.

Emekliliklerini bekleyen ve planlayan insanların birçoğu 40’lı ve 50’li yaşlarına geldikleri zaman yavaşlamaya, daha az çalışmaya başlarlar. Üzücü kısım ise, yavaşlamaya başladığınız zaman geri dönüşü çok zor olan bir gerileme dönemine girmeye başlarsınız.

Araştırmalara göre emekli olmanın insan üzerindeki etkileri şöyle:

  • Günlük aktivite ve hareket etme zorlukları artar;
  • Hasta olma ihtimali artar;
  • Ruhsal hastalıklara yakalanma ihtimali azalır.

Fakat emeklilik 20. yüzyıla özgü bir şey ve artık çoğu kurum emekliliğin modern toplumda bir anlamı olmadığını savunuyor.

Örnek vermek gerekirse, sağlıkla ilgili gelişmeler sayesinde artık 65 yaş yaşlı olarak görülmüyor. Sosyal Güvenlik sistemi tasarlandığı zaman, sistemi tasarlayan kişiler 65 yaşı emeklilik yaşı olarak belirlemişlerdi çünkü o zamanlar bir insanın ortalama yaşam süresi 63 yaştı. Buradan da anlaşılıyor ki sistem aslında gerçekten çalışamayacak durumda olan insanlar için tasarlanmış.

Dahası, 65 yaş üstü insanların iyi bir iş performansı sergileyemeyecekleri düşüncesi de artık geçerliliğini yitirmiş durumda. Eskiden işlerin çoğu fiziksel güce dayalı olduğu için emeklilik diye bir şey ortaya çıktı. Ancak günümüzde işlerin bir çoğu bilgi üstüne dayalı. .

Hedefinizdeki şey emekli olmak olmamalı.

Son nefesimize kadar kapasitemiz ne olursa olsun bir şeyler yapma kapasitesine sahibiz.

Benim 92 yaşındaki dedem, Kıbrıs Harekatı sırasında savaş pilotuydu. Ve geçtiğimiz beş yıl içerisinde üç kitap yazdı. Ve yaşına rağmen her akşam saat sekizde uyur ve sabah dört buçukta uyanır. Günün ilk iki veya üç saatini televizyonda ilham verici ve öğretici şeyler izleyerek geçirir. Saat yedide kahvaltı yapar ve gününü kitap okuyarak, yazarak, insanlarla konuşarak geçirir. Hatta ev işlerini bile yapar. Bazen ise sokağa çıkar ve sokakta yardıma muhtaç insan gördüğünde onlara nasıl yardımcı olabileceğini sorup insanlara yardım etmeye çalışır.

Benim de yaşım ilerledikçe durmaya ya da yavaşlamaya niyetim yok. Genel inancın aksine insanlar şarap gibidir ve yaş aldıkça daha iyi çalışmaya başlarlar.

 

32. Dün’ün önemini küçümsemek.

“Ağaç dikmek için en iyi zaman 20 yıl öncesiydi. Ağaç dikmek için en iyi diğer zaman ise şimdi.” — Çin atasözü

Şu an içinde bulunduğumuz durum geçmiş kararlarımızın bir yansımasıdır. İstediğimiz her an hayatımızın yönünü ve bulunduğumuz konumu değişitirme imkanımız olsa da geçmiş kararlarımız yüzünden şu an bulunduğumuz yerdeyiz. Geçmişin bir önemi olmadığı sıkça söylenilse de aslında bu doğru değil.

Bugün yarının dün’ü. Bugün yaptığımız her şey geleceğimizi ya daha iyileştirecek ya da daha kötüleştirecek. Fakat çoğu insan hayatını sürekli yarına ertelemeyi tercih ediyor. Bunun bir sonucu olarak da hiç düşüncesiz bir şekilde çukura düşüyor ve hayatımızı, insan ilişkilerimizi, geleceğimizi kötü yönde etkiliyoruz. Yine de bir yerde durumu toparlıyoruz. Tıpkı bir uçak gibi, uçağın rotasını düzeltmek için ne kadar uzun süre beklersek doğru rotaya yönelmemiz de bir o kadar uzun zaman alır.

Bu yüzden diyebilirim ki, zaman çok kıymetli. Deneyimlemek istediğimiz şeylere heves duyarız, ki bu duyduğumuz heves deneyimin kendisinden daha keyif vericidir. Deneyimlemek istediğimiz şeyleri deneyimlemeli ancak hevesimizi yitirdiken sonra da o deneyimleri sonsuza dek hatırlamalıyız. Geçmiş, şu an ve gelecek… Hepsi eşsiz, önemli ve keyifli.

 

33. Hedefinizin çok gerisinde olduğunuzu düşünmek ve buna inanmak.

Spor ve diğer bütün rekabet formlarında olduğu gibi insanlar, rekabet üstü kapalı olduğunda daha iyi performans sergilerler. Bu nedenle büyük sihir hep rekabet sonunda yaşanır. Fakat rekabet sırasında üstünlük bariz bir şekilde taraflardan birindeyse üstün olan taraf da kaybeden taraf da çaba göstermeyi bırakırlar.

Rekabet içerisindeyken üstünlük sizdeyse kendinizi fazla özgüvenli hissetmeniz ya da açık ara fark ile rekabeti kaybediyorsanız vazgeçmeniz çok kolaydır.

Ne yazık ki bir yarış içine girmeden önce bizden daha üst ligde olanları fark ediyoruz. Ve bunu fark ettiğimizde ise normalden daha az çaba sarfediyoruz.

Fakat düşünme şeklimizi değiştirdiğimizde ve kendimizi o “üst lig” dekiler ile aynı seviyede görmeye başladığımızda zaman içerisinde bir zamanlar asla “yenilemez” olduğunu düşündüklerimizin de aslında başarısız olabilecekleri gerçeğinin farkına varıyoruz. Onlar da bizler gibi insanlar. Ama daha da önemlisi, bu gerçeğin farkına vardığımızda daha fazla çaba sarfetmeye başlıyor ve başaramayacağımızı düşündüğümüz şeylere birkaç adım daha yaklaşıyoruz.

 

34. Neşenizi ve üretkenliğinizi kötü yönde etkileyen müzikler dinlemek.

“Müziksiz hayat bir hata olurdu.” — Friedrich Nietzsche

Müziği daha iyi bir çalışma performansı sergilemek için tetikleyici bir etken olarak kullanabilirsiniz. Örneğin, olimpiyatlarda yüzme dalında 6 altın madalya kazanarak dünya tarihine geçen Michael Phelps’in hiç aksatmadan yaptığı müzikli bir yüzme rutini var. Ve müziği performans artırıcı olarak kullanan tek kişi Michael Phelps değil. Çoğu başarılı sporcu üzerlerindeki stresi atmak için ve kendilerini fiziksel olarak daha iyi hissetmek için rahatlatıcı bir yöntem olan müziği kullanıyorlar.

Michael Phelps’e yarışlardan önce müzik dinleme rutini sorulduğu zaman Phelps, müziğin odaklanmasına yardımcı olduğunu ve yarışmalarda daha sistemik hareket etmesini sağladığını söylemiş. Ne tür müzik dinlediği sorulduğunda ise “Hip-hop ve rap dinliyorum.” diyerek yanıt vermiş.

İlginçtir ki, araştırmalara göre hip-hop ve rap gibi yüksek tempolu müzikler performansta büyük bir artış sağlıyor ve vücudun güç toplamasına yardımcı oluyor. Yapılan diğer araştırmalara göre ise duygusal yoğunluk, müzik durduktan sonra da uzun bir süre devam ediyor. Yani bu araştırma sonuçlarına bakacak olursak Michael Phelps yarışlarda suda yüzdüğü sırada yarıştan önce dinlemiş oldupu hip-hop ve rap müziğin etkisini hala taşıyor.

Son olarak yapılan araştırmalar, dinlediğimiz müzik türlerinin bizim ruhsal benliğimiz üzerinde büyük etkilere sahip olduğunu gösteriyor. Bu son nokta benim için çok önemli. Çünkü ruhsal benliğim ailemle olan ilişkimi, iş hayatımı, hedeflerime ulaşmak için neler yaptığımı kısacası her şeyi büyük ölçüde etkiliyor.

Tuğçe
Tuğçehttps://www.linkedin.com/in/tugcenurirgas/
Henüz daha lisedeyken Avrupa Birliği Öğrenci Değişim Programı olan AFS'ye kabul edildi ve 1 yıl Hollanda'ya okumaya gitti. Dereceyle girdiği Yeditepe Üniversitesi "Çeviri Bilimi" bölümünden mezun olduktan sonra birçok firmada içerik üreticisi ve yerelleştirme hizmeti verdi. Şu anda ise Sony şirketinin Avrupa pazarına yönelik geliştirdiği projelerde "Proje Müdürü" olarak çalışmakta.
Mutlaka Okunması Gerekenler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En Çok Okunanlar